Salı, Ekim 30, 2007

Great Show diye Zıplayan Kurbağa' ya Karşıyım

* Sınıfta bugün sürekli "old habits die hard" diyen kayınbiraderi, kayınvalidesi ve kayınpederini tanıdığım hocanın dersinde şunları anladım. Sınıfın içerisinde camdan bakarken, sallanan ağaçları görüp de rüzgar esiyor diyoruz ya hani, aslında sallanan ağaçlar değil de sınıfın kendisi, içinde onca insan aynı anda hocayı dinlemeye ve anlamaya çalıştığı için telekinetik bir enerji oluşturup sınıfı sallıyorlar, konsantrasyonları o denli kuvvetli ki bunun farkına da varmıyorlar üstelik. Bu da böyle bir anımdır, tespitimdir.

* Bugün Merve Hanım ile birer çay içmeye gittiğimiz Danişment' te uzaktan gördüğümüz saç bulutunun yaklaşınca Erhan Bey olduğunu fark ettik, oturduk yanına. Hazal Hanım' ı bekliyormuş, sohbet ettik çok olmuştu görüşmeyeli. Hazal Hanım da Erhan Bey de oyuncudurlar efendim. Bir tanesi benim doğal kliplerimden olan Bazen' in klibinden, diğeri ise Genco adlı televizyon dizisinden. Benim gözümde tabiki Erhan Bey' in rolü daha değerli. Hazal Hanım' dan 678. defa okula gelme sözü alındı. Konserime de geleceğine en güvendiğim iki isimdir bu gençler.

* Nev' in son albümü olan Işığım ve Gölgem' den bir parça koyacağım buraya, dinleyip albümün orjinalini alasınız hemen diye, hayalimdeki gırtlak nağmelerini yapan bir insan helal olsun diyorum, tarzına da karakterine de hayranlığımı belirtiyorum. Severek dinliyorum. Bir yandan da en vazgeçilmez albümlerimden birisi olan Şevval Sam' ın Sek albümünü ısrarla tekrar tekrar tavsiye ediyorum, ondan da bir şarkı koyuyorum ki dinleyip hemen orjinalini alın, yoksa dayanamayıp tüm şarkılarını koyacağım.


* Ne olur bana az da olsa taktik/teknik verin programlı/sistemli çalışabileyim ki hayatımın kalanına da vakit kalsın, hele hele her işe vakit ayırabilen ve dersleri de süper olan mükemmel insanlardansanız, bana da öğretin bunu nasıl yaptığınızı, sizi paraya boğarım bak, ya da tost falan alırım çay ısmarlarım, şarkı armağan ederim. Ne yazık ki tüm hünerlerimi teklif ettim.

* Bugün fotokopiciye zenci bir insan girdi, görevli çocuk kendisiyle iletişim kuramayınca, ingilizce bilen var mı diye sordu, etarftaki bir grup İTÜ talebesi -cehalet ve ya cesaretsizlikten- konuyla ilgilenmezken ben hemen atıldım, en mükemmel ingilizcemle sanki kavga çıkarıyor gibi vat du yu vant dedim, sonradan aklıma gelir hep mey ay help yu gibi sevimli kalıplar. Zenci de en zenciymiş, cümlesine you know what diye başladı beni benden aldı. Sonra anlaştık adamla, elindeki belgeyi taratıp, tarih bölümünü bilgisayarda sildirip çıktısını almak istiyordu, artık kaçak işçi midir nedir ehehe. Neyse adam bana hi dedi tokalaştık benim kaba giriş cümlemden sonra, çok üzüldüm.

* Zenciler bir ortama girdi mi kaliteli bir vuufırdan baslar gelmeye başlıyor kulağıma ve her an yov yov diyerek bir kaçının daha gelmesini, akabinde bikinili estetikli burunlu zenci hatunların ortamı basmasını ve sapıkça diyebileceğim danslara girişmesini bekliyorum. Bugün olmadı ama hâlâ bekliyorum bunu, öyle bir ortamda hemen İstanbul Atack bir numara başlar, kontağı çevir koçum hadi gazla, diye mikrofonu elime alır söze girerim.

* Bu şemsiyeler gördüğüm en tehlikeli korunma amaçları, neden mi? Bir gün yağmur yağarken önce otobüs durağında -ama kalabalık bir durakta- durun, sonra da kapısında izdiham olan bir otobüse binmeyi deneyin, anlayacaksınız. Tek gözünü kurtaranlar şanslı bence.

* Bir de, bir bilok gördüm boyna fotoğrafım var çok sevindim.

* Yine uzun zamanların ardından tespitten tespite koşuyorum. Alpay Bey, beni okusun da feyz alsın, hıh ! Batu Bey de adam olsun, öyle konsept bilogu açmaya benzemez bu işler. Ahahahah.

* Nev' in şarkının 1.58' indeki çıkışına -sonra tekrar var- hayranım, hançere (gırtlak) kalitesi pek hoş, pek yüksek, tabi bence böyle. Mail adresi varsa bir söyleyin de tebrik maili atayım, Esra Hanım' da olduğundan şüpheleniyorum. Bir de Leydi Indis, neniz var acaba? Nerlerdesiniz yahu?



Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına
Ey ufuklar diyorum yolculuk var yarına



Pazar, Ekim 28, 2007

Gelin Birlik Olalım

Az önce Orhan Gencebay (hayatım popsıtar izlemekle geçiyor yahu) Gelin Birlik Olalım isimli bir şarkısını söyledi, vay be denecek güzellikte de sözler yazmış, doksanların başında, biz bundan habersiz üç genç ikibinlerin başında Gelin Birlik Olalım diye bir başka şarkıya imza atmıştık biraz bundan bahsedeceğim.

Emir Efendi, Orçay Han ve ben, gelmiş geçmiş en teknik en deneysel çalışmalardan olan Sağdeth 3 adlı filmimizi çekmiştik ki film müziklerini de canlı yapıyorduk. Filmin ortasına iki tane de şarkı koymuştuk. Bu şarkıları koyarkenki amacımız bir Arslan Kral' daki gibi, şayet filmin o kısmına kadar filmi anlamamış (hafif şapşal) insanlar varsa, onlara bir özet geçmek, olayları açığa kavuşturmaktı. Şarkı sözlerini Orçay Han ve Emir Efendi doğaçlama yazarken, ben de doğaçlama besteliyordum.

İşte o şarkılardan biriydi Gelin Birlik Olalım. Efsanevi ruh Rıza Abi ile savaşan bu üç gencin, bir dayanışma çağrısıydı, bir mehter marşıydı, bir gaz vereniydi. Hey gidi hey dedim vallahi. Bir yandan şarkıyı söyleyen Emir Efendi ve Orçay Han, kamera önünde kıpır kıpır dans da ederlerdi, ben gitarı yan odadan çalardım ekipmanı taşımazdık.

Bunun yanısıra bahsedeceğim bir diğer konu, klasik kemençe ile ilk çalışmamızı geçtiğimiz cumartesi yaptık İstanbul Radyosu' nda. Bu arada radyoda çalışma yapmak da bunu buraya yazmak kadar havalı gerçekten. Vallahi pek naif. Bakalım Taşoda' da yine insanları şaşırtıp etkileyebilecek miyiz? Katkılarından ve katılımından ötürü Nağme Hanım' a bir büyük alkış !

Bir de yeni mail adresi aldım, gülmekten öldüm, her girişimde bir düğün havası yakalıyorum.



* de ayrı yazılacaktı yahu (yahoo) dostum


Perşembe, Ekim 25, 2007

BTS' de Keyfe Dalmak

Sadece iki kişi, iki enstürman, bir sadelik hakim ama sanmayın ki boşluk oluşuyor müzikte. Bizi tanımlayan tek bir sözcük söyleyin deselerdi bana Ahenk olurdu diyeceğim. Ancak bu kadar iyi çalınabilirdi en sevdiğim iki enstürman. Klasik Türk Müziği' nin ne denli mükemmel, ne denli sınırsız ve rakipsiz olduğunu bir kez daha kafama defalarca vurularak öğrendim. Her şey güzeldi. Derya Türkan ve Murat Aydemir, nasıl düzgün insanlar, nasıl büyük müzisyenler ! Düzgünlükleri birbirlerine gülümsemelerine yansıyor çoğu zaman, ustalıkları ise anlatılmaz dinletilir, dinlenilir. Daha ayrıntılı bilgi almak içinse bence tam buraya tıklamalısınız.

Konserde beni yalnız bırakmayan ve benim kadar etkilenen Serkan Paşa' ya teşekkürler, ısrarlarımı kırmayıp konsere gelen ve konserden sonra hayatı anlamsız bulan Sezi Hanım' a da teşekkürler. O konserden sonra her şey anlamsız bence de.

Özge Hanım ve Arda Bey' in yanısıra (ki kendisi her klüp aktivitesinden haberdar edilecektir bundan kelli) bir ara Elif Hanım' ı da gördüm. Ayrıca Koralp Bey ve Miraç Bey de bu güzide ortamdaydılar bizlerle. Çağrı Bey artık klüpten bir insan onu hiç saymıyoruz tüm gün beraberdik zaten.

Hayat hakikaten çok dümdüz, bir saatliğine de olsa bizi burdan çok farklı yerlere götüren, büyüleyip bırakan bu iki değerli müzisyene ne denli teşekkür etsek azdır. Bunu ayarlayan herkese de bir o kadar teşekkür borçluyuz.

Gelmeyenler için de hayat devam edecek eminim ama bizim için biraz daha farklı devam eder kanımca.



"Sanma ki ol nağmesidir kemençeyle tanburun
Sohbetidir vuslat anında Leylâ ve Mecnunun"



Perşembe, Ekim 18, 2007

Çorman

Geçtiğimiz gün otobüse bindim, havanın en soğuk olduğu gündü, camın önüne güneşe geçtim, sıcaktı ama biraz kemiklerim ısınsın diye -evladııııım kapasana camı bee *yaşlıteyzesevgisözcükleri*- camı da açmadım, sonra yandaki lisden iki ufaktan oğlan bindi, onların birisi asıldı cama açamadı, sonra da yapıştırılmış gibi bir şey dedi, ben de tüh dedim içimden demek açamayacağız, sonra ufak tefek bir bayan bindi, yanımda durdu o da camın tam altında. Asıldı cama açamadı, bir daha denedi ve sonra bana dönüp "Rica etsem açabilir misiniz?" dedi, orda vay anamö (Fransızca la bohemö gibi) deyip kaçacaktım tam ama sonra dedim of ayıp ! Asıldım bir kere gelmedi, dedim karizmadan eser kalmaz, iki elimle ikinciye asıldım ve hobarey cam geldi, nasıl sevindim var ya dönüp sarılacaktım insanlara. Şükür !Mükemmel bir medeniyet için mükemmel bir ulaşım yolu buldum, analtıyorum. Önceden anlattıklarım sınıftan çıkabilir, şimdi her semtte otobüs durakları gibi taksi durakları da olacak, diyelim 4 ya da 5 kişisiniz, durağa gidip sıradaki taksiye -durak değil de aslında taksi otoparkları bunlar- 10 YTL para atıyorsunuz, optik kısmına ehliyetinizi okutuyorsunuz, kapılar açılıyor, 4 kişi biniyorsunuz, belli ağırlık eşiği var, şayet o aralıktaysanız kontak da çalışıyor çalıştır tuşuyla, istenilen semte gidiyorsunuz ve arabayı tekrar o semtteki taksi otoparkına park ediyorsunuz, gittiğiniz yere göre daha fazla para vermeniz gerekiyorsa, siz parayı verene kadar kapılar kilitli kalıyor, yok daha ucuza giderseniz 10 YTL' den motoru kapatınca para üstü veriliyor. Düşününün, herkesin ehliyet kursuna, kural bilincine ve insaniyetine bu denli güvenen bir medeniyet. Arkadaşlarınızla ufak gruplar halinde seyahat özgürlüğü veriyor size.Bugün uzandım bir çime attım elektiriğimi. Gençler vardı, bir de çok sevgili arkadaşım Merve Hanım, üstelik ne zamandır görmediğimiz Kumru Hanım da vardı. Neyse altta afişini göreceksiniz öyle bir konser var ki iki isim de birbirinden değerli, iki enstürman da birbirinden naif. Beklerim.

Çarşamba, Ekim 17, 2007

Saçma Konuşabilirim

Şimdi efendim, bu dönemki hocalarımızdan birisi Koray Çalışkan, bunu niye söylüyorum çünkü anlatacağım olayda geçecek kahramanlarımızdan birisi aynı zamanda kendisi. Geçen ramazanın son günleriydi, Aynur Teyze' ye ziyarete gittik. Aynur Teyze, annemin kardeşi saydığı, beraber büyüdüğü Belgin Teyze' nin annesidir, annemle Belgin Teyze' yi büyüten Hacı Anne' nin de kızıdır. Alın kalem kağıt çizin ufak bir grafik, kolayca çözün. Neyse Aynur Teyze' de o gün Nejat Abi ile tanıştık, aile dostumuzun akrabası olduğu için direkt olarak abi (ağabey) sıfatını kazandı. Kendisi üzerinde yaptığım gözlemler sonucunda, tiyatrocu gülüşüne sahip ve çok okumuş ya da çok gezmiş görmüş bir hava sezdim, ha çok mu konuştuk. Ne yazık hayır, bunlar izlenim sadece. İşte o gün okul konusu açılınca Nejat Abi, "kaçıncı sınıfsın sen, Koray var, sizin derse giriyor olmalı, Koray Çalışkan" dedi. Ben de ilk hafta olmasından ötürü, evet var dedim, hangi derse giriyor sorusuna da daha tam emin olmadığım için Diplomasi Tarihi cevabını verdim, Nejat Abi' de emin misin, ilgi alanı değildir dedi ama ben sanki emin gibiydim. %50 şansım vardı, iki tane erkek hoca vardır zaten. Neyse sonra ben bir eve kadar gidip gelecektim, gidince eve hemen baktım, ah Koray Çalışkan, Karşılaştırmalı Politika hocamızdı, üstelik ilk dersten yüksek puan alan hocalardandı gözümde, hemen döndüm, yanlış söylemişim diyeyim diye, bir baktım, Nejat Abi' ler gitmişler. Neyse okulda bugün Koray Hoca' nın dersinin arasında, bir şey almak üzere sıradaydım, sıranın devamında da hoca varmış, onu görünce dedim ki, Hocam Nejat Dinç' i tanıyor musunuz? O da yakın arkadaşı olduğunu söyledi. Ben de dedim ki, "Ben de geçtiğimiz günlerde tanıştım kendisiyle, sizin da adınız geçti okuldan bahsederken, o sırada konu değişti ama değişmeseydi eminim selam da söylerdi size." Evet bu saçma cümleyi kurdum gerçekten. Şahsi hislerimi çat diye adama dedim, bir yandan da merak ettiğim bir nokta vardı çünkü. Nejat Abi' nin bizim okulda çalışmalar yaptığına dair bir duyum aldım bayramda Aynur Teyze' den, eğer doğruysa nerde olduğunu öğreneceğim hocadan. Neyse hakikaten kütüphanedeymiş kendisi, bu hafta bir uğrayıp, o tanıştığımız gün vedalaşamadığımızı bari merhaba demeye karar verdiğimi söyleyeceğim. Sonra Koray Hoca ile sınıfa doğru yürürken ayak üstü bu noktadan başlayıp müzik türü isimlerinin saçmalığına kadar uzanan bir sohbet ettik. Sonra hoca ismimi sordu, ben söyleyince, memnun oldum dedi, ben de ikinci mühim aptallığımı yapıp 4 haftadır dersime giren hocaya ben de memnun oldum dedim. Allah' tan akıl fikir diliyorum, yakınlarıma da sabır! Neyse Nejat Abi' yi de görmeli bir ara, kendisinde tam bizim okulda hoca olacak tip var, hem de bizim fakültede.

Pazartesi, Ekim 15, 2007

Sükûnet *

"Buluştuğumuz anın üzerinde bir yıldız parlıyor derdim şayet hava bu denli bulutlu olmasaydı." dedi genç, ne zamandır görmediği dostunu uzakta görünce, buluşmaları kallavi sohbetlerle geçerdi genelde, konu nerden açılır nerden kapanır kimse hesabını tutmazdı bunların. Yanında porselen bardakta sunulmasa da çay, kahve olurdu bu sohbetlerin, belki biraz karanfil tüttürülürdü. Yürüyüşler de olurdu ara ara, uzun tırmanışlar da, düşüşler olmasa da pek, belirsizlikler olurdu ne yazık ki bazı bazı. En yükseğe çıkıldı. Aure Entuluva dedi genç, anlayan insanlarla iyi anladıkları konuyu konuşmak pek keyifliydi. Hoş karşıdaki bir çok konuya da hakimdi. Zaten aslına bakarsan genç konuştuğu dilin aksanını, vurgusunu iyi yapmadığı hissine kapıldı. Hep üzerinde o ufak nokta olan e harfi bu hissi uyandırırdı onda. Yanlış okuyorum hissini. Gençliğinden beri o Prens' e özenirdi, kuğu kanatları taşıyan miğferleri olsun; kibarlıkta ve savaşta karşı konulamaz olsun isterdi. Neticede gitmeyeli de çok olmuştu Prens' in ülkesindeki sahillere, limalara. Tuzlu suyun kokusunu ciğerlerine ilk çektiği günler geldi aklına, ondan sonra ne zaman azcık uzaklaşsa bu engin denizlerden, bir korku, bir kaybolmuşluk hissi dolardı içine. Engin denizlerin hayalini kurarken, genişçe bir akarsuya bakmak keyif verir miydi. Dostu kapatabilmişti bugün o açığı, peki ya yarın. "Bakarız." dedi içinden, kafasının içinden geçti yine sevdiği şarkı mırıl mırıl. Yavaştan farketti ki şarkı kafasının içinde değil de eski bir pikaptan çalıyormuşçasına teypten çalınıyordu.* Serenity
NOT : İki fotoğraf da bugün çekildi, alttaki için elde var iki diyorum.

Çarşamba, Ekim 10, 2007

Misafirin Var mı Başka vs Cesaretin Var mı Aşka

* Mesela yeni otobüslerde telefonla konuşuyor biri, yasak olduğunu biliyoruz ama kimi zaman cesaret edemediğimizden, kimi zaman da umursamadığımızdan ya da göz yumduğumuzdan bir şey demiyoruz. Ama diyeceksek madem, karşıdaki insanı azarlamak hoş değil bence. Kibarca hatta diğer insanlara duyurmadan söylemek en güzeli. Çünkü bir ton kalabalıksak linç edelim zihniyetli, bireysel cesaretsizler de gaza gelip, o kişiye -her ne kadar hatalı da olsa- tüm güçleriyle yükleniyorlar. Madem uyaracağız, biz de erdemli olup, karşıdakinin terslenmesine fırsat vermeyelim. Yaptığı hatanın farkına nefretle değil, anlayışla varsın.

* a, b, c çoktan ey, bi, si oldu da; çok şükür hâlâ sayılar bindokuzyüzelliüç kaldı. Örnekle açıklamamı isterseniz şayet :

"There are three different kinds of power : a) traditional, b) revolutionary, c) naked" is the division of power since 1953 when Bertrand Russell wrote his article.

Bilmem anlatabildim mi?

* Yukardaki gibi bir gözlem yapmayalı yıllar oldu, o zaman sıradaki parçalar sizlere :

Aylar geçse de, yıllar geçse de, bir ömür böyle bitse de, ben seni unutamam.

Yıllar sonra, yıllar sonra, yıllar sonra, yine eskisi gibi. (müziksiz olmadı pek bu)* Korcan Bey var bizim, ta gençlikten ahbap, o geldi bize, aylardan beri böyle iki gitar yapmamıştık, tabi bir de yılların tanışmışlığı var. Kravat takmış adama benzemiş.* İstanbul' daki Djarum bayilerden -yok böyle bir şey tezgah hepsi- sadece üç tanesinin sattığı Special, artık tükendi, geçtiğimiz haftalarda Taksim' de biten bugün de Hisarüstü' nde biten modelimizin, son iki paketinin de tarafımca Bebek' ten alınmasıyla, bahsi geçen model piyasadan silinmiştir. Paketlerin birisi zaruret anında açılmışsa da diğeri 25 liradan başlayan açık arttırma fiyatıyla satışa çıkarılmıştır. Bundan böyle yurt dışından gelenlerden Djarum istenecektir. Zaten iyice azalttığım Djarum içimi belki bu vesileyle mutlu bir sona erer kim bilir?

Pazar, Ekim 07, 2007

Paper Yazmak ov yeah !

Efendim, Batu Bey beni mimlemiş, Mim diye bir küçük cüce vardı onu getirdi bu aklıma, çok karaktersizdi, ecelini de buldu sonunda hatta. Neyse sorumuz masaüstümde ne var anladığım kadarıyla. Düşünce şu an üstünde ne var sorusunun biraz modern hâli aslında, neyse bu konulara pek girmeyeyim.

