Salı, Ocak 29, 2013

1001


Bu blog'da yayınlanan 1001. yazıma hepiniz hoş geldiniz! 13 Haziran 2006 ilk yazdığım tarih buraya. Yakın geliyor değil mi? Parmağınızla bir sayın 2006'dan 2013'e kadar, o zaman anlayacaksınız yaşlandığımızı. 2005'te başladığım ve hâlâ tam olarak anlayamadığım bir sebeple yok olan ilk blog'umun devamıydı burası. Zaten aynı ismi taşıyoruz hâlâ. Blog'dan bahsederken "ufak çocuklu ebeveyn kalıbı" da kullandım ya gereksiz birinci çoğulla, daha da bir şey demiyorum. Örn. Bugün halamıza gittik. (bebeği ve kendisi) İlk yazımda hayatımı en çok etkileyen destandan bir alıntı yapmışım, en çok etkilendiğim dörtlüklerden. Hâlâ yeni bir defter aldığımda, yeni bir yere gittiğimde, yeni birileriyle tanıştığımda aklımda döner bu sözler. Askerdeyken buraya yazacaklarımı not aldığım bir not defterlerim vardı. İlk aldığım defterin başına ilk dörtlüğü yazmıştım. Sonra aylar geçti, haftalar geçti, o defter doldu, yeni bir deftere geçtim ve onun başına da ikinci dörtlüğü yazdım artık bitime yaklaştığım için. Kendi kendime sembolizmin dibine vurmayı bu derece seviyorum işte. Neyse Gözümün Seyir Defteri neler gördü, Emir Bey neler yaşadı bu ilk yazısından bu yana bir düşünelim beraber. Merve Hanım'la birlikteliğimizin en başını gördü bu blog, benim üniversite hayatımın tamamına yakınını, tanıdığım ve tanımadığım insanlarla ilk paylaştığım ses kaydını gördü,  İstanbul'daki tüm müzikal serüvenimi. Tipimdeki ve zihnimdeki değişimlere de tanık oldu ayrıca. Sırf bu yüzden geçmişe dönük hiçbir noktasını silmek istemiyorum zaten. Kendi kendime ibret olsun diye. Bol saçlı hallerimi de gördü, bol burunlu zamanları da, at gözlüklü fikirlerime de şahit oldu, değiştiğim anlara da. Şu an inanın ağlıyorum. Yok yok inanmayın ahahah, ofisteyim bir, niye ağlayayım iki. Ofis hayatının blogger'lığım üzerindeki olumlu etkileri ve bunun sonucunda oluşan reyting artışnı konu aldığım makalemi (Positive Effects of the Office Life on a Blogger -Stats Included) Mayıs civarı kendini kanıtlamış bir kaç akademik dergide yayınlamayı planlıyorum. Neyse darmadağan oldu bu anlamlı yazı girişim. İşin en güzel yanı blog bana yazmayı ne çok sevdiğimi öğretti, hâlâ komik komik hatalar yapıyorum bol bol ama annem düzeltiyor sağolsun okudukça. Dönem dönem süper sıkıcı yazmışım, dönem dönem evlat olsa okunmayacak yazılarım olmuş, bazen de çok eğlenmişim belli ki yazarken. Şu sıralar genel olarak yazı içi konu dağılımım %25 günlük (bugün şunu, dün de bunu yaptım), %25 gündem/siyaset, %40 müzik, %10 diğerleri şeklinde.


Diyeceğim o ki bu 1001 yazı boyunca beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. Gerçekten 1. yazıyı da bu yazıyı da okuduğunu bildiğim insanlar var, ne mutlu bana. Sizi de pek sıkmamaya gayret ediyorum, insan insanı sıkar mı hiç? Artık tadında bırakmak gerektiğine karar verdim, 1001. yazımla birlikte jübilemi yapıyorum. Yok yok endişe etmeyin şaka yaptım, bırakmıyorum tabi ki, güzel güzel yazıyorum şurada, 10001. yazılara da hep beraber gelmek üzere, korkmayın olur, belli olmaz. Nasip. Sevgiler! Blog içinde blog fotoğrafı koydum fotoğrafsızlıktan affedin.

Hiç yorum yok: