Salı, Aralık 29, 2015

2015'in Sonu 2016'nın Başı Yazısı


2015 bitti bitiyor, hem de hava durumuna bakılırsa sert bir bitiriş yapacak. Üstelik gerçekten de pek çok yönden bayağı kötü bir yıldı 2015. Bende nedense 4'ün katı olan yıllara dair bir umut var, o yüzden 2016'yı biraz merak ediyorum kendi adıma. Hem adam gibi doğum günü de kutlanıyor 4'ün katı olan yıllarda, öbürleri ne öyle, bir aşağı yuvarla, bir yukarı kaydır falan...

2016'dan kendi adıma tek bir beklentim var, aslında beklenti değil de zamanı geldi gibi hissettiğim bir durum. O da bugüne kadar biriktirdiğim şarkıları bir albüm formatında bir araya toparlamak. Bunu tek başıma mı yaparım, müzisyen dostlarla mı kestiremiyorum. Keza ne zaman bir plan yapsam patlıyor, o yüzden biraz akışına bırakacağım, bakalım sonu nereye varacak. Bunun dışında pek de bir şey beklemiyorum sanırım artık gelecekten. Sevdiğim insanlarla sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam edebilsem yeter.

Son 2 yazıya baktım da hem yazı yazma aralığım seyrelmeye devam etmiş hem de bu aralar neler oldu temalı bir şeyler pek yazmamışım, hep konulu yazılar olmuş. Bu kez günlük tutma geleneğini, daha doğrusu Gözümün Seyir Defteri geleneğini bozmuyor ve görüşmeyeli neler olmuş temasını işliyorum. Bu arada yeni yıldan bir diğer beklentim de aklıma gelen şeyleri uzun kısa demeden aklıma geldiği şekliyle buraya yazmak. Neyse, göreceğiz bakalım.

En güncelden başlayalım. Bu sene içinde bir zaman ama ne zaman olduğunu da hatırlayamadığım kadar uzun bir vakit evvel Ersa'nın Altunizade'de o zaman yapımı devam etmekte olan showroom'unun şantiyesinde bir performans videosu çekmiştik Box in a Box Idea için. Geçtiğimiz haftalarda bu video ve Seçkin ile yaptığımız güzel röportaj derginin 12. sayısıyla birlikte yayına girdi. Çekimlerini çok beğendiğim bu Buğulu Camlar performansına bu cümleyi tıklayarak ulaşabilirsiniz. Röportajın ise Türkçe olanına buradan, İngilizce olanına buradan buyurun. Sanıyorum ilk kez bir röportajım İngilizce'ye çevrildi bu da böyle bir anım.

Bir diğer mevzu pek sevgili Kerem'in İstanbul'a gelmesi vesilesiyle yaptığımız kayıtlar. Kendisi en favori gitaristim olmanın yanı sıra dünya üzerinde benim şarkılarımı benim dışımda çalabilen tek gitarist. Yok efendim yanlış anlamayın, şarkılar zor falan olduğundan değil, adam vakit ayırıp bunları öğrendiği için böyle bir sıfata sahip. Elif ve Merve'nin de katkılarıyla hazırladığımız detayları komik ev ortamında Kerem'in Francisco Tarrega'nın Capricho Arabe'sini yorumlayışını kaydettik. Buyurun videosunu da buraya iliştireyim, izlerseniz neden favori gitaristim olduğunu daha kolay anlarsınız. Kerem'in Facebook sayfasını buradan, YouTube kanalını da buradan takip etmenizi tavsiye ederim.


Kerem'i bulmuşken kendisiyle birlikte neden bir de hatıra kaydı yapmıyoruz dedik ve eskiden de birlikte çaldığımız Ağır Roman filminin efsane film müzikleri albümünden Ağla Sevdam'ı kaydettik. Kerem çaldı ben söyledim. Bu sert şarkıda Yusuf Taşkın'ın, Aysel Gürel'in ve Attila Özdemiroğlu'nun parmağı var. Yanlış hatırlamıyorsam sadece Ağır Roman'da değil sonradan Fatih Akın'ın Duvara Karşı filminde de kullanıldı bu şarkı. Neyse bizim Ağla Sevdam'ı ev ortamında nasıl çalıp söylediğimizi merak edenleri bu cümleye tıklamaya davet ediyorum.

Gelelim bir diğer yazdığım mecra beehy.pe'a. Pek çok defa bahsettim ama kısaca global müzik keşif platformu olarak tanımladığım bu güzel site için geçtiğimiz günlerde Ahmet Ali Arslan ve Nilipek.'i yazdım. İsimlerine tıklayarak ilgili yazılara gidebilirsiniz. Nil İpek'ten zaten bir önceki yazımda uzun uzun bahsettim, Ahmet Ali'yi de henüz tanımıyorsanız kendisiyle bir an önce tanışmanızı tavsiye ederim. Müzik Hayvanı etiketiyle çok güzel bir "azçalar" yayınladı Su Akar Deli Bakar adında. Buraya tıklayarak albümü ücretsiz indirebilirsiniz.

Pek sevgili Özge'nin Bloomberg HT Radyo'da her sabah saat 11.00'de canlı olarak yayınladığı #Hashtag adlı programına konuk oldum yine geçtiğimiz haftalarda. Kendisiyle alternatif müzik piyasasından, daha doğrusu ana akım dışında bu işlerin nasıl yürüdüğünden ve kendi ekonomisini nasıl oluşturduğundan bahsettik. Sevdiğim bir dostla normalde konuştuğumuz konuların aksine müzikle ilgili uzun uzun sohbet etmiş olduk vesileyle. Radyo demişken bir minik tavsiyede daha bulunayım. Özyeğin Üniversitesi öğrencilerinin bir radyosu var Radyo Özü adında, burada her Pazartesi gece yarısı 24.00'te başlayan, çoğu zaman da ben uyuduktan sonra biten Gece Lambası adında bir program var. Bahadır, Fırat ve Tuğrul'un yaptığı bu programda son birkaç bölümdür Ebru'yu da dinler olduk güzel oldu. Bazen sohbet muhabbetli, bazen konuklu ama daima bir konulu ve bol sosyal medya etkileşimli bir program. Pazartesi geceleri uyku tutmayanlara tavsiyemdir.

Aralık ayı müzikal yoğunluklarını 2 konserle tamamladım bu kez. İlki kopamadığım ve kopmayı da açıkçası hiç istemediğim Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü'nün (BÜTMK) dönem sonundaki koro konseriydi. Hâce'den Hoca'ya Meşk adındaki bestekar öğretmenler ve öğrencilerini işlediğimiz bu konserde bestesi Zeki Arif Ataergin'e güftesi Necâti Tokyay'a ait Şehnaz makamında bir şarkı seslendirdim: Beni ateşlere salan o kapkara siyah gözler diye başlayan. Güzel konserdi. Fotoğraflar için Emre ve Eren'e teşekkürler. Gönül Hoca'yı da eski ahbapları da özlemişim. Aynı hafta içinde bir tane de Peyote konseri geride bıraktım. Peyote karşının tek tük kalelerinden benim için, üstelik sahnesinde çalıp söylemekten en keyif aldığım yer. Bu kez dostlarla birlikte sahne almak niyetindeydim orada, nasip değilmiş, tek çaldım söyledim ama güzel oldu bana kalırsa. Önümüzdeki konserlerde tek mi çalacağım yoksa dostlarla mı bu da zamanın göstereceği bir başka konu başlığı.


Bu arada unutmadan bir güzel müzik daha koyayım buraya. Ben orta okuldayken sanırım, okula gitmeden önce televizyonda müzik kanallarının birinde sabah sabah enteresan klipler dönerdi. Yani gün içinde asla denk gelmeyeceğiniz ama müzikal olarak çok daha etkileyici şeyler. İşte bunlardan bir tanesi yıllar sonra tekrar izini bulabildiğim İhtiyaç Molası grubunun Çengi parçasıydı. İşbu İhtiyaç Molası yeni bir albüm yapmış, tekme tokat girmişler bana kalırsa piyasaya. Şarkılarından bir tanesini (Kapasite) buraya bırakayım, Kapılar adlı albümün tamamı Spotify'da falan mevcut.


Yazıdaki son müzikal tavsiyemi de 2 değerlendirme üzerinden yapacağım. İkisi de Karga Mecmua'dan geliyor. Tayfun Polat'ın 2015 yerli sahne değerlendirmesi için buraya, Utkan Çınar'ın 2015 dış kaynaklı müzik değerlendirmesi için buraya tıklayın. Ben her gün ilerliyorum bu yazılarda, daha da bayağı yolum var. İnsan olana bir yıl yetecek yazılar bunlar.

Yaklaşık iki aydır Kolay İK'da ekibin pazarlamadan sorumlu bakanı olarak çalışıyorum. Linkedin güncellemesini saymazsak bir türlü fırsat olup da bahsedemedim. Kolay İK nedir derseniz çok kısa bir cümleyle bulut üzerinden şirketteki çalışanların izin takipleri, özlük bilgileri, eğitimleri, ekstra ödentileri gibi personel yönetimiyle ilgili mevzuları kolayca halledebileceğiniz bir yazılım. Pek çok yerin böyle bir şeye ihtiyacı var, bir müsait olunca şu 2 yazıya bir göz atın, detaylarını merak edenler beni bulsun.


Online olarak da Kolay İK'yı takip edin bence: Blog, Facebook, Linkedin, Twitter, Instagram.

Bir başka çok güldüğüm olayı da buraya iliştirmeden geçemeyeceğim. Geçtiğimiz Cuma Cumhurbaşkanı'nın köprüden intihar etmek isteyen birini oturduğu yerden ayfonuyla konuşurken ayağına çağırmak suretiyle mucizevi bir şekilde kurtarışına tanık olduk. Siz bu olaya haberlerde ya da sosyal medyada tanık oldunuz, ben bu olay yaşanırken bizzat köprünün üstünde sağ şeritten usul usul ilerleyen bir metrobüsün içindeydim. Şahit olduğum olayları neredeyse eş zamanlı olarak tweet attım ve troller içinde kaldım. Kendime de size de not, CB gibi kısaltmalar, ünvan ve isimler direkt olarak bu trollerin arama motorlarında, bunu bilin, bulaşıp bulaşmamak size kalmış. Bu keyifli ve gerçek zamanlı haberciliğimin sonucu olarak küfürler, tehditler, şahane sıfatlar ve hedef gösterilmelere maruz kaldım. Hepsine de çok eğlenerek cevaplar verdim, birkaç küfürcüyü engelleyip geçtim. Bir tek kişi beni yazdığımı sorgulamaya itmişti, o da "bu kurtarılan adamın ailesi yerine koy kendini" minvalinde bir şey demişti. Sonra kurtarılma olayının komple bir montaj olduğu ortaya çıkınca bir kez daha boşuna vicdan yaptığıma inandım. Buyurun siz de tüm hikâyeyi buradan okuyun, kaderde 'Cumhurbaşkanlığı karşıtlığından kafayı yemiş ucube' olarak troller meydanında bir günlüğüne ünlenmek de varmış. 26 bin etkileşim rakamı, 60 civarında da yanıttan bahsediyorum ki bu rakamların içine ekran görüntüsü alıp paylaşan ve beni etiketlemeden bana yardıranlar dahil değil. Bu da böyle komik bir anım.


Çok daha ciddi konular var bu esnada anlatmam gereken, anlatılması, konuşulması, tartışılması gereken, çoğu zaman insanı insanlığından utandıran, umutsuzluğa sevk eden. Şiddeti gün geçtikçe artan bir savaş var, vurulan bebekler çocuklar, sokaklarda yürümek için beyaz bayrak sallamaya muhtaç vatandaşlar var bu ülkede. Bir yandan yok edilmeye çalışılan bir yandan da yeniden kurgulanan bir tarih var şu an şahitlik ettiğimiz ama tam olarak da algılayamadığımız. Ses çıkarttıkça yeni ve eski Türkiyeliler tarafından el ele ağzınıza vurulan, varken yokmuş gibi yaşamaya itildiğimiz akıl almaz bir gerçeklik ve vahşet var. Komşumuzda, yanı başımızda değil, içimizde bu kez. İçimizde olmaya devam edecek mi o meçhul. Bir tarafta Dilek Doğan var, öbür tarafta ODTÜ var, kafayı ne yöne çevirseniz, hukuksuzluk, vahşet, nefret, utanç, hödüklük ve pişkinlik var...

Ne demiştim 2016'dan pek bir beklentim yoka, dilerim daha çok beklentim olan yıllarımız da olur gelecekte.

Pazartesi, Kasım 30, 2015

Nilipek. - 2015 - Sabah


Bir süredir Nil İpek ile ilgili (ya da artık Nilipek.) yazayım diyorum ama aklımdan geçenleri yazacak adam akıllı bir vakte muhtaç olduğum için erteledim hep bu yazıyı. Neyse bu kadarmış ertelememiz, artık yazmaya başlayayım.



Sabah albümü kısa bir süre önce yayınlandı! Albüm her yönüyle çok güzel olmuş, zaten olacağı da belliydi. Uzun süren titiz bir çalışma, canavar gibi ekip, kafası çalışan birkaç kadın, iyi niyetli insanlar işin içinde olunca sonuçlar da böyle oluyordur diye tahmin ediyorum, en azından böyle olmasını ümit ediyorum. Albümü buradan ve şuradan ücretsiz olarak dinleyebilirsiniz.



Dinlediğim albümlerde en çok önem verdiğim şeylerden biri her şarkının belli bir güzellikte olması yani kısaca tüm şarkıların (bence) güzel olması. Bu albüm de net bir şekilde her şarkısıyla bir şeyler anlatan, her şarkısı kendini sevdiren albümlerden, zaten takip edebildiğim kadarıyla müzik yazarları ve müzik camiasındaki insanlar da bu konuda benimle hemfikir. Bu hemfikirliğe normalde pek önem vermem, ancak konu Nil İpek olunca tarafsız davranamamaktan korkuyorum, o yüzden bu hemfikirlik Nil İpek özelinde önemli. Her şarkısı güzel bir albüme denk gelmek Türkçe albümler özelinde senede çok şanslıysam 10 albüm falan oluyor, dediğim gibi o da en iyi ihtimalle. Senede kaç albüm çıkıyordur Türkçe müzik piyasasında onu bilemeyeceğim ama... Bin mi beş bin mi?


Albümde beni en etkileyen şarkılar ismini albüme de veren şarkı Sabah'ın yanı sıra Durak, Bilmem, Gömülür ve etkileyici Sakin yorumu Hamur İşleri. Bu şarkılardan etkilenmemin melankolik müzikler sevmemle de alakası vardır muhakkak ki bu konuda depresif müzikseverlere ilaç gibi gelecek bir albümle de karşı karşıya olduğumuzu belirteyim. Nil İpek, evladım sen de okuyunca kırılma, Şapka da güzel şarkı, onu da seviyorum. Ben yavaş müzik yapıyorum diye hayıflanıyordum, Nil İpek'in albümü de hiç benim şarkılardan aşağı kalmamış neyse ki. Zamanla yavaş müziğin kitlesi büyüyecek böyle böyle.


Bazı şarkılar bana müzikten daha fazla şey ifade ediyor bu albümde. Mesela Bilmem, Nil İpek'in ilk adam gibi kaydını aldığı bestesi, o kaydın hikayesi hâlâ kulağımda, Uluç'un çaldığı solo, o solo için stüdyoda geçirilen vakitler... Veya Sağanak Yağmurlu Şarkı, Nil İpek'in bana bir vokal kaydı atıp "ben böyle bir şarkı yaptım ama sadece vokal partisi var" deyişi, sonra benim bir şeyler kaydedip ona atmam, sonra bir araya geldiğimizde şarkıyı gitarla kaydetmemiz, sonra şarkının bambaşka bir şarkıya evrilmesi ve albümün giriş şarkısı olması, Pürtelaş 3+1 kaydının başındaki bitmeyen konuşma, veranda, verandalar, verandalarımız... Bir diğeri Kınalıada yani klip parçası, Canberk, Yargın, Merve ile beraber enstrümanları ekipmanları alıp adaya gitmemiz, merdivenlerde oturup Polatlı'yı kaydetmemiz, karganın inanılmaz girişi, sonra gitmeden evvel bir köşkün önünde "bir de beni tek çek" tarzı Nil İpek'i çekmemiz ve o güne istinaden o çaldığı şarkının adının Kınalıada olması, kalması... Albümde olmayan Umut gibi daha nice şarkı, taslak, onların hikayeleri...


Albümü bir kenara bırakırsak Nil İpek'in müzikal yolculuğunda bu albüme gelene kadar geçen yolların çok büyük kısmı öyle tanıdık öyle birlikte gidilen yollar ki aslında. Emir Bey olarak Nağme ve Yargın ile çalarken Nil İpek'in ilk olarak bir şarkıda benle düet yapması ve birlikte Yeni Türkü'den Resim'i söylememiz, sonra onun da bu projeye dahil olması ve senelerce bana yardımcı vokal olması, sesimin çıkmasına yardım etmesi, zamanla kendimi birlikte müzik yaparken en rahat hissettiğim insanlardan birine dönüşmesi, ev provaları, ev videoları, ev konserleri, sahne konserleri, birbirimize atılan ilk kayıtlar, dandik taslaklar, bunu ne yapsamlar, hayallerin heveslerin hikayelerin dostların paylaşılması, hikayelerin bitmesi, yeni hikayelerin başlaması.


Albümü çevire çevire dinliyorum, dinlerken de gözümün önünden anlar, saatler, günler, yıllar akıp geçiyor aslına bakarsanız. Tufan ile denk geliyoruz bir noktada, sahnede birlikte çaldığımız birkaç değerli konseri hatırlıyorum. Sonra Berkay'ın eski müzik projelerinden ötürü müzikten soğuyuşunu anlattığı o güzel bol yürüyüşlü Kadıköy günü geliyor aklıma, İpek'le beraber Berkay ile birlikte çalma fikrine heyecan duyuşumuzu, sonra da çalışımızı anımsıyorum. Ozan aynı şekilde geliyor gözümün önüne, Müzik Kulübü ile tek katıldığım turneden kareler, Rock Korosu çalışmaları, Adana plakalı Focus, Tarabya'daki evde HTR çalışmamız, kendimle çalmaya kandıramadığım nadir insanlardan biri, erişilmez klavyeci. Sonra Can'ı düşünüyorum, onunla çok ortak hatıram yok galiba, Nil İpek'in hikayelerinde gitarhiro olarak geçen biri olarak kodlamışım kafamda. Nil İpek'in ilk konseri geliyor gözümün önüne. Emir Bey konseri için 60 m2'den (tabii o zamanlar eski yerinde Benetton'un sokağında) Volkan Abi'den tarih ayırtışımı ama sonra konser tarihiyle seramik fuarının çakışmasını ve konsere yetişmemin riskli hale gelmesini, Nil İpek'e "o zaman bu senin konserin olsun zaten Ozan ile çalışıyorsunuz, gaz olur size de" deyişimi daha doğrusu gaz verişimi, sonra konsere son anda dinleyici olarak yetişebilmemi ve Nil İpek'in Ozan ile verdiği o tatlı ilk konseri dinleyişimi hatırlıyorum. Asena'yı düşünüyorum, ilk tanıştığımız zamanları, 10 yıl öncesi falan yani, o günden bugüne geçen zamanları, yaptıklarımızı, yaptıklarını. Emir Yargın ile hep beraber kim bilir kaç konserde deliler gibi eğlenişimizi hatırlıyorum, hangisinin kimin konseri olduğundan bağımsız...


Sonra lansman gecesi Babylon Bomonti'nin o inanılmaz kampüsünün bir anda bizim lisenin bahçesine dönüşünü, tonlarca insan içinde göz alabildiğine Antalyalı insanı, büyüleyici ışıklar arasındaki etkileyici konseri, Merve ile Nil İpek'i "aman şimdi titredi titreyecek, yok yok galiba bayılacak, ay ağlayacak sanki" diye telaşla izleyişimizi, Ali'yi, Ayşe'yi, Eceleri, herkesi, her şeyi biraz hayal biraz gerçek, yeni uyanılmış bir düş gibi hatırlıyorum teker teker. Misal Yargın ile arkadaşlarımıza yıllarca Nil İpek'ten bahsedişimizi, bahsederken gözlerimizin parlayışını, "abi zaten tanıdığım en yaratıcı insanlardan biri" cümlelerini, arkadaşlarımızın zamanla Nil İpek'in hayranları ya da arkadaşlarına dönüşmelerini, değerli şeylerin paylaştıkça anlattıkça büyüyüşünü görmemizi, birlikte hayallerimizin peşinde bu dünyayı güzel bir yere çevirebilme ihtimalimizi sevişimizi.



Neyse albüm yazısı yazayım diye girdim, neler neler yazdım, bir türlü konuyu bağlayamadım, duygusallaştım, yaşlılıktan bunlar işte hep. Bir de ben uzun bir hikayenin sonucunda varılan bir yer gibi yazmışım albüm yazısını, aslında gerçekte daha yeni çıkılacak bir yolun başlangıcı bu albüm. Eminim Nil İpek yaptığı her işi en az bu albüm kadar güzel yaparak sonsuz yollar kat edecek daha, biz de kendisini mesafe olarak bazen uzaktan bazen yakından ama kalben daima aileden bir şekilde heyecanla, gururla, mutlulukla izleyeceğiz; bir yandan da "bak bu kız bizim arkamızda söylüyordu vaktiyle ehe ehe" diye kendisiyle dalga geçeceğiz. Çünkü dalga geçme duygumuz sevgiden daima daha ağır basıyor, Allah da bizi böyle yaratmış ne yapalım.


Bir de albümünde bana da teşekkür etmiş, beni yürüdüğü yolda ilk adımları atmasını sağlayanlar arasında saymış, zaten saymasaydı yazıklar olsun der bir tokat atardım yüzüne, hahahah. Ben de kendi albümümde sana teşekkür edeceğim dostum, merak etme, böylece kimsenin birbirine tokat borcu kalmayacak, az daha bekle.


Albümle ilgili diyeceğim son şey şu, bana verdikleri albümü, arabayı sattığımız aileye hediye ettim ve dedim ki "arabada çok güzel bir CD bıraktım, çok sevdiğim bir dostumun, dikkatle dinleyin, siz de seveceksiniz". Kendilerini bir daha görmedim ama güzel müzik yerine ulaşacaktır diye tahmin ediyorum, belki de çoktan ulaşmıştır.


Bu durumda bir imzalı CD'ye daha ihtiyacım var tabii. Mesaj alınmıştır umarım, hatta bir tane de Merve'ye imzalayalım lütfen. Ben yine yazarım gelişmeleri tabii ama Nilipek.'e benden bağımsız bir şekilde sosyal mecralardan ulaşmak isteyenler buralara buyursun, buraları takibe alsın:


Perşembe, Kasım 05, 2015

Analog Fotoğraflar Külliyatı


Bir süredir bu sene tab ettirdiğim filmlerden seçmeler yapıp yayınlayasım var, yani bir fotoğraf albümü olutşurasım var burada ancak elim değmedi. Elim de niye değmiyor anlamış değilim kol uzunluğum ve uzanım gücüm yüksek halbuki. Hep bu Facebook, Twitter, Instagram üçgeni insanı uzaklaştırıyor buradan. Neyse gördüğünüz (ya da okuduğunuz) üzre büyük oyunu bozdum ve yeni bir yazıya girizgah yaptım. Kalanını fotoğraflar anlatsın diyelim.

Y'ler Japon kardeşimiz Yashica'yı, B'ler Doğu Alman dostumuz Beroquick'i, Z'ler ise ailemizin yeni üyesi Sosyalist Sovyet Zenit'i temsil etmektedirler. Referans vermeden fotoğraflarımı kullananlara vallahi çok gönül koyarım. Ahahah.

Bir de kendime not, bundan sonra bu kadar çok biriktirmeden yapayım ben bu işi en iyisi.


Geçen sene Eylül, Rodos'ta gün batımı, Rodos'un batısında kalan minik adacıklar. (Y)


Bu da o diyarların Kelebekler Vadisi'nden bir adet Merve Hanımcık. (Y)


Bu da geçen sene ağabeyin damat tıraşından. (Y)


Deneysellik bizim işimiz dedirttiğimiz bir performans videosu hatırası ki hâlâ en beklenmedik yerde bu videonun muhabbetleriyle karşılaşıyorum: Emir Yargın - Çorap (Y)


Dostlarla Bursa yollarında su almaya durmuşken. Evli çiftler olarak yeni evlenenlere desteğimiz tam. (B)


Bu kareden az evvel Merve Hanımcığımı küstürdüğüm için kendisi kameraya bakmayı reddetmişti. (B)


Ailece çıkılmış bir Anadolu Feneri turnesinden. (B)


Bu da anneme bayram ziyareti temalı çalışmam. (B)


Belli aralıklarla Galata Kulesi'ne çıkmak gerek. (B)


Merve Hanımcığım yelkenlinin önünde. (B)


Geçen seneki hizmet aktivitemizden Beykozlu kardeşlerimizle hatıra pozu. (B)


En sevdiğim İsveçli müzisyenle turistçilik. (B)


Hayatımın anlamlarından bir diğeri. (Y)


Kadıköy. (Y)


Biraz daha Galata Kulesi. (Y)


Az biraz da Sarayburnu. (Y)


Adeta bir film seti gibi korunmuş Rodos'un sur içi muhiti. (Y)


Adeta değil hatta direkt film seti. (Y)


Sadece manastırdan müteşekkil bir adacık. (Y)


Yaz, deniz, tatil, mutluluk, aşk ve daha pek çok güzel şey. (Y)


Ünlü Osmanlı balon üfleyicilerinden Orçun Efendi Hazretleri.


Test kitapları ve eski kitapların bitmek bilmez savaşı. (B)


Dev gemiye kafa atan minikler. (B)


Caddebostancılık. (B)


Çamlıca tepesi, yeni imparatorluğun başkenti. (B)


Yeleme'de amcam ve yengeme yaptığımız sürprizden bir kare. (B)


Bacaks! (B)


Bir şehrin en önemli yapıları, şüphesiz otoparklarıdır. (B)


Tezveren Dede ile Tezalan Anne. (B)


Yashica'nın şu renk ve netlik kapasitesi beni her seferinde kendine aşık ediyor. (Y)


En sevdiğimi şey: Vapur. (Y)


Merve Hanımcığımla tatilci pozlar. (Y)


Yıkılmadan evvel bir hatıra kalsın fotoğrafı. (Y)


Şu köşede dur da bir fotoğrafını çekeyim evlat pozu veren Hazal. (Y)


Müziğimi güzelleştiren dostlar Kutay ve Gönül. (Y)


Geçenlerde birinin evlenerek gruptan ayrıldığı Gergedan Kadınlar adlı pop grubu. (Y)


Güzel insan, güzel dükkanında. (Y)


Uyuyarak albüm yapan dostumuz Nil İpek. (Y)


Canlar, cananlar. (Y)


Şu günlerde sadece iki dala dönüşen efsanevi dostumuz. (Y)


Annecik. (Z)


Ağabey ve yenge hanım. (Z)


Madem evli çiftleriz neden birbirimize gitmeyiz adlı fotoğraf çalışmamız. (Z)


Merve Hanımcığımdan bir vesikalık çalışması. (Z)


Denizlere çıkan sokaklar. (Z)


Bu da mayosuz bir boy fotoğrafı çalışmam. (Z)


İnsanların kendilerini çekmek dışında araç sürerken hiç kullanmadıklarına inandığım dış bükey aynalar, aynalarımız. (Z)


Dedeler. (Z)


Kendi çiftliğimde bin kaplan gücündeyken ben. (Z)


Gerilim filmlerine kiralık terk edilmiş arazi ve köşk. (Z)


Ailecilik ve bayramcılık. (Z)


Çünkü biz bayramları uzun yollara çıkarız. (Z)


Mutlu aile pozculuğu. (Z)


Yenge hanımın mankenlik girişimleri. (Z)


Kobi Yerleştirme Sınavı'nın (KYS) sonuçlarını bekleyen ağabey. (Z)


Arabada netlik denemeleri. (Z)


Poz vermeyi seven bir martı kardeş. (Z)


Rıhtım'dan Haydarpaşa Hazretleri. (Z)


Merve Hanımcığımın güçlü profil fotoğrafı adayı. (Z)


Yaşasın çöplerin kardeşliği. (Z)


Albümlerin arasındaki en güçlü profil fotoğrafı adayım. (Z)


Bebiş. (Z)


Merve Hanımcığım ile netlemeceler. (Z)