Pazartesi, Ekim 15, 2012

Polaroid Ne Enteresan Şey!


Gelelim geçtiğimiz günlerde neler oldu temalı, alttakine nazaran daha uzun muhtemelen biraz daha sıkıcı ve bol bağlantılı (siz ne diyorsunuz link?) yazımıza.

Bomonti sağolsun bu hafta sonu "Ekim'de (güzel) İki Gün" geçirmiş olduk. Hem de Kadıköy'de! Bu güzel etkinlikten pek değerli dostum Eylül Hanım sayesinde haberdar oldum, sonrasında doğruluğunu başka kaynaklardan da teyit ettim ve Cumartesi gecesi tüm üşengeçliğime rağmen vardım Kadife Sokak'a. Etkinlik Arkaoda'da yapılıyordu ki Kadıköy'ün en hoş, havalı, güzide 3-5 mekanından biridir kendisi, kısaca severiz. Neyse içeride beklenildiği üzere iyi bir cumartesi kalabalığı vardı ama Kadıköy'ün kalabalığı beni Taksim gibi yormuyor, alıştığımdan mı sevdiğimden mi nedir. Eylül Hanım'la sohbet ettik bir miktar, hasret giderdik, o esnada pek çok dostla karşılaştım bknz. Emre Bey, Tuğçe Hanım, Dilara Hanım, Bahar Hanım, Başar Bey, Çiler Hanım. Karşılaşmalar, sohbetler derken beni en az Eylül Hanım kadar oraya çeken diğer mevzu başladı. O da Kim Ki O konseriydi. Kendilerini ikinci dinleyişimdi ve havanın bu mevsime göre abartılı sıcak olduğunu ve içeride sıcaktan biraz bunaldığımızı saymazsak her şey çok çok güzeldi. Sesler net geliyordu, müzik pek hoştu, performans ve icrâ keyifliydi. Berna Hanım ve Ekin Hanım'a da birer merhaba diyebildim konser sorasında. Ardından iki konser arası yine sohbet muhabbet derken, Eylül Hanım polaroid'li kızları yakalayıp bir hatıra fotoğrafımızı çektirdi. Çok sevimli düşünülmüş bir ayrıntı bence, isteyen herkes bu genç kızlarımıza üzerinde "Ekim'de İki Gün" yazan birer hatıra fotoğrafı çektirebiliyor hatta bu gençler kendileri dolaşıp fotoğrafınızın çekilmesini teklif ediyorlar. Neyse bu esnada ikinci konser başladı. Evvelden dinlemediğim ama etkinlikte görünce merak ettiğim bir isim olan Jeremy Jay konseriydi bu da. Aslında Kim Ki O ile Jeremy Jay arasında hoş bir tutarlılık vardı bence, ekipmanları ve sahneleri birbirini andırıyordu. Kim Ki O daha naif ve sakin bir müzik yapıyor bence, Jeremy Bey ise biraz daha hareketli ve rock'n roll hissiyatlı bir şeyler. Neticede konserin ardından Eylül Hanım'a yarın tekrar görüşmeyi vaat ederek oradan ayrıldım. Pazar ise öğleden sonra 15:00 civarlarında kendimi tekrar Arkaoda'da buldum. Pazar öğleden sonrası sükuneti ve tenhalığı hakimdi Arkaoda'ya ki eminim gece yine dolmuştur. Hoş, ben de bu sükunetten nasiplenip "Plak Pazarı"nı inceledim. Pixies plağı görünce sevinip, pikabımızın hâlâ bozuk olduğunu hatırlayınca üzüldüm. Eylül Hanım'ın yanı sıra Batu Bey'i de orada gördüğüme sevindim, kendisiyle Kadıköy'ün güzelliği, cemiyet ve cemaat hayatları üzerine ufak bir söyleşi yaptık, daha bol bu taraflarda buluşmak üzere sözleştik. Kendisi şayet bu yazımı görürse süper hızlı fotoğraf çekiş özelliğiyle bizi etkileyen S3'üyle bir de yorum atar diye ümit ediyoruz. Bir polaroid fotoğrafımız daha olduktan sonra ben akşam gerçekleşecek film gösterimi ve konserleri bekleyemeden Arkaoda'dan ayrıldım. Neticede Bomonti sayesinde "Ekim'de İki Gün"ü güzelce geçirmiş olduk, hem de Kadıköy'de hem de Arkaoda'da. Bu güzel etkinlik için kendilerine teşekkür ediyor ve benzerlerini civarda tekrarlamalarını bekliyoruz.


Pazar günü Kadıköy'den erken ayrılmamın hayırlı bir sebebi vardı tabi. Beşiktaş iskelesinde Barış Bey'le buluşup Başar Bey ve Merih Hanım çiftimizin nikahına gidecektik Maçka Evlendirme Dairesi'ne. Barış Bey'le vapur yolculukları yapmayı ve sohbet etmeyi özlemişim, ardından da otobüs, yürüyüş falan derken tahminimizdeki yerde bulduk evlendirme dairesini. Merak edenler, "Maçka Evlendirme Dairesi'ne nasıl giderim?" diyenler için şöyle tarif edeyim, Beşiktaş yönünden gelip Taksim'e çıkmak üzere stadın sağına sapıp yokuş yukarı çıkıyorsunuz ya, stat solunuzda kalmışken o yokuştan düz devam edip soldaki bir iki binayı daha geçince 100 metre sonra karşınıza çıkacak ufak tabeladan sola dönünce kendinizi orada buluyorsunuz. Yolun sağında da bu esnada MAC isimli kocaman ne olduğunu anlamadığım bir yapı var. Her neyse nikah pek sevimliydi, Başar Bey'i damatlıkla görmek de varmış kaderimizde, papyon falan çok havalı, Merih Hanım da pek zarif olmuş şapkasıyla. Bu arada ne zaman fotoğraf çekmeye kalksam farklı bir görevli gelip "normalde yasak ama senin makinenin hatırına bir kaç kare çekebilirsin" ya da "vay canına ne cevherler var" gibisinden sözler sarf etti. Böylelikle fotoğraf çekmem sıkıntı olmadı ama kameraman ve resmi fotoğrafçı çoğu olası açıyı kapadıkları için iyi bir şey başarabildim mi emin değilim. Düğün sonunda sıraya girip Merih Hanım ve Başar Bey'i tebrik ettikten sonra oradan ayrıldık. Dolmabahçe'ye kadar birlikte yürüdüğümüz Barış Bey'le de vedalaştık, kendisi Beşiktaş, ben ise Karaköy yönüne çevirdim rotamı. Galata'da pek sevimli bir kafede -adı Peto muydu neydi hatta ben telefonda teto gibi bir şey anlamıştım- Hazal Hanım ve annesiyle buluştuk. Kendisi sonunda İstanbul'a dönmüş bir süreliğine, özlemiştik, uçaklardan, müzikten, Balat'tan, Kadıköy'den her şeyden azar azar konuştuk. Vakit biraz hızlı geçmiş, bunu fark edince müsaade istedim, daha müzikli sohbetler için sözleşip ayrıldım. Ben aşağı yukarı Galata'dan Karaköy'e inerken elin adamı uzaydan dünyaya atlamış, ses hızını aşmış falan enteresan havadisler. En çok şaşırdığım nokta paraşütü ilk açtığı anda nasıl vücudu kırılmıyor bu adamın, ne kadar güçlü kıyafet giyerse giysin, hepimiz insanız yahu. Neyse delikanlı adammış Felix Bey dedik.

Cuma gecesi verdiğimiz konserle ilgili pek hoş bir iki detay var ki atlamak istemedim. Üniversiteden dostum Nazlı Hanım aradı ben akşamüzeri Taksim tarafına geçmişken. Kendisi şu an hürriyet.com.tr'de editör olarak çalışıyor. Müzik sektörü, albüm satışları, internet ve müzik, bağımsız müzisyenler gibi konuları işledikleri bir video çekiyorlarmış, "sefil bağımsız müzisyen" kotasından ben akıllarına gelmişim. Konser öncesi ufak bir röportaj ya da sohbet gerçekleştirdik bahsettiğim konular üzerine, konserden de görüntüler aldılar. Hepsini geçtim çok zamandır görüşmemiştik Nazlı Hanım'la böyle bir vesileyle görüştüğümüze baya sevindim, üstelik Taksim'de bunca saat -trafiğe girmemek için erken gelmiştim de- ne yapacağım yalnız başıma sorusuna da çok güzel bir cevap oldular kendileri. Konserin sürprizleri böyle de bitmedi, konserden evvel internetten görüp başarılar dilemek için telefon eden asker arkadaşım Yusuf Bey, konserin arasında çıkıp geldi, bir diğer asker arkadaşım Recep Bey maçtan çıkınca iki arkadaşıyla konserin sonunu yakaladı falan. Çok fazla sayıda güzel insan vardı yine 60m2'de. İyice evimiz gibi belledik orayı sanırım. İşin en komiği 4 tane yabancı gençle tanıştırdı Emir Yargın Efendi beni. Çocuklar Libya'lıymış, kalabalığı görüp sesi duyup konsere girmişler, ısrarla çok beğendiklerini, iyi ki girdiklerini falan söylediler. Emir Yargın Efendi de ben de aşırı mutlu olduk.


Gelelim notlar bölümümüze:

- Ayça Hanım yeni bir hikayeye yelken açmaya karar vermiş ve hikayeyi de yeni blogunda yazacakmış. Tam buradan yeni bloguna ulaşabilir, buraya tıklayarak da bu yeni hikayenin öncesini öğrenebilirsiniz. Ayça Hanım'a güvenimiz tam.
- Soundcloud önceden vaat ettiği yeni çehresine kavuşmuş, bunu sadece üye/kullanıcılarına mı sundu yoksa dışarıdan dinleyenler de bu çehreyi görebiliyor mu bilmiyorum ama baya hoş görünüyor. Size pek hoşuma giden bir 123 parçası paylaşayım bu vesileyle, parçanın adı Niles.
- Google yine doodle konusunda şova gitmiş, bir açın bakın lütfen.
- Geçtiğimiz günler bir mülakat vesilesiyle gittiğim ve az hakim olduğum Fulya civarlarında öğrendim ki gerçekten sora sora Bağdat bulunabilirmiş.
- Ne zaman bir sıkıştırılmış dosyayı açıp oradaki dizine çıkart (extract) ibaresini görsem, kendimi tutamayarak "kızına çıkartmayan dizine çıkartır diyorum" gerçekten çok üzgünüm.
- Gelelim yepyeni albümlere. Bu albümleri kolayca dinlememizi sağlayan TTNet Müzik'e çok hayır duası ediyorum bu aralar. Yapmanız gereken şey siteye girdikten sonra arama çubuğuna Mira Ayda Kahvaltı yazmak, sonuçlarda albümler diye bir seçeneğin altında albümü göreceksiniz, oraya tıklayınca da şarkı listesinin sağında albüm görselinin hemen altında albümü dinle diye bir tuş var oraya basıyorsunuz. Sonra o albüm çalarken arama çubuğuna Ceylan Ertem Ütopyalar Güzeldir yazıyorsunuz, yine albüme tıklayıp sağ taraftaki görselin altındaki ekle'ye basıyorsunuz. Daha mesai bitimine baya vakit olduğunu düşünürsek arama çubuğuna Yasemin Mori Deli Bando ve Jehan Barbur Sarı yazıyor ve aynı işlemleri yaparak listenize ekliyorsunuz. O liste kendi kendini çalıyor, siz de Türkiye'deki kadın müzisyenlerin yeni albümleri başlıklı belgeseli dinlemeye koyuluyorsunuz böylece.
- İhsan Oktay Anar'ın Yedinci Gün'ünü bitirdim bu arada vapurda, evde falan boş vakitlerde. Müthiş enteresan yine, diğer okuduğum kitapları gibi, hele sonlara doğru bir dünya tarihi özeti geçmiş ki akıllara zarar, dillere destan, azmedin, okuyun, pek hoş kitap. Hemen akabinde Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ına başladım Merve Hanım'cığımın ısrarları üzerine, bir ara okumuşum gibi bir tanıdıklık var kitapta ama okusam hatırlardım diyorum bir yandan, hayırlısı. Yine muazzam ve insanı şoka sokak tespitler ve konuşmalarla başladı kitap.

Bu noktalara da değinerek bir uzunca yazının daha sonuna gelmiş bulunuyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle şen ve esen kalın.

4 yorum:

batu dedi ki...

Çat çat çat! (s3 ile fotoğraf çekerken çıkan ses)

Hatta ağır çekimde: Çaaaat... Çaaaat... Çaaat...

Hehehe... (bu da arada benim çıkardığım ses)

Emir Bey dedi ki...

Benim de o esnada çıkarttığım ses "vay arkadaş adam ayfonları tokatladı" =)

francesca mckennitt dedi ki...

Kadıköy'ü ben de tercih ederim Taksim'e göre daha hoş bulurum.

Emir Bey dedi ki...

Kadıköy canımız. =)