Cuma, Ağustos 03, 2012

Yürüyen Merdiven


Öncelikle bardağa düşen haşerata değineceğim bu yazıda. Sonra başka konulara gelinir elbet, konu konuyu açar. Annemle buluştuk geçtiğimiz günlerden dün. Galata'dan Karaköy'e inen yokuşu bitirmiştik tam orada bir büfemsi kafemsi var ağaçlar altında üç yolun arasındaki köşede. Bir çay içelim diye oturduk, çayımın gelip masaya konmasıyla bir böceğin -belki de bir börtünün- düşmek yapraktan suretiyle bardağıma katılım göstermesi bir oldu. Neyse dedik kısmetimizde varmış, çay kaşığıyla bu boğulmuş dostumuzu çaydan uzaklaştırıp çayımızı içtik. Aynı günün devamında Eminönü taraflarında bu sefer bir soluklanmak üzere Saray Muhallebicisi'ne oturduk. Hava basık çünkü, bu yüzden sık sık soluklanma ihtiyacı duyuyoruz. Hani derler ya böyle "bir yağsa rahatlayacak" diye aynen öyle, hatta genç komutanlarımızdan biri bu cümleyle muhabbete girilemeyecek esnaf olmadığını facebook'ta belirtip beni baya güldürmüştü. Neyse oturmuşken üzerinize afiyet bir limonata içeyim dedim, nedense eğer yeterince limonata söylersem havalı biri olabilirim gibi düşünmüştüm o an. Limonatam geldi üzerine de taze nane yaprağı koymuşlar onlar da az havalı değiller çünküi, biraz daha kassalar kim bilir belki de 17TL'ye satılabilir bir görselliğe ulaştıracaklar o bardağı. Neyse yaprağın üstünde ufak lekeler vardı ki hiç rahatsız olmam bu tip şeylerden, onları incelerken bir de elf bakışlarım ne görsün, bu lekelerden birisi hafif hafif hareket eden sevimli ve minicik bir tırtıl değil mi. Bu gözlemleri yarım saniyede yaptığım için daha garson ayrılmadan kendisini durdurup, "burada canlı bir arkadaş var" dedim. O da gözlerimden şüpheli haspam "üzerinde lekeler olabilir" dedi. Dedim "yok bu leke hareketli" ve tırnağımın ucuyla ufakça dürttüm tırtılı ki hareketlensin bir kendini göstersin. "Değiştireyim hemen" diyerek alıp bardağı gitti, artık aynı limonataya farklı yaprak mı koydu ne yaptı bilmem ama bu, o tırtılı son görüşümüz oldu.

Ahmet Ümit Bey'in Sultanı Öldürmek romanını okuyorum bayadır. Ama gerçekten bayadır. Hatta önceki bir yazıda belirtmiştim, ilk başlarda bir kaç sayfa okuyup bir kaç saat uyuyakaldığım için sırf o kitabın başını değil az daha okuduğum tüm kitapları unutuyordum diye. İşte bu kitap hâlâ elimde can çekişiyor, güzel de kitap içimden bir ses dev bir şizofreni çıkacak işin içinden diyor gerçi en başından beri ama belli de olmaz. Neyse araya günler girdi haftalar girdi buna rağmen son iki gün metrobüste, trende, vapurda okudum biraz biraz. Bitireceğim bakalım ne çıkacak, Ahmet Ümit Bey'i severiz ne de olsa.


Yine aynı dün şöyle talihsiz bir olay yaşadım, bir mülakata girecektim ve bu yüzden dedim ki tıraş olayım da sakallarımı keseyim, çünkü sakallı adam at hırsızı sakalsız adam da dünyanın en iyi, en çalışkan, en zeki adamıdır. Neyse sakalımı tıraş etmenin gazıyla bıyığımı da düzelteyim dedim, makas ve tıraş makinesi yardımıyla ufak darbelerle düzeltirken aynada gitgide bir yerel yöneticiye, hatta vekile hatta genç iş adamı, dernek üyesi ya da vakıf başkanına dönüştüm. Bıyığına da hükümetine de diye celallenip kestim attım güzelim 80-90 günlük bıyığımı. Hep hükümetin suçu bunlar hep! Neyse bu arada gittiğim mülakattan da bahsedeyim. Katıldığım şey bir grup mülakatıydı. Hayatımda ilk kez böyle bir şeye katıldım baya endişeli gitmiştim ama eğlenceli geçti, sizler de bir gün girersiniz böyle bir mülakata diye fikriniz olsun isterim. Kurumsal şirketler ve tahminimce aynı anda yüksek sayıda insanı seçerek işe alacak yerler bu yöntemi veya benzerlerini kullanıyorlar sanırım işe alım sürecinde. Neyse 8 kişi toplantı odasına alındık, üç tane de yönetici vardı karşımızda evvela kendilerini tanıtıp sonra da üçer dakika kendimizi tanıtmamızı istediler. Detaylı bir tanıtma bekliyorlardı, sırf eğitim değil katıldığımız veya ilgilendiğimiz diğer şeylerden de bahsetmemizi istediler. Bu tanışma faslı bitince bize bir problem verdiler ve bunu 20 dakikalık bir süreçte tartışarak ortak bir çözüme kavuşturmamızı istediler. Problem şöyleydi, metroda çökme oluyor ve 10 kişi aşağıda mahsur kalıyor. Biz kurtarma ekibiyiz ve her 10 dakikada 2 kişi kurtarabiliyoruz ama göçük tehlikeli ve aşağıda kalanların her an ölme riski var. 2'şer kişilik bu beş grubu nasıl oluştururuz ve aşağıdaki insanları hangi sırayla kurtarırız. Göçükteki karakterler de şöyle: Bir genç çift, bir yaşlı çift, bir iş adamı, bir cerrah, bir bilim adamı, bir şizofren, bir hamile, bir kalp hastası.Bizim çözümümüzü anlatmayacağım ama çözerken eğlendik. Neyse ki gruptaki insanların neredeyse yarısı politika benzeri bölümlerden mezundu ve benzer hassasiyetlerle kurtarma kriterlerimizi belirleyip süre bitmeden tartışa eğlene bir sıralama yaptık, tabi bir ton nokta var göz önünde bulundurmak gereken. Dediğim gibi gruptaki insanlardan da olsa gerek bir gerginlik, tartışma ya da sonuçsuzluk yaşamadık çok şükür. İzleyen yöneticiler de tahminimce planlama gücümüze, çözüm yollarımıza, birbirimize ikna etmemize ve tartışma tarzlarımıza baktılar. Siz de bir gün bir grup mülakatına çağrılırsanız böyle bir şeyle karşılaşabilirsiniz ey sözel bölüm mezunları aklınızda olsun. Evet bu da böyle bir anımdır.

Yine aynı dün akşam da Sakareller'den Başar Bey ve Barış Bey ile buluştuk ve Metin Bey ile Barkın Bey'in stüdyolarına (Peyoteyp) gittik bundan neredeyse 2 sene evvel yaptığımız aranjmanlardan oluşan EP kaydını dinlemek, konuşmak ve sonuçlandırmak üzere. Teoman Bey'i de gördük ki kendileri de Acaipademler'in ikinci albümünü bitirmek üzerelermiş. Metin Bey ve Barkın Bey demişken Replikas'ın son albümü Biz Burada Yok İken'i dinleyememiş olmanın da ezikliğini halen yaşamaktayım. Kayıtların üzerinden geçtik, sohbet ettik, güldük eğlendik ardından Barış Bey ve Başar Bey'le biraz daha konuştuk hem hayatlarımızdan hem de olası EP'ye dair oluşmuş fikirlerimizden. bizimkilerle buluşmadan evvel Peyote'de otururken de orada çaldığımız ve rockstarvari hissettiren günleri de özlemedim ve düşünmedim değil. EP aşağı yukarı Sandık parçasının hissiyatında olacak sanırım ses olarak which is good.

Yahşi Kameram Yashica ile çektiğim son 2 film de sonunda elime ulaştı. Pamuk Ticaret'in "tatil başladı" yazısıyla karşılaşmıştım geçen gidişte ama bu sefer açıklardı. Al Pacino Bey'e benzeyen Şehabettin Bey'e "tatil bitmiş" dedim ama cesaretimi toplamam 1 saat 45 dakika sürdü bunu diyebilmek için. O da "geldin demek" diye gülümsedi. Sonra biraz muhabbet ettik ben cd'leri beklerken siyah beyaz fotoğraf çekme üzerine, havalara ve tatile dair. Tabi ki "yağsa rahatlayacak" diye girdim konuya. Bu sefer daha insan temalı fotoğraflar var, bugün yarın yüklerim herhalde facebook'taki albüme. Bir diğer heyecanla beklediğimiz fotoğraf albümü de İstanbul gezisini tamamlayan Orçun Bey'den gelecektir bu yakınlarda.

Son olarak şuna değinmek istiyorum ki ayakkabınızı bağlamak için yürüyen merdiven bulunmaz nimet. Hem vakitten hem yoldan kazanıyor hem de sörf yaparmışçasına mutlu oluyorsunuz.

3 yorum:

deryik dedi ki...

hahahah ay çok güldüm grup mülakatına! sebebim de şu: biz bunun bi benzerini yükseklisansta yapmıştık ve rezil olmuştuk :)

senaryomuz tsunamiydi, biz bi grup kurtarma ekibi olduk, sınıftakiler de felaketzede adalılar. ders konusu da kriz yönetimi bu arada. hazırlandık filan; ama sınıfa girdiğimizde kimse ingilizce konuşmuyodu, zebella gibi bizi izleyen ve sürekli garip bi dilde bağıran bi karakter vardı, sonunda bizim şeytan olduğumuza kanaat getirdiler ve adadan kovulduk :) efendim öyle "yardım edicem" demekle olmuyomuş, ada kültürünü çiğneyip geçmişiz, o zebella şahsiyetin dediği olurmuş, ona sormadan halka karışmışız. bebeği yaralı karakter bile bizi terlikle kovaladı. hahaha 5 dakikada dağılmıştık :)

demem o ki: metro göçüğü mü? kolay yerden sormuşlar :) umarım sonucu istediğin gibi gelir. bu arada bıyık evreleri de harika olmuş, sahiden var öyle bi sıralama :)

Unknown dedi ki...

"Allah, problem mi? Hemen kağıdı kalemi hazırlayayım da iş hayatına hazır mıymışım öğreneyim" diye hamle ettim ama soru etik sorusu çıktı. (Yani, "lahana, kuzu ve kurtu bir yolcu alan kayıkla nehirden geçirme" probleminde olduğu gibi başbaşa kalınca etkileşime girmiyorlarsa.)

O 20 yirmi dakikayı düşünmeye ayıracağınıza 4 kişi daha kurtarırdınız ben diyeyim. Laylay...

Emir Bey dedi ki...

deryik: hahahaha çok güzelmiş sizin çalışmanız da, bence de kolay yerden sordular =)

uğur: kesinlikle haklısınız, hiç böyle düşünmedik!