Salı, Aralık 29, 2015

2015'in Sonu 2016'nın Başı Yazısı


2015 bitti bitiyor, hem de hava durumuna bakılırsa sert bir bitiriş yapacak. Üstelik gerçekten de pek çok yönden bayağı kötü bir yıldı 2015. Bende nedense 4'ün katı olan yıllara dair bir umut var, o yüzden 2016'yı biraz merak ediyorum kendi adıma. Hem adam gibi doğum günü de kutlanıyor 4'ün katı olan yıllarda, öbürleri ne öyle, bir aşağı yuvarla, bir yukarı kaydır falan...

2016'dan kendi adıma tek bir beklentim var, aslında beklenti değil de zamanı geldi gibi hissettiğim bir durum. O da bugüne kadar biriktirdiğim şarkıları bir albüm formatında bir araya toparlamak. Bunu tek başıma mı yaparım, müzisyen dostlarla mı kestiremiyorum. Keza ne zaman bir plan yapsam patlıyor, o yüzden biraz akışına bırakacağım, bakalım sonu nereye varacak. Bunun dışında pek de bir şey beklemiyorum sanırım artık gelecekten. Sevdiğim insanlarla sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam edebilsem yeter.

Son 2 yazıya baktım da hem yazı yazma aralığım seyrelmeye devam etmiş hem de bu aralar neler oldu temalı bir şeyler pek yazmamışım, hep konulu yazılar olmuş. Bu kez günlük tutma geleneğini, daha doğrusu Gözümün Seyir Defteri geleneğini bozmuyor ve görüşmeyeli neler olmuş temasını işliyorum. Bu arada yeni yıldan bir diğer beklentim de aklıma gelen şeyleri uzun kısa demeden aklıma geldiği şekliyle buraya yazmak. Neyse, göreceğiz bakalım.

En güncelden başlayalım. Bu sene içinde bir zaman ama ne zaman olduğunu da hatırlayamadığım kadar uzun bir vakit evvel Ersa'nın Altunizade'de o zaman yapımı devam etmekte olan showroom'unun şantiyesinde bir performans videosu çekmiştik Box in a Box Idea için. Geçtiğimiz haftalarda bu video ve Seçkin ile yaptığımız güzel röportaj derginin 12. sayısıyla birlikte yayına girdi. Çekimlerini çok beğendiğim bu Buğulu Camlar performansına bu cümleyi tıklayarak ulaşabilirsiniz. Röportajın ise Türkçe olanına buradan, İngilizce olanına buradan buyurun. Sanıyorum ilk kez bir röportajım İngilizce'ye çevrildi bu da böyle bir anım.

Bir diğer mevzu pek sevgili Kerem'in İstanbul'a gelmesi vesilesiyle yaptığımız kayıtlar. Kendisi en favori gitaristim olmanın yanı sıra dünya üzerinde benim şarkılarımı benim dışımda çalabilen tek gitarist. Yok efendim yanlış anlamayın, şarkılar zor falan olduğundan değil, adam vakit ayırıp bunları öğrendiği için böyle bir sıfata sahip. Elif ve Merve'nin de katkılarıyla hazırladığımız detayları komik ev ortamında Kerem'in Francisco Tarrega'nın Capricho Arabe'sini yorumlayışını kaydettik. Buyurun videosunu da buraya iliştireyim, izlerseniz neden favori gitaristim olduğunu daha kolay anlarsınız. Kerem'in Facebook sayfasını buradan, YouTube kanalını da buradan takip etmenizi tavsiye ederim.


Kerem'i bulmuşken kendisiyle birlikte neden bir de hatıra kaydı yapmıyoruz dedik ve eskiden de birlikte çaldığımız Ağır Roman filminin efsane film müzikleri albümünden Ağla Sevdam'ı kaydettik. Kerem çaldı ben söyledim. Bu sert şarkıda Yusuf Taşkın'ın, Aysel Gürel'in ve Attila Özdemiroğlu'nun parmağı var. Yanlış hatırlamıyorsam sadece Ağır Roman'da değil sonradan Fatih Akın'ın Duvara Karşı filminde de kullanıldı bu şarkı. Neyse bizim Ağla Sevdam'ı ev ortamında nasıl çalıp söylediğimizi merak edenleri bu cümleye tıklamaya davet ediyorum.

Gelelim bir diğer yazdığım mecra beehy.pe'a. Pek çok defa bahsettim ama kısaca global müzik keşif platformu olarak tanımladığım bu güzel site için geçtiğimiz günlerde Ahmet Ali Arslan ve Nilipek.'i yazdım. İsimlerine tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. Nil İpek'ten zaten bir önceki yazımda uzun uzun bahsettim, Ahmet Ali'yi de henüz tanımıyorsanız kendisiyle bir an önce tanışmanızı tavsiye ederim. Müzik Hayvanı etiketiyle çok güzel bir "azçalar" yayınladı Su Akar Deli Bakar adında. Buraya tıklayarak albümü ücretsiz indirebilirsiniz.

Pek sevgili Özge'nin Bloomberg HT Radyo'da her sabah saat 11.00'de canlı olarak yayınladığı #Hashtag adlı programına konuk oldum yine geçtiğimiz haftalarda. Kendisiyle alternatif müzik piyasasından, daha doğrusu ana akım dışında bu işlerin nasıl yürüdüğünden ve kendi ekonomisini nasıl oluşturduğundan bahsettik. Sevdiğim bir dostla normalde konuştuğumuz konuların aksine müzikle ilgili uzun uzun sohbet etmiş olduk vesileyle. Radyo demişken bir minik tavsiyede daha bulunayım. Özyeğin Üniversitesi öğrencilerinin bir radyosu var Radyo Özü adında, burada her Pazartesi gece yarısı 24.00'te başlayan, çoğu zaman da ben uyuduktan sonra biten Gece Lambası adında bir program var. Bahadır, Fırat ve Tuğrul'un yaptığı bu programda son birkaç bölümdür Ebru'yu da dinler olduk güzel oldu. Bazen sohbet muhabbetli, bazen konuklu ama daima bir konulu ve bol sosyal medya etkileşimli bir program. Pazartesi geceleri uyku tutmayanlara tavsiyemdir.

Aralık ayı müzikal yoğunluklarını 2 konserle tamamladım bu kez. İlki kopamadığım ve kopmayı da açıkçası hiç istemediğim Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü'nün (BÜTMK) dönem sonundaki koro konseriydi. Hâce'den Hoca'ya Meşk adındaki bestekar öğretmenler ve öğrencilerini işlediğimiz bu konserde bestesi Zeki Arif Ataergin'e güftesi Necâti Tokyay'a ait Şehnaz makamında bir şarkı seslendirdim: Beni ateşlere salan o kapkara siyah gözler diye başlayan. Güzel konserdi. Fotoğraflar için Emre ve Eren'e teşekkürler. Gönül Hoca'yı da eski ahbapları da özlemişim. Aynı hafta içinde bir tane de Peyote konseri geride bıraktım. Peyote karşının tek tük kalelerinden benim için, üstelik sahnesinde çalıp söylemekten en keyif aldığım yer. Bu kez dostlarla birlikte sahne almak niyetindeydim orada, nasip değilmiş, tek çaldım söyledim ama güzel oldu bana kalırsa. Önümüzdeki konserlerde tek mi çalacağım yoksa dostlarla mı bu da zamanın göstereceği bir başka konu başlığı.


Bu arada unutmadan bir güzel müzik daha koyayım buraya. Ben orta okuldayken sanırım, okula gitmeden önce televizyonda müzik kanallarının birinde sabah sabah enteresan klipler dönerdi. Yani gün içinde asla denk gelmeyeceğiniz ama müzikal olarak çok daha etkileyici şeyler. İşte bunlardan bir tanesi yıllar sonra tekrar izini bulabildiğim İhtiyaç Molası grubunun Çengi parçasıydı. İşbu İhtiyaç Molası yeni bir albüm yapmış, tekme tokat girmişler bana kalırsa piyasaya. Şarkılarından bir tanesini (Kapasite) buraya bırakayım, Kapılar adlı albümün tamamı Spotify'da falan mevcut.


Yazıdaki son müzikal tavsiyemi de 2 değerlendirme üzerinden yapacağım. İkisi de Karga Mecmua'dan geliyor. Tayfun Polat'ın 2015 yerli sahne değerlendirmesi için buraya, Utkan Çınar'ın 2015 dış kaynaklı müzik değerlendirmesi için buraya tıklayın. Ben her gün ilerliyorum bu yazılarda, daha da bayağı yolum var. İnsan olana bir yıl yetecek yazılar bunlar.

Yaklaşık iki aydır Kolay İK'da ekibin pazarlamadan sorumlu bakanı olarak çalışıyorum. Linkedin güncellemesini saymazsak bir türlü fırsat olup da bahsedemedim. Kolay İK nedir derseniz çok kısa bir cümleyle bulut üzerinden şirketteki çalışanların izin takipleri, özlük bilgileri, eğitimleri, ekstra ödentileri gibi personel yönetimiyle ilgili mevzuları kolayca halledebileceğiniz bir yazılım. Pek çok yerin böyle bir şeye ihtiyacı var, bir müsait olunca şu 2 yazıya bir göz atın, detaylarını merak edenler beni bulsun.


Online olarak da Kolay İK'yı takip edin bence: Blog, Facebook, Linkedin, Twitter, Instagram.

Bir başka çok güldüğüm olayı da buraya iliştirmeden geçemeyeceğim. Geçtiğimiz Cuma Cumhurbaşkanı'nın köprüden intihar etmek isteyen birini oturduğu yerden ayfonuyla konuşurken ayağına çağırmak suretiyle mucizevi bir şekilde kurtarışına tanık olduk. Siz bu olaya haberlerde ya da sosyal medyada tanık oldunuz, ben bu olay yaşanırken bizzat köprünün üstünde sağ şeritten usul usul ilerleyen bir metrobüsün içindeydim. Şahit olduğum olayları neredeyse eş zamanlı olarak tweet attım ve troller içinde kaldım. Kendime de size de not, CB gibi kısaltmalar, ünvan ve isimler direkt olarak bu trollerin arama motorlarında, bunu bilin, bulaşıp bulaşmamak size kalmış. Bu keyifli ve gerçek zamanlı haberciliğimin sonucu olarak küfürler, tehditler, şahane sıfatlar ve hedef gösterilmelere maruz kaldım. Hepsine de çok eğlenerek cevaplar verdim, birkaç küfürcüyü engelleyip geçtim. Bir tek kişi beni yazdığımı sorgulamaya itmişti, o da "bu kurtarılan adamın ailesi yerine koy kendini" minvalinde bir şey demişti. Sonra kurtarılma olayının komple bir montaj olduğu ortaya çıkınca bir kez daha boşuna vicdan yaptığıma inandım. Buyurun siz de tüm hikâyeyi buradan okuyun, kaderde 'Cumhurbaşkanlığı karşıtlığından kafayı yemiş ucube' olarak troller meydanında bir günlüğüne ünlenmek de varmış. 26 bin etkileşim rakamı, 60 civarında da yanıttan bahsediyorum ki bu rakamların içine ekran görüntüsü alıp paylaşan ve beni etiketlemeden bana yardıranlar dahil değil. Bu da böyle komik bir anım.


Çok daha ciddi konular var bu esnada anlatmam gereken, anlatılması, konuşulması, tartışılması gereken, çoğu zaman insanı insanlığından utandıran, umutsuzluğa sevk eden. Şiddeti gün geçtikçe artan bir savaş var, vurulan bebekler çocuklar, sokaklarda yürümek için beyaz bayrak sallamaya muhtaç vatandaşlar var bu ülkede. Bir yandan yok edilmeye çalışılan bir yandan da yeniden kurgulanan bir tarih var şu an şahitlik ettiğimiz ama tam olarak da algılayamadığımız. Ses çıkarttıkça yeni ve eski Türkiyeliler tarafından el ele ağzınıza vurulan, varken yokmuş gibi yaşamaya itildiğimiz akıl almaz bir gerçeklik ve vahşet var. Komşumuzda, yanı başımızda değil, içimizde bu kez. İçimizde olmaya devam edecek mi o meçhul. Bir tarafta Dilek Doğan var, öbür tarafta ODTÜ var, kafayı ne yöne çevirseniz, hukuksuzluk, vahşet, nefret, utanç, hödüklük ve pişkinlik var...

Ne demiştim 2016'dan pek bir beklentim yoka, dilerim daha çok beklentim olan yıllarımız da olur gelecekte.