Pazar, Ekim 03, 2010

The Sun Ra Arkestra


Geçtiğimiz cuma günü Merve Hanım'la yoğun bir program yaşadık. Öncelikle Ortaköy'e Haluk Can Bey'le görüşmeye gittik, Grafi2000'deki arkadaşları da görmüş olduk bu vesileyle, yahu her görüşümde özeniyorum ne güzel bir iş ortamıdır orası diye, nazar değmesin. Merve Hanım ve Can Bey görüşmelerini tamamladılar, sonrasında biz de oradan ayrıldık. Eminönü istikametine doğru yola çıktık hedefimiz Mısır Çarşısı'ydı. Bu Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı ikilisini hiç sevemeyeceğim sanırım, vakit kısıtlıyken daha da az sevimliydiler gözüme. Bir de düşünüp düşünüp şu şehir efsanesinin içinden çıkamıyorum, nasıl olur da Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı'nın birer kapıları birbirine bakar. Her neyse Merve Hanım bir iki şey aldı ve ardından Taksim'e hareket ettik. Bir şeyler atıştırdık ve Cemal Reşit Rey'e doğru yola koyulduk. Radyoevi'nin önünden geçip vardık konser alanına. Ben gözlerimel sağı solu kesip tıpkı Masada konserindeki gibi avantgarde insanlar aradım bir süre ve sonra ümidimi yitirdim, Kerem Bey de yoktu keza. Neyse konser başlamadan evvel Zeynep Hoca'ya çok benzeyen birisini gördüm ama o değildi, Seda Hoca'yı da gördüm ki kendisine sonrasında bu davetiye için hususi teşekkür edeceğim.

Konser başladı, şef Marshall Allen -ki kendisi çok çok yaşında- yönetiminde orkestra neredeyse tüm gücüyle girdi söze, şefin yönlendirdiği doğrultuda girdiler, çıktılar; yükseldiler, alçaldılar ve beklediğim girişi aşağı yukarı verdiler. Sadece müzikle değil kostümleriyle de avantgarde'dılar. Başka gözüme takılan şeyler ayağa kalkıp oturdukça mikrofon açılarını kendi elleriyle değiştirmeleriydi ki konserin en avantgarde yanı bu olabilir hahah. Yine Marshall Allen'in çaldığı elektronik flüt de çok enteresan ve bir o kadar güzel bir aletti. Konserin bir yerinden sonra daha düzenli bir çizgiye doğru kaydılar ve sözlü eserlere de geçtiler, vokal mikrofonlarının seslerini çok dengesiz buldum bilmiyorum bu da kasıtlı olarak mı bu şekilde yapılmıştı ama neredeyse herkes şarkı söylüyordu ve mikrofon seslerinin yükseklikleri dengesizlikten çatlayacaktı. Elson Nascimento isimli perküsyonist ise işte bu anlarda kalbimizi iyice fethetti. Keza şarkı söylerken ve enstürman çalarken içinde bulunduğu ruh hali, tavırları ve mimikleri o kadar güzeldi ki. Konserin sonlarına doğru bu adam bir de akrobasi şovu gerçekleştirdi ki vay'dan başka bir şey diyemedim. Dave Hotep adlı gitaristleri de fazlaca tarz bir adamcıktı. Bir de bu şef Marshall Allen sürekli tatlı tatlı danslar etti, dolandı falan sahnede, o kadar güzeldi ki. Konserin sonunda seyircilerin arasında turladılar ve sondan çok az önce beklediğim şarkı Nuclear War'u da söylediler. Enteresan ve güzel bir konserdi hem benim için hem Merve Hanım için. Akbank Caz gerçekten takdire şayan.

2 yorum:

Tugc dedi ki...

emir beycim, geçen hafta metroda gördüm, çok kalabalıktı, seslenemedim :)

Emir Bey dedi ki...

a tüh bak, bir dahakine muhakkak seslenin =)