Perşembe, Eylül 29, 2011

Okul



Nasıl özleniyor okul denilen şey bugün fark ettim. Çimlerde, manzarada sonsuza dek oturup dostlarla sohbet edebilirim, boş boş kampüste gezebilirim, koroya gidip saatlerce meşk edebilirim, derse girebilir miyim ondan pek emin değilim. Hâlâ kampüste pek çok tanıdık yüzle karşılaşmak çok güzel! Master'a başlayanlar, alt dönemler, tembeller, çapçılar, erasmusçular falan derken, güzel bir kitleye denk geldim bugün. Mutlu oldum çok, Defne Hanım'la sonunda görüşebildik, ona da ayrıca mutlu oldum. Egecan Bey'in gününü mahvettim ama birbirimizin hayatlarına müdahale etmeyi seviyoruz. Bir de müthiş saçma bir şekilde Emir Efendi'yle karşılaşıp sevinçten karnına kafa attım. Kurşunları belki de kafadan içeri döktürmek lazımdır İbo tarzı. Ayrıca fotoğraf yazdan kalma ama olsun. Bir de yakında çok iyi bir "Kuzey Güney" yazısı yazacağım, unutmayalım buraya not düşelim.

Çarşamba, Eylül 28, 2011

Saat


Levent Bey'in bir şiirini kurcalıyordum geçtiğimiz günlerde. Daha doğrusu yine bir melodi çıkmıştı da, çekiştirip ona oturtacak bir şeyler lazım olmuştu. Derken olaylar gelişti şarkı ve sözler oturdu, ben bir taslak kayıt yaptım, ilk çembere servis ettim. Sonrasında -bir ara konuştuğumuz üzere- Yiğit Bey'e gidip üzerinde çalıştık şarkının. Güzel bir şey çıkacak gibi ortaya! Baya keyifli vakit geçirdik, şimdi de heyecanlıyım açıkçası.

Ayrıca çok zamandır beklediğim bu video sonunda facebook'a düştü. Orçun Bey'le birlikte bu yaz yaptığımız çalışma, Az Değilsin. Buraya tıklayıp, izleyin.

Mavi Büyücüler'i yavaş yavaş oturtuyorum. Sanırım kafamdaki gibi bir yer olacak sonunda. Aldığım bir diğer duyuma göre ne zamandır çektiğimiz tek cover videomuz bugün yarın piyasaya çıkacakmış. Bakalım tabi hakkımızda hayırlısı. Bir de bu aralar açık ara favori resmimi sizle paylaşıyorum. İmre Hanım'ın çektiği bu fotoğrafın bana kalırsa adı "urban yörüks" olmalı. Ahahaha.


Her neyse evet. Müzikle alakalı geçen herhangi bir insanı mutlu etmeye yetiyor.

Salı, Eylül 27, 2011

Mavi Büyücüler


Bir vakit önce, bir başka blog daha açmıştım. Müzik defteri gibi kullanmak için. Yaptığımız kayıtları tek bir sayfa altında toplamak bu blogun amacıydı. Sonra baktım ki bir şeyler kaydedince, onla ilgili yazmak da geliyor içimden, oraya ayrı buraya ayrı yazmak bana samimi gelmiyor, neticede o blogu devreden çıkarttım. Sonra düşündüm ki o blog devrede dursun. Videoların kayıtların altında sadece künyeleri yazsın, ben yine o videoyla ilgili bir şey yazmak istersem buraya yazayım dedim. Neticede "Mavi Büyücüler" isimli blogumu tekrar çalışır hale getirdim. Tüm videolarımızı yavaş yavaş oradan paylaşacağım, belki zaman içinde tarihleri, görünümleri, sıralanışlarıyla ilgili değişiklikler de yaparım. Şimdilik paylaştıklarımda eser ve künyesi mevcut. Buyrun siz de göz atın, bu portfolyovari girişimde gözünüze çarpan bir eksik, eğretilik varsa bunları söyleyin. Huzurlarınızda:


Pazar, Eylül 25, 2011

Yara


Belki tüm bu hayaller, birden bir gün biter demiş söz yazarı ve besteci dostumuz Nil İpek Hanım. Hatta kanıtı da burada. Neyse öğrenci akbilinin tam akbile dönüştüğü o an var ya hani, işte o anki burukluk ve çaresizlik var içimde şu an. Hayatımın bu dönemi böylece özetlensin hatta. Ekranda çıkan akbiliniz normal akbile dönüşmüştür tadındaki yazı gibiyim. Bu gece de başlığa adını veren şarkı gelsin tüm dinleyenlere:


Perşembe, Eylül 22, 2011

1825

5 senede neler olur insan hayatında değil mi? İnsan büyür, değişir, olgunlaşır, şımarır, tanışır, tanıştırır, arkadaş olur, dost olur, sever, küser, alışır, barışır, karışır, mezun olur, iş bulur, işsiz olur, yüksek lisans yapar, konser verir, ayrı kalır, birlik olur, hasta olur, stres olur, ameliyat olur, kelleşir, elleşir*...

Bunları 5 senedir paylaştığın biri varsa, çok sevdiğin, çok özel, çok güzel biri, buna yapılacak tek şey şükretmektir. 5 sene iki kişi birbirine katlanıyorsa, bir sebebi vardır bunun ve o sebeptir ki beşlerce yıl daha bu birlikteliğin teminatı olan, güzel olan, özel olan!

İyi ki kelimesine katılabilecek en büyük anlamı kattığınız için size minnettarım Merve Hanım'cığım! İyi ki varsınız, iyi ki benimlesiniz, iyi ki bana katlanıyorsunuz! Sizi çok seviyorum!


Uzun zamandır romantik blogger'lık yapmamıştım, mesafeler buna sebebiyet verdi zaar, halk da özlemiştir hem böyle çıkışları. 1825 x 25'lerde de** beraber olmak, bir olmak dileklerimle.

Sizi çok seven sevgiliniz Emir.


* elleşmek: el ele tutuşmak (ahahaha)
** 1825 x 25 = ölümsüzlük (yaklaşık)

Pazartesi, Eylül 19, 2011

Gökyüzü Uzak



Adeta Antalya günleri kadar yoğun geçen bir 10 günü de İstanbul'da geçirdik Orçun Bey'in gelişiyle. Bu süre zarfına, bir Emir Bey, bir Sakareller konseri, 3 Umut Bey'de kalma gecesi, defalarca kıta değiştirme, bir adet yeni şarkı ve pek çok klip malzemesi, eş dost görüşmeleri ve sayısız Scrabble maçı sığdırdık. Ben pek çok yönden zorlamama rağmen hâlâ işsizim. Kendimi zevklerim ve bazı noktalarda yeteneklerim var diye avutuyorum en azından. Öyle sanıyor da olabilirim. Günlük ufak tefek de olsa para kazandıracak iş tavsiyelerinizi veya uzun vadeli çok güzel iş tavsiyelerinizi zevkle kabul ederim. Uzun vadeli gönlüme göre (misal  bol kültür sanatlı) bir iş bulamazsam bakarsınız Aralık'ta askere giderim. Her an kafayı yiyebilirim. Bazı şeyler kabak tadı veriyor artık, hem de cevizsiz, tahinsiz.

Böylece video'nun altında ona emek verenlerin ismini de okumuş olursunuz hem.

Pazartesi, Eylül 05, 2011

Tahini Cevizi Bol Olsun


Pek çok diğer yaz da yaşadığımız gibi, bu yazın da keyifli geçmesinin en kritik sebeplerinden biri Emre Bey'dir. Kendisi İtalya'dan gelmiştir yaklaşık bir ay evvel. İstanbul görüşmeleri sonucunda kendisi de benimle aşağı yukarı aynı tarihlerde Antalya'da olmak üzere ikna edilmiştir. Antalya'da en yoğun tempolara ayak uydurmuş, en zorlu maratonlara bizimle birlikte çıkmıştır. Buna rağmen çok minimal (az) oflayıp puflayarak gönülleri bir kere daha fethetmiştir. İstanbul'a dönünce de yakası bırakılmamış, kendisi her fırsatta ölesiye yorulmuş, az uyutulmuş, hatta erken kaldırılmıştır. Bu durumlarda bile dediğim üzere nadiren çemkirmiş, "erken kalkan yol alır" felsefesine karşı gelen kendi arkadaşlarına karşı bizi hep savunmuştur. "Uyuyup nabacan?" diye sormuştur bu insanlara. Bazı yönleriyle kendime benzettiğim bir insandır Emre Bey.  Kendimi beğendiğimden olsa gerek onu da bu yüzden baya sever, beğenirim. İnsanlar -daha doğrusu arkadaşları dostları- üzerinde, bir araya getirici, bağdaştırıcı, bağlayıcı ve etkileyici bir gücü vardır misal. Üstelik bunca vakittir tanışıyoruz -ki kendisi İstanbul'daki ilk arkadaşım- hâlâ beni tanıştırdığı bir kişiden dahi memnuniyetsizlik duymadım. Neticede Türkiye'de olduğu süre boyunca o bizle, ben onlarla elimden geldiğince vakit geçirdik. Pişman değilim!


Bir fotoğraf koyayım evvela, anlamsız olduğu kadar beni bakınca mutlu eden bir kare. Canberk Bey'in evinin önünde, arabasının üzerindeyiz. Fotoğrafı çeken Asena Hanım, soldan sağa Emre Bey, ben ve Dilruba Hanım. Hani biri dese ki arabanın üzerinde ne işiniz var verilecek pek cevap da yok ama hepimiz çok mutluyuz bu noktada. Önemli olan, önemli de değil de güzel olan bu. İşte Emre Bey böyle adamlardan, durduk yere çok mantıklı bir açıklaması olmaksızın sizi mutlu eden bir insan. Neyse biz de arabayla Ferrara'ya gitme planı yaptık, altından kalkabilirsek şu 3-4 sene içerisinde mükemmel olur. Bu da her yaz yazılanlar gibi bir Emre Bey'e veda yazısı olsun, önümüzdeki sene görüşmek üzere diyelim şimdilik. Tanıştırdığın tüm güzel insanlar, bize ayırdığın tüm zamanlar ve süper bir adam olduğun için de ayrıca bir teşekkürümü edeyim yazımı bitirirken. Bu da Emre Bey ve tüm dostlarına gelsin. Hâlâ en çok bu parçayı seviyorlar: