Pazar, Ekim 25, 2009

3 - 1


Okulda istatistik çalışmak üzere yapmıştık pazar günü planını, sabah annemin pilotluğunda ağabey ve ben olmak üzere Dragos'a gittik kahvaltıya, son güzel havaların dibine vurmak tadını çıkarmak vacipti ne de olsa. Sonra eve uğrayıp istatistik setimi aldım -ki eski bir kareli defter, kağıtlara tutulmuş ve bir kısmı temize geçilmiş ders notları ve ders kitabından oluşur bu set- ardından Üsküdar'a yola çıktım. Pınar Hanımcık'la görüştük, birer kahve içtik, sohbet ettik, okul yönüne doğru geçtik beraber. Dicle Hanım'la ise istatistik kitabı ünite sonu sorularına göz attık, güzel çaylar içip Klasik Müzik muhabbeti yaptık. Sonra maç saatinin tenhalığından yararlanıp 35 dakika gibi müthiş bir sürede eve geldim. Metrobüste, Fenerbahçeli olduğu güzelliğinden belli olan bir hanımefendi önce gol dedi bana sonra ahh ofsaytmış dedi, tüh dedim, kitaba devam ettim, sonra bir kaç dakika geçti ki heyecanla omzumu dürtüp gol oldu gol oldu dedi, kim dedim, Alex dedi, işte bunu maçı kazanacağımızın işareti belleyip kendisine de inerken teşekkür edip iyi akşamlar dileyip, kendisinin de bol şanslar bize dileklerini alıp eve devam ettim. Geldim devre arasına giriliyordu, bir çay içtim, maç yayını yapan radyo buldum, 2-1 biraz can sıkıcı olsa da üçüncü golün geleceği aşikârdı. Kadıköy maçlarının verdiği abi kazanırız yahu ne olacak rehaveti gerçekten paha biçilemez. Üçüncü golü de tabiri caizse bırakıp devam ettik. Çok keyifli yahu derbiler hem de on senedir çok keyifli.

Perşembe, Ekim 22, 2009

İstanbul Sessions



Davulcu Turgut Alp Bekoğlu ve ritmci İzzet Kızıl isimleri bu gece sanırım aklıma kazındı. Ne zamandır gittiğim en ilham verici konseri John Bey'e atıfta bulunmak gerekirse. Ah öyle bir davulcu benle çalsa diye ağladım resmen. Konserin tavsiye edicisi olmanın da haklı gururunu yaşıyorum tabi ki!

Pazartesi, Ekim 19, 2009

Darüşşifa


Dün Edirne'ye gittik BÜTMK Korosu ile. Toplamda altı saat yol kat edip 45 dakika bir konser icra ettik ama bence gittiğimize değdi. Hayatımda gördüğüm en güzel müzelerden birisini görüp, içinde konser vermiş oldum böylece. Şu an Trakya Üniversitesi'ne bağlı Sağlık Müzesi olmuş bu Darüşşifa, dünya çapında bol ödüllü bir müzeye dönüşmüş, İkinci Bayezid dönemdinde yapılan binada su sesi, Klasik Türk Müziği ve değişik kokularla, farklı akıl ve ruh hastalıklarına sahip insanlar tedavi edilirlermiş. Neyse evet, siz araştırın azıcık, baya hoş, evelki akşam da "Orphan" adlı filmi izledik. Bir ekşi sözlük yazarı şu vecize ile anmış filimi, hatta afişe koymak gerekirdi demiş, kesinlikle tüm izleyenler olarak katılıyoruz. Şimdilik böyle.

Salı, Ekim 13, 2009

Rekor


Okuldan eve altı araç değiştirerek geldim, evet, rekor bende. Otobüs + otobüs + motor + otobüs + yürüyüş + metrobüs + tren.

Cumartesi, Ekim 10, 2009

There and Back Again... *


Alanya tatilinin depresyonunu atlatmak için bekledim bu bir kaç gün, neticede İstanbul'daki tekrar güzelleşen havaların da etkisiyle normale döndüm. Detaylı bir Alanya yazısı yazmak için oturdum.

Öncelikle perşembe akşamı eve gelindi bavullar hazırlandı cuma sabahı saat yedide Sabiha Gökçen'den hareket edecekti uçağımız. Anne hanım da Antalya seyahatine çıkıyordu gidiş biletlerimiz aynıydı, sabahın beş küsüründe evden çıkmak işkence gibi gelse de neticede havaalanına vardık ve çekiyn işlemlerimizi yaptık, sonra efendim Çağrı Bey ve İrem Hanım'ı gördük, uçak arkadaşlarımız olarak. Onlarla sohbet ederek oyalandık, kapı açıldı yazısına inanıp kapının altında ayakta bekledik açılmasını falan, derken uçağa bindik. Ben azıcık uyudum uçakta, rivayete göre Çağrı Bey öyle bir uyumuş ki hostes gelip koltuğu dikleştirmiş kemeri takmış falan tepki yok. Neyse neticede inişe geçmiştik ki sanırım kulak ağrım ve ben uyandık, falezlerin üzerinden manevraya girdik derken tam uçak yere değecek herkeste o değişik gerginlik var ben müthiş bir sümkürmeyle dikkatleri üzerime çektim ve o sert inişin yaratacağı olası paniği absorbe ettim, soğurdum. Sonra uçaktan indik valiz bekledik derken havaalanından çıktık ki amcam geldi bizi almaya. Çağrı Bey ve İrem Hanım'ı da Alanya otobüsüne binecekleri Tedaş Kavşağı'na götürme görevini üstlendi amcam. Yolda eğlendik baya sonra gençlerle kısa bir süreliğine vedalaşıp annemle ben amcamlara gittik. Baya bir kahvaltı ettik sonra Orçun Bey ile yol planı yaptık ve o gelene kadar ben azıcık kestirdim. Sonra Orçun Bey'in öğlene doğru gelmesiyle amcam ikimizi yine Tedaş Kavşağı'na götürdü.

Alanya otobüsüne bindik yola koyulduk. Yolda baya car car konuştuk sağdan soldan şundan bundan, sonra bir de baktık ki Lemon Beach Hotel'in önündeyiz. Odaya çıkıp mayoları giyip hemen sahile indik. Bir de baktık ki gelin hanım, damat bey, İstanbul tayfası ve daha niceleri beach voley sahasını imara açmış kumdan kale yapıyorlar. Biz de Orçun Bey'le bir denize girip ardından da romantik bir sahil yürüyüşü yaptıktan sonra onlara katıldık. Grubumuzda kimler kimler vardı. Damat Bahadır Ağabey, eşi Gülşen Hanım, sabahki dostlar Çağrı Bey ve İrem Hanım, İstanbul gençliğinden Selen Hanım, Ceren Hanım ve Fırat Bey ve bir de tatilin son günlerinde detaylı tanışacağımız Emir Yargın'ın kuzeni Kağan Bey. Neyse Orçun Bey'i içine alacak kadar büyük bir kaleydi bu kale, onu içeriye oturtup devam ettik işe güce. Neyse sonra yorulduk sanırım otele döndük, giyinip edip yemeğe indik duşumuzu da aldık keza akşam Kına Gecesi vardı. Orçun Bey'in de vurguladığı gibi "kızlar cumaya, erkekler kınaya gitmez"miş. Biz de yemekten sonra hazırlanan gelini izledik karşı odaya girip, kendisine makyaj yapılıyordu biz de operavari bir şekilde "hem annemi hem babamı ben köyümü özledim"i söylüyorduk arkasından bağıra bağıra. Sonra bu karmaşık bekleyişin içinde müthiş bir olay vuku buldu ve Fethi Bey ve Uraz Bey geldiler. Onlarla hasret giderdik ettik derken yukarıda kına başlamış, ufak bir ziyaret yapmak boynumuzun borcuydu. Orçun Bey ile "hele hele hele hele Antepli" çalarken oynayarak girdik otelin kına gecesine ev sahipliği yapan terasına. Bir iki tur oynadık baktık olacak gibi değil çıktık sonra. Ben hemen Fethi Bey'i darlamaya başladım azıcık çalışalım şarkılara falan diye. İndik aşağıya yemek müziği için 3-5 şarkı baktık falan derken öğrendik ki bekarlığa veda partisi yalan olmuş onun yerine kına gecesi sonrası karting fikri peydah olmuş. Tabi ki iddialı bir şoför olarak bunu reddedemezdim. Arada gideceğimiz arabaların birinin sahibi olan dayıdan posta yesem de gittik yarıştık. Emir Yargın Bey'i geçemedim, Uraz Bey'in de lastiği patlamasaydı onu da geçemeyecektim, Fethi Bey'e ne oldu bilmiyorum, Orçun Bey hazretleri ise bir güvenlik aracı edasıyla sakin sakin gezdiğinden az daha tur bindirecektim kendisine, sonra baktı son turlarda farkı kapattım bastı baya kerata. Diğer grup da yarıştı, sonra otele döndük. Fethi Bey ve Uraz Bey ile gözleme çadırında saatlerde gitar çalıp söyleştikten sonra, odaya çıkıp Orçun Bey'in yanına kıvrıldık, sabah uyanıp saate baktım 12 olmuştu.


Orçun Bey'i de uyandırdım o da saate bakıp "aa 12 olmuş hakkaten" dedi, sonra ben odadaki herkesi saat 12 hadi artık denize havuza falan diyerek uyandırdıktan sonra bir daha saate baktım ve aslında saatin 11'e beş var olduğunu gördüm. En enteresanı Orçun Bey'in de saati 12 görmesiydi. Neticede denize gittik dize kadar girip çok soğuk diye vaz geçtik, sonra havuza gelip takıldık ettik derken toparlanıp provalara başladık. Terasta azıcık çalıştık, aşağıdaki sahne hazırlandı o esnada Emir Yargın ve Onor Bumbum'un katkılarıyla. Sonra orda da prova aldık ki bu esnada gözleme söyleyip yiyemedik, Uraz Bey sağolsun gitar çalan Fethi Bey'i elleriyle besledi falan sonra odaya çıkıp hazırlanmaya başladık. Bu esnada otel de süslenmeye başladı düğün için. Bahadır Ağabey ile müthiş fotoğrafımız odaya çıkmadan hemen evveldir, o artık bir damata dönüşmüştü. Sonra odada giyindik Fırat Bey kendini pek rahat hissedemedi ben ise sahneye hazırdım gayet, hatta fazlasıyla hazırdım, sonrasında artık havanın da kararmasıyla aşağı inişe geçtik masamızı öğrendik oturduk derken gelin ve damadımız Gülşen Hanım ile Bahadır Ağabey göründüler bu esnada Emir Yargın sahnede sözlerini Bahadır Ağabey'in Gülşen Hanım'a yazdığı Origami isimli şarkıyı söylüyordu. Açıklamak gerekirse Gülşen Hanım'ın Tatarlığı gözlerinden okunduğundan Bahadır Ağabey de kendisini görünce Japon sandığını ve Türkçe konuşunca şaşırdığını anlatan bir şiir yazmış yıllar yıllar evvel. Çok güzel bir girişti düğüne sonra sahte nikah memuru ile -ki 3 kez telefonu çaldı nikah kıyarken- işin resmi boyutu halledildi. Gelini öpebildi Bahadır Ağabey sonra ilk dans ve ardından yemek başladı. Biz de Fethi Bey ile sahnede yerimizi aldık ve Türkçe sözlü Hafif Batı Müziği tarzında 10-15 şarkılık repertuarımızı icra ettik ki bu listede benim 2 şarkımın yanısıra bir adet de Onor Bumbum şarkısı vardı Kuğu isimli. Sonra yemek müziği biterken Onor Bumbum davula geçti ve romantik dans şarkılarımızı söylemeye başladım. 110'dan Özledim Seni, Can't Take My Eyes Off Of You, Something Stupid ve en sevdiğim Fly Me To The Moon şarkılarıydı çaldıklarımız ki insanlar bu dört şarkıdan ancak üçüncüsünde dans etmeye başladıklarından üç tane şarkıyı ikişer kez çaldık. Fly Me To The Moon çok çok güzel oldu bence, belki bir konserde yine çalarız gelecekte, Fethi Bey pek güzel gitarist çünkü, Onor Bumbum ise gayet yetenekli bir eşlik davulcusu. Sonrasında Emir Yargın Bey de bir iki dans şarkısı söyledi ben de Let Me Kiss You'yu söyledim ve dans repertuarı hareketlenerek halay ve oyun havalarına döndü.

Biz bu esnada Fethi Bey ile izdivaya çekildik bir süre, gazoz yudumladık sonra arkamıza bir döndük ki hayallerimizdeki havuz çevresi halayı ile karşılaştık, biz de azıcık oynadık ettik derken sahneye "Bananas" çıktı. Bananas; Emir Yargın ve Onor Bumbum'un disko/parti müziği yaptıkları ve gayet başarılı yaptıkları yeni projeleri, aklınızda olsun organizasyonlarda, çok çok iyiler. Onlarla baya koptuk, aileler, gençler, amcalar, dayılar, teyzeler, Rus müşteriler. Bu arada Orçun Bey ve Uraz Bey'in sanırım gerçek boyuttaki E.T. oyuncağını halaya kaldırmaları ve üçlü halay çekmeleri gecenin zirvelerindendir, atlamak istemedim. Müzik geç vakitlere kadar sürdü ve finali Orçun Bey, Uraz Bey, Emir Yargın ve benim beraber seslendirdiğimiz Reşit Kızım şarkısıyla yaptık. Sonra yavaş yavaş davetliler dağıldı odalarına ve biz Rus müşterilerle (Uraz Bey'le beraber) başbaşa kaldık. Tüm gece 2 kelime bildiğim bir dilde tonlarca hikaye dinledim, efsane çeviriler yaptım, işin daha güzel yanı da Uraz Bey'in de Rusça 10 kelime bilmesi ve Rus misafirlerin de 3 kelime İngilizce bilmesi, 5 kelime de Türkçe bilmeleriydi. Odaya döndüğümde saat 7-8 olmuştu ve ben artık Rusça anlar bir haldeydim.

Sonraki gün havuzda baya takıldık, gençler frizbi oynarken biz de akşam edindiğimiz arkadaşlarla güneşlendik ve akşamüzerine doğru Uraz Bey, Fethi Bey ve Orçun Bey otelden ayrıldılar. Diğer genç grubun da İncekum'a gitmelerinden dolay yalnız kalan ben gıcırdayan büyük salıncağa oturup muazzam bir şarkı sözüne dönüşebilecek notlar aldım kendime. Sonra bizim gençlerin plajdan dönmeleri ve akşam yemeği, terasta mangal gibi organizasyonların üzerine ikinci karting turnuvasına gidildi. Bu sefer kendi grubumun açıkara birinciliğini ele geçirip bitirdim yarışı lakin meğersem arkada bir kaza olmuş ve bir kız arkadaşımızın dişi kırılmış. İkinci tur otomatikman iptal edildi, evvelki akşamki gibi geceyarısı çorbacısı da yapılmadı otele dönüldü. Evvelki akşamki gece yarısı çorbacısının da zirve noktası Çağrı Bey ve lensi düşen tek gözüdür. Bavulları hazırlamıştık azıcık ama gece 3'e kadar oyalanmak gerekiyordu. Ne akla hizmet bilmeksizin önce Kağan Bey ile yaptığımız bir şarkı ile oteldeki arkadaşımıza veda ettik sonra Çağrı Bey'i de alıp Konaklı'ya yürüdük, kötü bir çorba ve lahmacun yedik ve otele döndük. Saat iki buçuktu valizleri indirdik, yolculuk grubunu uyandırdık ve Lilya Hanım, İrem Hanım, Roni Bey, Çağrı Bey ve benden oluşan grubumuzla 5:50'deki uçağımıza rahat rahat yetişmek üzere Antalya'ya giden taksimize bindik.

Yolda uyuduk, havaalanında saçmaladık, gürültü yaptık, ben check-in esnasında bagaja verdiğim bavulu 10 dakika sonra kaybettim sanarak aradım falan. Zaman bir şekil geçti ve kapılar açılıp uçağa doğru yürümeye başladık apronda. Bu esnada Çağrı Bey ile bir efsaneye daha imza atıp apronda sigara yakıp yaklaşık üçer nefes paylaştık, sonra bize gelen görevli, "bunu hiç görmedim sayın, buraların altı hep benzin, cezası da çok ağır, havaya uçarız vallahi" dedi, biz de "aa tüh bak" falan diyip uçağa bindik. Dehşet bir şekilde uyuduk, Sabiha Gökçen'e indik, biraz bekleyip otobüse bindik, Lilya Hanım ve Roni Bey'den ayrıldık ve Uzunçayır'a kadar tam 2 saat süren fırtınalı, yağmurlu, E-5'li ve leş gibi trafikli yolculğumuza başladık, orda da baya uyuduk, metrobüse vardığımızda bitmiş haldeydik, evlere dağıldık ve uyuduk ama aynı öğleden sonra havuza girip de İstanbul'da fırtınayla karşılaşmak üstüne trafikte kalmak kadar depresyona sokucu hiç bir şey yaşamamıştım.


Neyse gel vakit git vakit güzellikler anılaştı ve depresyondan kurtuldum. Hayatımda gördüğüm en güzel düğünü, en çok sevdiğim ve bir araya tekrar çok zor geleceğine inandığım büyük bir grupla beraber en güzel mevsimde en güzel yerde yaşamış oldum, hem de orda müzik yapmış oldum Bahadır Ağabey'e söz verdiğim üzere. Çiftimize mutluluklar dilemek boynumuzun borcudur. Alanya'ya sık sık gitmek ise gelecek yazın hedefidir.


* Bknz. Tolkien'in ekmeğini yemek.