Bir diğer konu şimdi evinize yaramaz bir çocuk mu geldi, ne yapıyorsunuz bilgisayarı kurcalamasın diye biliyor musunuz? Az önce icad ettim bunu, print screen tuşuna basıp paint dosyası açıp Ctrl+v ile bunu yapıştırıp jpg formatında kaydediyorsunuz. Sonra bu kayıtlı görüntüyü windows image viewer (salladım mı ne) programıyla açıp F11 tuşuna basıyorsunuz. Evet görüntü masaüstü ama hiç bir yere tıklayamayacak ufak delikanlı yazık ki.

İsimsiz bir takipçimiz bu yazıma "bence iğrenç nasıl bir insan yapar ki bunu" diye bir yorum atmış, bu lafları bana deseydi, bence iğrençsin diye gerçekten daha az üzülürdüm.

Geçen orta yaşlı bir bayan Üsküdar' da motor iskelesinde, iki turist gence el kol hareketleriye destekleyerek, burdan Beşiktaş' a gidersiniz dedi. Tamam buraya kadar eyvallah, sonra dedi ki ama tek akbille ikinize aktarma saymaz. En adiyim ki ingilizcesi yok zaten bunun, bayan da bu yüzden Türkçe söyleyip uzaklaştı sonra da. Ahahahha.

Paper yazacağız çarşambaya, ben yine okuduklarımı anlamıyorum, sanırım kitaptaki 2. hafta diye bölümlenmiş tüm yazıları okuyacağız. Bir yardım edin pols grubundan birileri, doğru muyum yanlış mı? Bir de Batu Bey bunu okuyorsan, pols grubuna bir mail at, admin kimse bana bir davet göndersin, benim yahoo adresim gitti ya, aynı adresin gmail olanı için.

Youtube' da seyrettiğim kısık ses ve detone vidyolarının ardından hayata bakışım değişti, Allah' ım seni kimseyi öyle durumda bırakma ! Vallahi ne yapar insan yahu, ağlarım ben ! Emir Efendi' de bunlardan beni haberdar eden insan. Burdan kendisine diyorum ki "benim küçük sevgiliiiim sen bana neler yaptıın" oldukça hisli.

Çarşamba, Ekim 03, 2007

BÜTMK

Türk Müziği Kulübü' ne aktif olarak gittim bugün. 2 senedir, gideriz bir ara şeklinde uyuz bir felsefe izlemiştim lakin geçen sene Çağrı Bey ile tanışıp birbirimizi bir koca dönem boyunca gazlamamızın ardından bugün ilk koro çalışmamıza girmiş bulunmaktayız. Hatta "Bekledim Ta Fecre Kadar Gelmedin Ah İşte Güneşler Doğdu" adlı eseri geçtik. Hicazkâr. Pek de güzel vallahi. Evet biraz zor olabilir ama bir kaç seferin ardından pek net oturur. Gönül Paçacı Hoca da pek eğlenceli bir insana benziyor. Dokuz sekizlik ritm vururken bir yandan da şarkıyı söylemesi beni benden almadı değil (aldı) ah bir de Cinuçen Tanrıkorur' dan gidersek değmeyin benim keyfime. Okula geldiğimden beri Klasik Türk Müziği ile ilgilenen hangi insanla konuşurken okulumun adı geçse, sizin okulun pek güzel bir Türk Müziği Kulübü vardı diyorlardı. Artık içindeyiz çok şükür. Efe Bey de bizle beraber hem. Pek güzel pek naif. Genişçe bir vakit olduğu zaman Cinuçen Tanrıkorur' un albümündeki güfteleri buraya yazacağım (ara ara da yazabilirim) Deryik görmeli daha ne cevherler var hey hey!

Hurin' in Çocukları
' nı aldım, cücelerle alakalı değil ehehaahzahu. Neyse onu da ben derleyeceğim, kapağına da Ted Nasmith' in o klas tasvirini koyacağım tabiki. Bunun yanısıra Platon' un Devlet' ini de aldım -Republic de lazım ki sınavda patlamayayım- bakalım. Adalet Ağaoğlu' nunkiler de var daha. Allahım güç ver gaz ver.

İftar vaktinde bomboş olan trafiğe ve benim şahsi arabayla yapmaya casaret edemediğim hızlarda sahil yollarında basan İkarus şoförlerine (ya da o ruhu taşıyan özel halklara) selam olsun. Vapurda Bebek' ten karşıya geçmek her daim en keyifli hele Egecan Paşa da mevcut ise.

"Çok insan anlayamaz eski musikimizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden"