Cuma, Aralık 21, 2012

Herkesin Kıyameti Kendine


Efendim geçtiğimiz günleri hastalıklı geçirdiğim yetmiyormuş gibi bir de geçtiğimiz gün koro provası sırasında teklemeye başlayan sol kulağım, provayı takiben yediğimiz yemek sırasında tıkandı. Ne çirkin ne tahammül edilmez bir his öyle o arkadaş. Dünya mono dinlemeye gelmiyormuş alışmışız hep stereo'ya. Böyle kulaklığımın teki bozulmuş ya da 2+1'im 1+1'e düşmüş gibi boynum büküldü gerçekten de. Bir de iç ses oranları değişti sol taraf tıkanınca monitörü de %40 kadar yükseltmiş olduk, dışarıyı duyamamak bir yana kendi sesimden de tiksindim. Neyse bugün gittik doktora açtırdık çok şükür parası neyse verdik. Parası neyse verdik diyorum keza uzun zamandır işsiz gezdiğimden kelli artık beni evladı sayan bir devlet yok yani sosyal güvencesizlik yaşıyorum, neyse bir kaç güne geçer.

Şimdi üstteki paragrafın içinden açacağım 2 konu var. Birincisi koro provası dedim. Neyi prova ediyoruz hiç merak etmiyorsunuz eminim ki ancak ben yine de belirteyim: 24 Aralık Pazartesi akşamı saat 19:30'da Albert Long Hall'da gerçekleşecek olan BÜTMK (Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü) dönem sonu koro konserine hazırlanıyoruz. Mahur Beste adlı bu hoş konsere klasik müzik seven herkesi bekleriz. Dilim dönerse hatta bir eser de ben söylerim sizlere hazır oralara kadar gelmişken.

En üst paragraftan bir diğer cımbızlayacağımız öğe ise paragrafın son cümlesindeki bir kaç güne geçer kısmı. Bir aksilik olmazsa ben de yetişkinlik görevlerinin en önemlisi en kutsalı olan düzenli çalışma hayatına adım atacağım önümüzdeki hafta. Yarın -yani artık bugün- evraklarımı teslim etmem lazım tabi. Herkesin 21 Aralık'ı kendine demek ki Maya kardeşler. Yok yok o kadar karamsar değilim, her zaman dediğim şeyleri söylüyorum kendime tekrar tekrar, umarım hayırlı olur ve iyi insanlara denk gelirim. Bu tür bilinmez durumlara yıllardır tam olarak şöyle bakıyorum:


Gelelim son paragrafa. Merve Hanımcığımla vardık Hobbit'i izledik. Bana kalırsa Yüzüklerin Efendisi'ne oranla daha iyi bir uyarlama, üstelik biraz daha masalsı bir eser olduğu için ufak tefek yönetmen ya da senarist yorumlarını daha rahat kaldırıyor. Tabi her şeyin de bir sınırı var ama o dağdan kopup birbirine kafa atan, sille tokat girişen yaratıklar neydi öyle arkadaş. Haydi öyle saçma sapan karakterler yarattın, daha güzel dövüştüremedin mi? Laleli esnafı gibi, sarı dolmuşçu gibi kafa atıp aparkat falan çekmeler. Neyse tam onu affediyordum ki bir Necromancer yapmışlar, sırf o yüzden affedemedim. Ben paint'te spreyle daha iyisini yaparım, koskoca Sauron'a yapılacak hareket değil şu. Bir de Boz Radagast'ı ötekileştirme ve basitleştirme var. Tamam bunun kitabımızda da yeri var, haydi masalsı anlatım daha sevimli olur diye yapıyorsunuz onu da anlıyorum ama yine de belirtmeden geçemeyeceğim bu durum benim gücüme gidiyor. Zaten 5 büyücü var, ikisi gitmiş belasını mı bulmuş mevlasını mı belli değil, biri sinsinin önde gideni bayrak tutanı, öbürü ateşle oynuyor, Radagast da hayvanlarla anlaşıyor farklı bir kafa yaşıyor. Onu hor görmeyelim, ona sahip çıkalım. Şurada teke tek kalsan tek kelimesiyle feleğini şaşırtır yemin ederim. Hürmet gösterin azıcık büyücülere. Neyse sinirlendim yine ama yanlış anlaşılmasın film güzel film, gerçi ben senede ortalama 1 filme giden biri olarak çok sözü dinlenmeye değer olmayabilirim hüküm verme konusunda ama olsun. Bir de şu şarkı beni izlerken de sonrasında da çok derinden etkiledi, siz de dinleyin pek bir spoiler'lık yanı yok: Misty Mountains.

Yeni bir dünyada yahut yeni bir düzende görüşmek dileğiyle!

Hiç yorum yok: