Pazar, Aralık 30, 2007

Şırek

Baktım ve dedim ki siyaset okuyup bir köye dahi muhtar olamayacağıma doktor olur adam keser, stres atarım en azından. İyi demişim değil mi, bu bayanlar da beni desteklediler.
Derya Hanım sağolsunlar pek hoş bir mekan ve damak tadı kazandırdı bugün bana, manzarası da güzel mi güzel. Hem gündüz hem akşam manzarası güzel yahu !
Soldan sağa değerli bayanlarımızı tanıtmak gerekirse Ecem Hanım, Tuğçe Hanım ve Derya Hanım. En sağdakini kendimi bildim bileli tanıyorum desem yeridir.
Burda benim arkamda neredeyse kaybolmuş bayan da Didem Hanım, onunla kardeş aslancığız sanırım, dönemdaşız. Kardeş aslancık diye bir şeyi ben salladım.
Salladım deyince aklıma geldi "al kızını koy çuvala salla salla vur duvara" gibi bir türkü var ve bu tip türkülerin varlığı beni halk müziğinden soğutuyor.
Grafiti yapıyormuş gibi bir havamız da yok değil hani, üstelik insan ağzında maske de olsa fotoğraf çekerken gülümsüyormuş, bunu da öğrendik. Bu da böyle bir hatıram.
Genç arkadaşlarımızla Şırek izledik bugün, beraber eğlenmek güzel, şayet biraz eğlendirebildiysek gençleri ne mutlu bize. Şükretmek gerek.

NOT : Böyle resim altına birer cümle formatında
yazmayı pek özlemişim onu farkettim
hey hey !

Cumartesi, Aralık 29, 2007

İltifat

Geçtiğimiz yazıda da bahsettiğim üzre bu senenin son konseri olarak okulumuzda Türk Müziği Kulübü Korosu ile verdiğimiz konseri saydım -ki gerçekten içime çok sinen, benim de çok beğendiğim, bizim de çok beğenildiğimiz bir konser olmuş- önümüzdeki yılın (ki önümüzdeki hafta kadar yakın aslında) ilk müzikâl aktivitesi ise İstanbul Radyosu' nda Gençlik Korosu ile alacağımız bant kaydı olacak ve sonunda hep arzuladığım bir olay da hayırlısıyla bu bant kaydında vuku bulacak. Değerli dostum Esra Hanım ile beraber "Ey büt-i nev eda" adlı eseri söyleyeceğiz. Yıllardır beklediğim şey sanmayın ki bant kaydında solo söylemek, gayem bu şarkıyı bir gün bir şekil söylemekti, yeri zamanı pek önemli değil. Çok severim bu şarkıyı. Bir de "Mah yüzüne âşıkânım" adlı eseri çok severim ki tesadüfün böylesi dedirtecek şekilde ikisi de Hamaî Zâde İsmail Dede' nindir. (Dede Efendi)

Bu güzel sözlere de ne demeli bilmem ki Enderûni Vasıf Bey? Bu kadar hoş, bu kadar açık, net, doğrudan, cesur. Böyle söz yazın arkadaşlar ki besteleyelim ama değil mi? O kadar çok beğeniyorum ki bazı eski eserlerin sözlerini, ancak bu kadar olur.

Bir diğer önemli husus çılgınlar gibi bel ağrısı çekmemdir. Şöyle anlatayım ki işte perşembe akşamki konserin provasında ve konserde tahmini üç, üç buçuk saat ayakta durduk, hâliyle belimiz ağrıdı. Uyuyunca geçer dedim, sabaha geçmeyen ağrı, yüzümü yıkamak için eğildim esnada bıçak saplanması tadında bir sancıya dönüştü, dönüş o dönüş. Hâlâ (yoksa siz hâlâ) kilitli bir belle yaşıyorum ama insanoğlu buna bile alışıyor.


Bir diğer güzel haber ise bu yaz için geliyor şimdiden. Bir aksilik olmazsa resimdeki gibi bir şeyler olacak. Demek neymiş aksiliğe karşı bol dua ediyormuşuz. Size son olarak bir vidyo tavsiye ediyorum, değişik bir yorumu benim söyleyeceğim şarkının, ney öyle bir üflenmiş, öyle bir söylemiş ki "Aşıkım ben sana, iltifat et bana!" kısmını, insan içinde hissediyor. Hicaz da pek hoş makammış a dostlar.




Perşembe, Aralık 27, 2007

Hicazkâr

Bugün kendimi hakikaten adam gibi bir iş yapıyormuşum gibi hissettim sahnede, birbirinden güzel hicazkâr eserlerden oluşan "Hicazkâr" isimli konserimizi yaptık bugün Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü (BÜTMK) olarak. Bu denli güzel parçalar seçtiği için öncelikle şefimiz Gönül Paçacı Hoca' ya çok teşekkür etmek lazım, gerçekten nâif bir konser olduysa bu akşam, sayesindedir. Daha sonra tüm koristler ve solistler ve enstürman çalan arkadaşlar da gerçekten çok kaliteli ve düzgün çaldılar ya da söylediler. Müzik, şarkılar, insanlar güzel olunca böyle bir koroda olmaktan çok büyük keyif aldım açıkçası.

Sağolsunlar çağırdığım çoğu değerli arkadaşım da beni kırmayarak geldiler konserime, yalnız bırakmadıkları gibi, eminim keyif de almışlardır, zira salonu terk edeni görmedim ben aralarından. Ayrıca annem ve değerli hocam Faruk Birtek de beni kırmayarak gelenler arasındaydılar. Hakikaten güzel ve keyifli geçen 2 bölümlük konserimiz yaklaşık iki saat içersinde bitti. Solomu da alnımın akıyla söyledim çok şükür.

Size konserin en güzel parçasını koyuyorum ki bu parça Gönül Paçacı' nın bestesidir, eli öpülecek denli kaliteli bir beste yapmıştır, şiir de Hilmi Yavuz' undur. İnsanı kendinden geçirecek denli güzel bir şarkı Siyah Sonet keza hicazkâr makamı da öyle :


Pazartesi, Aralık 24, 2007

Öyle Yani

* Alkol karşıtı olma sebeplerimden birisi de tıraş olduktan sonra (bir gün içerisinde) boyun bölgesine sıkılan parfümün verdiği acı -ki bu acı insanı terbiyesizleşmeye sürükler- histir.


* Zeynep Kamil' den bir durak sonrasının Karacaahmet oluşu, bana bugün baya korkutucu geldi, siz de merak ediyorsanız açın bakın neyin ismiymiş bu iki isim.


* Üsküdar' da aradığım anda gelebilecek mesafede bir arkadaşının olması kadar -her ne kadar Selamsız' da da otursa- güzel bir şey yoktur, hele hele bu arkadaşını çok da seviyorsan daha da güzeldir bu. Evet evet doğru bildiniz yılbaşı tatili için İstanbul' a gelen İtalyan Emre Bey' den bahsediyorum. Kendisini bu platformdan sevgiyle anarken yıllığına da en kısa zamanda derinlemesine bakacağımı belirtiyorum.


* Hurin' in Çocukları -ki annem Hûri' nin Çocukları diye okuyup vaktiyle beni eğlendirmiştir- adlı ne zamandır aradığım lezzetteki kitabı sonunda okuyacak vaktim oldu yollarda. Gönül isterdi ki Tolkien yaşasaydı da yazsaydı ayrı ayrı Nargothrond' un, Doriath' ın ve Gondolin' in hikayelerini ayrı ayrı, uzun uzadıya ve yazsaydı böyle Turin vari karakterlerin destanlarını sayfalarca bir Beren olsun, bir Ecthelion olsun bir Glorfindel olsun. Of içlendim bak !


* Bir de :

Bogazici Universitesi

Turk Muzigi Kulubu

"hicazkâr"

Koro ve Saz Eserleri Konseri

Yer: Bogazici Universitesi, Albert Long Hall (Saatli Bina)

Tarih: 27 Aralik 2007, Persembe

Saat: 19.30

Bogazici Universitesi Turk Muzigi Kulubu Korosu olarak gerceklestirdigimiz geleneksellesen donemlik konserlerimizden bu donemki koro konserimizde, bir bestekâr uzerinden gitmektense farkli bir calisma yaparak tek makam uzerinden olusan "hicazkâr" bir repertuar hazirladik. Bolahenk Nuri Bey, Sadullah Aga, Rakim Elkutlu, Haci Ârif Bey, Saadeddin Kaynak gibi degerli bestekârlarin eserlerinin seslendirilecegi programimizda, Gonul Pacaci'nin Hilmi Yavuz'un siirini besteleyerek yaptigi "Siyah Sonnet" adli eseri de dinleme imkanina sahip olacaksiniz. Gonul Pacaci yonetiminde ve konuk sazendeler Pelin Degirmenci (Tanbur), Mahinur Ozustun (Kemence) ve Safinaz Rizeli (Kanun) esliginde gerceklesecek konserimize tum muzikseverleri bekliyoruz.

NOT : Resimlerimizi her zamanki gibi Ted Nasmith Bey' den.

Pazar, Aralık 23, 2007

Bir de

Bir de başımın ağrıdığı iyi oldu, özellikle ense köklerim ağrıdıkça ve alnımdaki damarlar -şakaklarıma yakın olanlar- zonkladıkça keyfime doyum olmuyor, suratımın beş karışlığına şükretmeliydiniz bence keza hâlim en az yedi karışlık, yarın ve öbür gün bir milyon, çarşamba günü de iki milyon tane işim var, bari sonunda bir aksilik olmasa, amacımıza ulaşsak da bir dünyaya açılsak. Bir de zaten burnumdan ıslık çalabiliyordum bol bol artık ciğerlerimden de hırıltılı da olsa ıslık çalabiliyorum nefes alırken, biraz eğitimle çift ses yapabileceğime ve süper babanın girişini çalabileceğime olan inancım kuvvetli, bu sesle yarın ve çarşamba koro provalarında hocaya illallah dedirtmemeyi diliyorum. Amin. Karabiberli balı ne kadar sevsem de antibiyotiksiz çözüm yok gibi bu derde. Derdemez ve Varyemez. Martılar da sevimli hayvanlar vesselam. Ne kadar az yazıyorum diye kendime kızıp yazdığım yazı ancak bu kadar olur. Koskoca Aralık ayı geçti beş yazı ya var ya yok. Elleri çak yo ! Günler uzamaya başlayalı iki koca gün oluyor ve ancak bir taş çatlasa iki dakika uzamışlardır.

Salı, Aralık 18, 2007

Hande-i Sevdâ

Her şey bugün kar mar yağar mı gibi bir şeyler diyen Bahar Hanım' ın Karl Marx dediğini sanmamla başladı, güzel bir güne başlangıcın ardından sevdiğimizi Antalya' ya göndermenin burukluğunu da yaşamadık değil, evvelinde Hanife Hanım ile edilen hoş sohbette solfejin önemlerinin altını çizdik. Sonra Ferraralardan kalkıp bize gelen değerli konuğumuz Emre Bey' i ağırladık, pek özlediğimiz bu şahsiyetin de saçları uzamış. Sakal da bırakınca iyice yakışıklı bir adam olmuş bol bol görüşmek lazım madem daha burda. Sonra Çiler Hanım' ın olmayışı üzerine yarınki Emir Bey Orkestrası zirvemizi iptal ettik. Ne yapayım, bari kendimi Hakkı Bulut' a vereyim ben de. Derin bir felsefe bu bence, Orçay Han yıllar önce vakıf olmuştu buna.


Bir de bir şarkı koyalım şuraya, öyle bir şarkı ki 27 Aralık' ta Türk Müziği Kulübü' nün (BÜTMK) konserinde benden de dinleyebileceğiniz bir şarkı. Hazırlıklarımız devam ediyor.


Cuma, Aralık 14, 2007

Günler Günlerin Ardında

Bir yandan elimdeki bölük pörçük konser vidyosunu izlerken, bir yandan da değerli arkadaşlarıma (sizlerden bahsediyorum) bu yazıyı yazıyorum. Efendim öncelikle konserime davet ettiğim ve gelip de beni mutlu eden, bu güzel gecesinin bir kaç saatini bize ayıran çok değerli insanlara nasıl teşekkür etsem atsam azdır. En vefalı seyircilerimizden en yeni simâlara kadar herkese ! İyi ki varsınız, iyi ki böyle mutlu anlarımda benim yanımda oluyorsunuz, sizlere kendi yaşattığım keyifin yarısını yaşatabiliyorsam ne âlâ.

Ne yazık ki elimde yuutuba yükleyecek bir vidyo yok henüz, o yüzden gelmeyenler bu konserle ilgili bir yargıya varamayacaklar henüz. Belki daha sonra onlara bu şansı tanırız, belli olmaz. Öncelikle değerli orkestra arkadaşlarımı takdim edeyim size tekrar, bir yandan da teşekkür edeyim onlara bu vesileyle.

Nağme Yarkın : Konserimizin solo enstürmanı olan klasik kemençeyi çalan bayandır kendisi, grubumuzun iki sevimli, güzel bayanından birisidir. Enstürmanını o kadar güzel çalar ve o kadar iyi bir insandır ki, kelimeler kifâyetsiz kalır anlatmaya kalkılsa. Klasik kemençeyi de okulumuza tanıtmıştır fikrimce, bunun yanısıra, annesini de hepimiz çok severiz.

Çiler D. : Konserden önce grubumuzun yardımcı solistiyken, konserden sonra dinleyicilerden öğrendim kadarıyla aslında esas solist olan arkadaşımız. Ses ayarındaki problem nedeniyle sesi benden çok çıkmış olabilir ama hâlâ Emir Bey orkestrasıyız çok şükür. Bir çok arkadaşım gelip bu bayanı nerden bulduğumuzu sordu konserden sonra büyülenmiş bir şekilde, ben de onlara dedim kaliteli bir sesi 58 km den tanırım. Bundan sonra ses ayarlarını daha iyi yaparsak ne yetenekli olduğunu daha da iyi anlayacaksınız.

Emir Yargın : Grubumuzun ritm üstâdı olarak takdim ettiğim senelerdir beaber çalıştığım (6. senedir) adaşım, sevdiğim, göz bebeğim. Ahahaha. Bu konserimizde bendir (aslında ebat olarak daire ye daha yakın sanırım) çalarak gönülleri fethetmiş, son şarkıda ben tüm bateristleri silerim bu piyasadan dercesine, bir kuple de bateri çalmıştır. Sonra da bana gelip bugün ayakta çok iyiydim yahu daha uzun çalsaydım keşke demiştir.

Emir Aksoy : Grubun solisti ve gitaristi (hep lead gitar demek istedim kendime ah ah) olarak karşınızdaydım bu konserde. Yoksa çellodan, arpe kadar geniş bir enstürman yelpazem var. Ayrıca konser sonunda şarkı seçimleriniz, sıralamanız ve repertuarınız mükemmeldi iltifatlarını kabul ettim. Ayrıca bu konserde, madem sahneye çıkıyorum, olayın ciddiyetinden ayrılmadığımın kanıtı olarak kravat takacağım bundan sonra felsefesini benimsedim.

Klasik kemençe tarzımıza daha çok uydu gibi geldi Emir Efendi' ye de bana da, Emir Efendi' nin 8 milyon arkadaşı geldi bu arada konserimize nasıl sevindik bilemezsiniz, umarım onların da canını sıkmamışızdır şarkılarımızla. Elimde ne yazık ki adam gibi bir tane fotoğraf var, onda da sadece Nağme Hanım ile ben varım, ama daha zamanla gerekli birikim oluşur elimizde. Şimdilik sembolik olarak onu koyacağım.

Bir yandan da kış konserleri sezonumuzu Taşoda konserimizle kapattık sanırım. Son bir haftadır çıktığımız 3. konserdi Emir Efendi ile ve benim için en değerli olanıydı, kendi projemi ve hayalimdeki müzikleri çaldığımız için olsa gerek. Hayat da böyle bir şey işte, bazen güzel şeyler için baharı beklemek gerekir. Bekleyiveririz canım.

Şimdi buraya konserde çaldığımız tüm şarkıları geçtiğimiz haftasonu Nağme Hanım' ın evinde çaldığımız şekliyle koyacağım, ama provaydı o, arada ufak tefek hatalarımız vardır illa ki, yine de müziğimizle ilgili bir fikriniz olsun. Emir Bey Orkestrası' nın yeni hâlini dinleyin. Hatasaız kul olmaz, hatamla sev beni demiş Orhan Gencabay bile.


Böyle bir hizmeti yıllardır sunmadım vay be. Tüm konser budur !

Not : Beni bu ortamda da yalnız bırakmayan anneme, ağabeyime ve Merve Hanım' a teşekkürlerimi borç bilirim.

Cumartesi, Aralık 08, 2007

Emir Bey Orkestrası Taşoda Konseri


Efendim, şimdi konser sezonları tabiri caizse tekmetokat başladı, belimizi doğrultacak vaktimiz olmadığı gibi arada bir de vizesiydi ödeviydi bu tip şeyler olunca, domdom kurşunu deymiş gibi oluyor insan. Gelin görün ki bu güzide yazının işlevi gündelik sıkıntılardan yakınmaktan ziyade hakkıyla bir Taşoda tanıtımı yapmak, izleyicimizi neyle karşılaşacağına dair bilgilendirmek.

Orkestra üyelerimizi tanıtmakla başlayacağım işe :

Klasik Kemençe : Nağme Yarkın -büyük san' atçıdır kendisi-
Vurmalı Çalgı(lar) : Emir Yargın -büyük ritmcidir kendisi-
Yardımcı Solist : Çiler D. -yanık seslidir kendisi-
Solist ve Gitarist : (bendeniz) Emir Aksoy


Repertuarımız ise şu şekilde olacaktır ki hepsi (bana göre/zaten ben seçtim) mükemmel şarkılardır, bu repertuarı da aynı konserde bizden başka kimse çalamaz kanımca. Bahar Taşodasından bile daha iddialı bir repertuar bu bence. Zorluk açısından değil de güzellik açısından :

* Parisienne Moonlight (Anathema)
* Cumartesi (Feridun Düzağaç)

* 1980 / Sigaramın Dumanına Sarsam (Ezginin Günlüğü)
* Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın (MFÖ)

* Nilüfer (Müslüm Gürses)
* Street Spirit (Radiohead)

Süremiz 45 dakika olacağı ve biz bunun 15 dakikasını ses denemesi ve ayarlamasına ayıracağımız için yaklaşık 30 dakikalık bu 6 şarkıyı sizlere uygun gördük. İsimlerini görünce bile keyfim yerine geliyor vallahi.


Son olarak size bu resimdeki gibi kucak açacağız, çekinmeyin gelin konserimize diye. En önemli bilgileri sona sakladım. Erkenden söylüyorum ki programınızı her şeyden önce bize göre yapın, müzik ruhun gıdasıdır biliyorsunuz, 45 dakika da olsa size huzur sunuyoruz.

Konser Tarihi : 13 Aralık Perşembe
Konser Saati : 17.45' ten 18.30' a kadar.
Konser Yeri : Garanti Kültür Merkezi (Superdorm yanı)

Not : Bence yarım saat ya da 45 dakika erken gelin, hem trafik riskini azaltın, hem ortama adapte olun, hem sosyalleşin, ne bileyim bu tip şeyler, süremiz geç kalınacak kadar uzun değil, aksine kaçırılacak akdar kısa bilmem anlatabildim mi. 17.00 gibi gelin işte.

Not 2 : Kamera, kamera ayağı, kameraman ihtiyacımız her ortamda olduğu gibi burda da olacaktır, fotoğrafçılara da sesleniyorum burdan, herkes elindeki teknolojiyi kapıp getirsin, parası neyse verir(miy)iz.

Not 3 : Bizden bir grup sonra da kardeş grubumuz Jukebox çıkacak sahneye, bizi izleyenlerden onları izlemeyen olmasın rica ediyoruz, Okan Bey' in ve Kral Tv' nin deyimiyle bizimkiler duygusal onlarınkiler hareketli çalışmalar sonuçta, hepsinin yeri ayrı.

Salı, Aralık 04, 2007

Şarkılar Beni Söylemiş

Ben küçükken diye başlanmış hep, küçükken ben desem gereksiz olacak, zaten her ikisi de sen içerdeyken ben gibi değişik sözleri olan yaratıcı bir şiiri ve İbrahim Sadri' yi anımsatıyor bana, bu bahsettiğim adam da Çağlar Bey diye bir arkadaşım var onu anımsatıyor. Her neyse bu girişten bilok yazmaya çok hevesli olduğumu görmüşseniz de konudan sapmak istemem.Bugün lafı geçtiği için çok net aklımda şu an bu konu, ben küçükken çok güzel ilahi söylerdim, kaldığımız lojmandan babamın iş yerine giden yol 30 km kadardı. Servise binince servisteki amca ve teyzelerin de teşvikiyle büyük ihtimal "Sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır?" diye başlardım, iyi de söylerdim lakin R harfini pek basamazdım. Bir de yavuz kelimesi geçen bir şarkı söyletirlerdi hep şayet o günkü şoförümüz Yavuz Ağabey ise. Bir de küçükken (küçüklük dediğim yaşlar her iki örnekte de beşin altındadır) bir sefer Mahmut Amcamların bahçesinde ufak bir çeşme vardı, orda elimi yıkıyordum. Çok net hatırlıyorum uykum gelmişti ve elimi yıkarken uyuyup, kafamı musluğa çarparak -akabinde yararak- uyanmıştım. Elini yıkarken uyumak.

İlk kopyamı çektiğim zamanı hiç hatırlamıyorum, artık o denli normalleşmiş demek ki bu olgu benim için, hoş benim kopya kavramım sağdan soldan (rızasıyla gösteren insanlardan) bakıp geçirmektir, kitap açmakmış, orama burama yazmakmış bana ters. Yine de kastedilen buysa şayet geçen Political Tought dersinde kitap açık vize olduk, ben de kitabın fotokopisinin arsına notlarla dolu bir kaç fotokopi serpiştirip zımbalattım, pek şahane oldu, bu da böyle bir anımdır. Buda öyle bir ilâhtır.

Aslında ben, çok fena heavy metal hatta yer yer progressive metal çalan bir grubum olsun, bu tip şarkılar söyliyeyim, kafa sallayayım falan isterim ama ne sesim bu tip müziğe uygundur ne de şu an çaldığım tarzdan (yumuşak veya nâif diyebiliriz tarzıma) vazgeçebilirim. Lakin bir gün sahnelere çıkacak kadar müzisyen olabilirsem bu yazıyı yazmama vesile olan insanı da -şayet isterse- sahneye davet edip bir şarkı da ona söyletebilirim.

En saçma huyum, dünyanın en düzgün insanıymışım ki bir saattir şu maddeyi düşünüyorum. En saçma huyum sanırım ufak tefek kelime oyunları yapıp, buna pek çok eğlenmektir. Neden saçma çünkü kimse gülmez, çok az insan güler, misal Emir Efendi ile yaptığımız espirileri -ki bunlar da kelime bozmaktan oluşur- başka insanların yanında da yapar kendi kendime çok da eğlenirim, kimse de gülmez, ruh hastası gibiymişim bakarlar. Halbuki hiç de değilim.

Cep telefonum yokyaa zotizikidok, misal işte bu tip kelime deformasyonları beni mutlu eder. Telefonum da beni mutlu eder, ekranı büyük, tuşları gibi. Tuşların basımı eskiden çok rahattı yaşlandı sertleşti, inanılmaz fotoğraf çekerdi iki yazı öncesine kadar bu biloğun %95 fotoğrafını o telefon çekmiştir, şu an da % 94 olsun, mesajları silmeye kıyamadığım için (ikibin küsür) biraz yavaşladı bu aralar.

Aşk dediğin şarkı söylerken göz teması kurabildiğin -üç saniyeden uzun- ve gözünü ısrarla kaçırmadığın kişiyle arandaki kuvvvetli bağdır, böyle bir kişi varsa ve aranda bir bağ yoksa ya kurulacaktır, ya da biri gelir seni döver. Neticede gitgide kazanmaya çalıştığım bir alışkanlık şarkı söylerken insanların gözlerin bakabilmek, kazanıyorum da ama biliyorum ki bir kişinin gözlerine hiç sıkılmadan, strese girmeden 47 şarkı boyunca bakabilirim. Bence bu aşk olabilir. Evet.

En sevdiğim bilok ise ayda yılda bir de güncellense Orçay Han' ınki, konuşmuş kadar oluyorum okuyunca, kendisini özlediğim için de okumak hoşuma gidiyor, hasret gidertiyor herhalde. O böyle uzun yazıları okumadığı için bu ilân-ı aşkım boşa gidecek ama severim o biloku neticede.Aslında bu bir zincir, değerli Beyhan Ablam' dan bağlandı bana da, ben de birine bağlayacağım umarım ki devam ettirir bağladığımız. Bağladığımız o zaman Deryik Hanım olsun ne dersiniz?

* Resimlerimiz Ted Nasmith' ten yine! Mükemmeller!

Cuma, Kasım 30, 2007

Günlük Bir Gezinti Hepsi Bu

Gördüğünüz üzere fotoğraf işine girdim efendiler ! Büyük fotoğrafçılar sanırım bu güneş ışığını ve onun yansımasını doğrudan alan fotoğrafları pek beğenmiyorlar ama ben beğeniyorum hem ters ışık candır sonuçta. Motorun peşine martıları takanları çok seviyorum.
Bizim okulda petekte böyle bir ağaç varmış yahu tahminen 500 seferden çok önünden geçmişimdir ama iki gün önce farkettim, önce arkasından çektim ama güneşe doğru çekmiştim, sonra dolandım önünden çektim, pek sevimli maşallah, mantarcan !
Katalog çekimleri, albüm kapağı çekimleri, reklam çekimler ve dizi çekimleri için bu alan kiralıktır efendiler ! Uygun koşullarda bir şeyler ayarlanır, yeter ki istensin. Bakmayın fotoğrafları biraz küçülttüm kalitesi düştü, aslında hepsi lama kadardı. Düğün de olur. Lama değil lâma, bir nevi ufak devemsi.
Pek değerli sevdiğim Merve Hanım' la huzurbank tabirini bulmuştuk yaklaşık bir sene kadar önce Emirgân civarında boğaza bakan bir bank bulunca, o gün bugündür her gördüğüm güzel bank benim için huzurbanktır. Huzurbank dediğin zaman yanında bir sevdiğin olacak, uzun uzun sohbet edeceksin, ya da etmene bile gerek kalmayacak kadar anlaşacaksınız.
Efendiler, sıkı takipçilerim bilir bu ağaçların fotoğrafını evvelden de koymuştum hatta yazdan kalma bir gün veya yazdan kalma bir okul başlığı altında olabilir. teoman' ı yine de pek sevmem. Uğraşıp onu bulanlar görecekler ki bu ağaçlar keyiflerine göre kırmızı, turunca da olabilen, canayakın ağaçlardır.
Ben iktidar partisinin reklam müdürü olsam, tüm afişlerime bunu basardım, adamın kafasının üstünde de parlayan bir ampül -aklına yeni bir fikir gelmişçesine- altına da kocaman yazıverdin mi "Durmak yok, yola devam" diye, var mı daha kaliteli ve teknik bir reklam, bence yok.
Okul dedin mi aklıma en çok gelen yerlerden birisi de burası, kolezyomg tarzı mimarisiyle hoşa giden, ilgi toplayan bu yapı, ortadaki avlusuyla da gönülleri iyiden iyiye fethediyor. Ben ütüye ütü demem, içinde salınan yâr olmadıkça diyerek, bir şarkı ve türküyü ya da en azından şiiri birbirine sokuyorum.
Gönül fetheden avlu burası, hayatımda ilk kez bildiğim tüm Japoncamı kullanma fırsatı bulup kullanamadığım yer de burası, Japon bir çocuk benden 25 metre ilerde tüm gücüyle hapşurdu ve o avluda Japonca çok yaşa demeyi bilen tek ben vardım, diyemedim ama çok uzakta diye, içimde patladı, şimdi bekle dur bir Japon daha hapşursun diye.
Çok çok eskiden olsaydı bu yol beni üzerdi, bir yandan da bir üniversitenin yurduna giden yol olarak kalırdı aklımda sadece, şimdi ise beni mutlu eden bir yol, İtalyan Lisesi ile Karaköy İskelesi arasındaki yol olarak geliyor aklıma. Her ne kadar bir çok sevdiğim genç hakkaten İtalyan olduysa da hâlâ görmeye değer dostlarımız var orda.
Bu resmimiz de -resim değil fotoğraf- tam Deryik Hanım' ın bilokluk oldu, pek havalı poz verdi değerli martı kardeşimiz ben de çatanak diye çektim acımaksızın. Bir şarkı bir de türkü geldi aklıma uçan kuşlarla ilgili ikisini de pek sevmem ne yazık ki, daha da düşünemeyeceğim.
Bu efendi de vapurun arkasına martı takma ekibinden, hop bir atıyor, martılar da vay vay vay diyerek attığına doğru akrobasik hareketlerle dalışa geçiyorlar. Fonumuzu da oluşturan soldan sağa Sultanahmet, Ayasofya ve Topkapı Sarayı.
Klasik fotoğraf makinem var madem ne çekeyim tabiki Haydarpaşa fotoğrafı oldu bu ama olsun, o camdan yansıyan turuncu ışığı yakalayıp dıraşk diye bastım tuşa, turuncu güneş ışığına kurban dedim, tren ve vapuru buluşturan başka kaç tane güzide noktamız var ki bu şehirde.
Neticede güneş batarken adete bir balon kadar büyük ve balonca tutulmuşçasına karanlıktı. Bu fotoğrafların hepsini de aynı gün çektim. Dünyayı dolaşmadım aslında sadece İstanbul' u dolaştım, burdan daha büyük olsa da dünya; bu kadar güzel şey bir arada olabilir mi? Bilemiyorum.

* Düşen uçakta bir profesörümüz ve 2 öğretim görevlimiz de vardı, diğer 3 öğretim üyesinin de olduğu gibi diğer 40 küsür kişinin de olduğu gibi tıpkı, neden acaba? Aklıma gelen kelimeler umarım tesadüftür, atom enerjisi, konusunun en iyisi, dünya çapında tanınan, enerji üretimi, lider üretici konumu ve son olarak, aselsan mühendisleri. Dua edelim de komployu düşünen bir ben olayım.

* Konser sezonu keşmekeş önümüzdeki iki haftayı şöyle değerlendirelim :

- 6 Aralık / Bümed Enso kokteyli
- 9 Aralık / Yeditepe / Leo Orkestrası Konseri
- 13 veya 14 aralık / Garanti Kültür Merkezi / Taşoda

Daha devamı da var aralık bitmeden ama ilk etapta bunları atlatmalıyım. Diyeceğim o ki bu aralar buralarda olamazsam bilin ki stüdyoda, arkadaşta, kendi odamada, müzik çalışmasında olacağım. Çok şükür müzik dolduk !

Çarşamba, Kasım 28, 2007

Sonunda Çıkardım

Bugün Angelina Hanım geldi okula,
tanıyan tanır eski arkadaşımdır benim, severim kendisini
hemen dedim "vat ebaut tikiys" diye
kendisi Bilgi' de okuyor,
Emo tarzını benimsemiş bir insan olduğu için
tikilerimizden pek haz etmiyor, aslına bakarsanız
tikilerimiz de bu kızımızı sevememişler bir türlü.
Neyse o da tikilere bizim gibi tiki(y) diyor hatta
çoğul kullandığı zaman tikies bile diyor.
Pek hoşuma gidiyor bu tavır.
İkimiz de ne yazık ki absürt çıktık bu fotoğrafta ama
Olsun canım ne olacak.



Bir diğer fotoğrafımız da
içinde şiir sevgisi kadar kedi sevgisi de barındıran
arkadaşımız Levent Bey' den.
"İsa modeli" beyaz gömleği ve
sarma sigara sarma makinesi ile
-hayır yanlışlıkla yazmadım-
bizi çok etkiledi.
Ilgın Hanım ile görüştüğüm çok iyi oluyor
ama anlatacak o kadar çok şey oluyor ki of
vaktimiz de az oluyor hep.
Ilgın Hanım, bir ara benimle çıkar mısınız ?
Taşoda konusu açıldı mı heycanlanıyorum.



*
Gözümdeki kirpiği çıkaracağım diye 67 dakika vakit kaybettim ama hepimiz insanın bazen hepimizin başına gelir böyle şeyler, gelmez demeyin gelir.

Salı, Kasım 27, 2007

Somewhere Only We Know *

Gönül isterdi ki hava çok daha güneşli olsun bir miktar sarı / turuncu ışığımız da olsun bu güzel yüzlerde ama nasip, mankenlerim Buket Hanım ve Emir Efendi' ye teşekkür ederim tabi. 15 dakika boyunca benimle okulu gezip çişitli pozlar verdiler. Zaten birisi en yakışıklı öbürü de en güzel olunca büyük bir sıkıntı yaşamadık. Mekan olarak okul bahçesini kullandık.
Bu dört fotoğraftan anlamanız gereken şudur ki biz Emir Efendi ile bazen çok samimi, bazen mesafeliyizdir ama genel olarak yan yana geldik mi fakkıırrrr oluruz. En çok eğleniriz. Çok şükür ki bu aralar girdiğimiz her türlü ortamda beraberiz pek mutluyum. Emir Efendi iyi davulcudur, ritmde de Emir Efendi iyidir. Yok yok Emir Efendi ritimde iyi.Bunlar da geçtiğimiz pazartesi günü denk geldiğimiz değerli arkaşlarımın bir kısmı. Bir gün okuldaki tüm arkadaşlarımın fotoğrafını çekip hepsinin hakkında birer cümle yazasım geldi aslında, biraz mı baya mı zor bilemedim.

Bugün en değerli dostlarımdan Avukat Melis Hanım' ın doğum günüydü, evet 37 yaşına girdi ama hâlâ çok genç durur, karşılıklı sevgi saygı cümleyi toparlayamadım. Kendisine şu kupleyi armağan ediyorum :

içimizdeki şeytanlara zülfikârlarla saldırdık
gözyaşlarımızı bitti mi sandın

Söz veriyorum ben de içinde zülfikâr geçen bir şarkı yazacağım biliyorsun tarikatçı yanımda vardır Melis Hanım, neticede dediğim o ki seni severim bilirsin.

Bugün şunu görüdüm ki iki genç bayan arkadşımız müzisyenlik yoluna girmiş ilerliyorlar, hem de enstürmanlarına öyle yakışıyorlar ki, bir tanesi Bahar Hanım, davulcu; öbürüyse Çiler Hanım gitarist ve solist. İkincisini mesleki yönden daha yakın buldum aynı şeyleri yaptığımızdan olabilir. Hatta bir baktık sesi şahane, hooop dedik bizim gruptan bir geçeceksin o zaman kendin ünlenmeden evvel. Bahar Hanım' ı da alacaktım grubuma ama Emir Efendi var onun işini yapan ve kendisiyle bin senedir tanışıyoruz, tanışıklık kıdemi olarak Emir Efendi üstte; yoksa iyi çaldığından değil. Ha ne diyorduk, bu gençler ilerde dinlemekten çok keyif alacağımız bir repertuar oluşturma eğilimindeler. Hevesle bekliyoruz, kendilerinden daha hevesliyim desem yeridir. Bugün çaldıkça daha çok sevdim başlıkta ismi geçen parçayı. Bulun dinleyin.

* Başbaşa bir yerlere gidelim bebeğim (Şarkının adının Türkçe' ye çevirisi tarafımca yapıldı.)

NOT : Mehmet Ali Birant adlı en düzgün Türkçe konuşan ve en mantıklı yorumlar yapan haber sunucumuzdan yine güzeller güzeli bir cümle geldi az önce akşam haberlerinde ve dedi ki :

Haydi şimdi haydi şimdi haydiii,
Kürt sorununu çözmenin tam zamanı tam zamanı şimdiii.

Cumartesi, Kasım 24, 2007

Taşoda Geliyorum Demez

Bu hafta ev halkım (değerli annem ve ağabeyden oluşur bu halk) tarafından bu şekilde görüldüm genelde, okuldan geç saatlerde dönüp odasında ders çalışan insan şeklindeydim. Neticede Türkçe hariç tüm derslerimden fena notlar aldım (abartmayı sevmem not konusunda aldığımı söylerim) bakalım önümüzdeki sınavlar bize neler gösterecek. Bundan ayrı olarak da bir şey yapmadım, beni diplomasi tarihi dersine çalşıtıran değerli Lordum Serkan Bey' e ne denli teşekkür etsek azdır, hoş gerçi kendisi beni çalıştırın dediğim zaman kontak anahtarıyla kolumu dürtüp ateşlenen motor sesi çıkaran bir insandır ama, biz Lordumuzu iyisiyle kötüsüyle sevdik.
Resimlerde de göreceğiniz üzere Emir Efendi ile beraber çok mühim işler içersindeyiz gayri, üst soldaki resimdeki bayanın da bu işlerde parmağı var evet, müzik sektöründe bir noktada daha atılım yapmak üzere yeni bir çevre kazanmış bulunuyoruz, sadece müzikle alakalı değil aslında. Gözlemlerim(iz) sonucunda bir çok iyi insanla tanıştığımızı ve daha da tanışacağımızı anladık biz. Yarın da bu işlerin müzik koluyla alakalı bir işler daha çevireceğiz dur bakalım hayırlısı.

Müzik deyince akla (tamam şimdi buldum) hemen onun adı gelir (taşoda taşoda taşoda). Görünen o ki bu konserde Emir Bey grubumuzuda biraz değişiklik olacak, öncelikle tam belli olmamakla beraber değerli arkadaşımız Alper Bey muhtemelen kanunuyla bize eşlik edemeyecek, sonralıkla klasik kemençesiyle Nağme Hanım bize eşlik edecek ki bugün gerçekten keyif aldığımız bir çalışma yaptık, bize bunu da çalabiliriz diye The Blower' s Daughter' ı göstermesi, mutluluktan havaya uçurdu bizi desek azdır. Tarzımı uyuşuyor yani. Ayrıca ben kendi sesime bir destek istiyordum ne zamandır ve her takdir ettiğim grubun da bir yardımcı solisti vardı. Biz de yeni yeteneğimiz Çiler Hanım' ı da kattık grubumuza kendisiyle de ilerleyen günlerde çalışacağız.

En önemlisi ise :

13 veya 14 Aralık saat 17.00' den sonraya kesinlikle iş koymayın, tüm herkesi konserimize bekliyoruz. Gördüğünüz gibi daha ne tarih ne saat belli ama gönüller bir olsun yeter. Konsere gelenlere kaliteli müzik sunmaya çalışacağız, keyifli anlar yaşatmaya da çalışacağız keza. Buyrun bekleriz.

Cumartesi, Kasım 17, 2007

Mimarlık, Sen ve Ben Hepsi Bu

Derin düşünce seanslarımdan birisinde otobüste eve doğru dönerken, karşımdaki gözüyle oynayan ya da kirpiğini düzelten bayana takıldı bir an için gözüm ve anladım ki (hiç kimse hiç kimse sen değil) hiç bir insanoğlu yok ki gözüyle oynarken dudağının bir kenarını büzmesin, şayet ben bol kirpikli biri olarak senelerdir gözümle veya kirpiğimle oynarım; hep de dudağımın bir yanı ifadesiz kalırken diğer yanı kıvrılır. Yalansa yalan deyin. Yarasa uçar gider. Han duvarları.Yine muhtemelen aynı gün bir kelime daha keşfettim ki akıllara zarar. Öyle bir kelime ki bu kelime aklıma önce amcamın eşini sonra da interreal maceralarını getiriyor arkadaşların. Böyle kelime de olmaz olsun dediğiniz duyar gibiyim. Tahminlerinizi bekliyorum. Bir de bizim bir Barış Uzer Bey vardı, ne oldu ona bilmiyorum, gerçi dün kendisiyle ilgili pek hoş bir haber aldım, umarım gerçekleşir, gerçekleşirse hem "bizim bir Barış Bey vardı" gibi cümlelere hiç mi hiç gerek kalmaz.Lisedeydik onu net hatırlıyorum cep telefonlarını yeni edindiğimiz dönemlerdi, apayrı bir kültür vardı o zamanlar, çok şükür artık yok, birbirimizi çaldırırdık boyna. Evet en yakın arkadaşlarını günde bir defa çaldırırdın mesela, onun dışında sevdiklerini de çaldırırdın arada bir. Onlar da karşılık verirdi buna, insanlar ellerinde telefonla beklerlerdi demek ki anında seni çaldırıverirlerdi. Hele hele de bir bayan sizi birden fazla kez çaldırdı mı arka arkaya amaaaan, "sana yazıyor olmasın bu" ndan başlayıp "olum bu kız sana bitmiş" e kadar değişen yorumlar alırdınız. İşin en kötüsü de neydi biliyor musunuz siz de bunlara inanırdınız, inanmayı geçiniz gerçekten de vardı böyle furyalar.Bu hafta yapmam gerekenler, Architecture You and Me isminde -bir ilkokul çocuğunun koyduğundan şüpheleniyorum bu ismi- bir kitap okunup bitirilecek ve hakkında perşembeye 3-5 sayfalık bir paperrr yazılacak, akabinde diplomatic history dersinden perşembe günü sınava girilecek, bunun yanısıra cuma gününe iki Adalet Ağaoğlu kitabı bitirilecek ve Türkçe ders kitapları hatmedilip cuma da onların sınavlarına girilecek. Aman sabahlar olmasın.Fotoğraflarla ilgili ise hazırlıkta saçlarım mükemmeldi, sörf dalgası adını veriyorum bu modele, bir de ders dinleyişim eskiden de öküz gibiymiş şimdi de keza öyle, tek fark o zaman dinlediğimi anlardım. Diğer fotoğraflar Ilgın Hanım' dan ayrıca. Caner Bey ile de görüştüğümüz baya iyi oldu yahu !

Perşembe, Kasım 15, 2007

Lazer Sıkan Kız

Bugün, her şeye benzeyen, çok değerli bir dostumla görüştüm resmen yıllar sonra, şaşırtıcı bir şekilde biz feysbuktan bulmadık birbirimizi, zaten ilkokul arkadaşı da değiliz herhalde bundan olsa gerek. Neyse bahsettiğim değerli dostum Yasemin Hanım, lisemizin gençleri tarafından Fiyona' ya (şırekin hanımı), ultraaslanın aslanına, elektrik prizine ve Mesut Yılmaz' a benzetilmiş tarih boyunca. Halbuki ben kendisini güçlü şekilde Angelina Joulie' ye benzetirdim, nasip işte, elalemin ağzı torba değil ki büzesin. Büzük dudaklı elaleme de karşıyım ayrıca.

Neyse Egecan Bey ile beraber, önce Yasemin Hanım' ı Üsküdar Adliyesi' ne bir götürdük, İstanbul' u gezdirmeye burdan başladık ki hukuk devleti olduğumuzu attığı her adımda hatırlasın, bunun ardından Kadıköy üzerinden (başka yerden giden varsa el sallasın) Moda' ya gittik. Yazdan kalma bir gün ya da Çölde Çay filmi gibiydi hava mübarek, güneş battı hâlâ ılık, rüzgar da var manzara şahane yani. Hele bir de mis gibi bir sohbet varsa.

Egecan Bey ile de zaten uzun zamandır böyle beraber vakit geçiremiyorduk, iki değerli dostumu da bu platformda buluşturmaktan gurur duyuyorum. Vallahi sevgi pıtırcığı gibi oldum bu bayanı görünce bugün, sonra düşündüm biz lise bire geçince bu gençlerin hazırlığa gelişini. Sonra komşu olduğumuzu öğrenip parkta buluşmalarımızı (ikimizin evleri de parka bakıyordu bildiğin çocuk parkı) hey gidi o parkta ne vidyolar çektik şaka maka. Sonra bir de birbirimizin camlarına geceleri lazer sıkardık hey gidi heeeey !Diyeceğim o ki Yasemin Hanım kızım, rica ediyorum yine gel, hep gel hatta yerleşmeye gel, tatile gelme, komple gel dükkan senin, hatta gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri. Yasemin Hanım !

Pazartesi, Kasım 12, 2007

Cesur Motorculara İthafen

Sabah deniz seferlerinin iptalini bile bile indim Üsküdar' a, biliyordum ki kahraman motorcular asla iptal etmez işlerini, insanların işleri de aksamaz sayelerinde, yanılmamıştım. Gözümün önünden kepenkleri kapalı iskeleler geçiyordu, Eminönü, Karaköy, Haliç, Beşiktaş ve her kepengin önünde endişeli bekleyen yüzlerce yüz (lerce yüz), akşama kadar beklediler kanımca. Motor iskelesinin önü de kalabalıktan kudurmuş, insanlar ne yapacağını şaşırmış, o kalabalığı aşasıya Kabataş' ı kaçırdık tabi, bekledik. Arkamda biriken kalabalık yüzünden sürekli denize yaklaşsam da ben düşmeden motor geldi, en kalabalık Üsküdar - Kabataş seferlerinden birini yaptı. Deniz zaten çoşkun (sabah sabah) bir de(li) rüzgar da var. Neyse batmadan vardık karşı kıyıya ama, kenardan yürürken, patlayan dalgaların getirdiği suların içinden ayaklarımı kurtaramadım yazık. Durak da bomboş, deniz otobüsü yok ki Kabataş kalabalık olsun.Neyse okul, sınav, sıkal, bunal derken (neyse ki arada Erdinç Bey, Egecan Bey, Naz Hanım ve Ilgın Hanım ve daha nicelerini gördüm) vakit beşe yaklaştı, girdik koro çalışmamızı da yaptık, bu sefer pek rahat hissettim kendimi nedense artık.

Beklediğimden çok daha çabuk döndüm eve neticede yemeğin ardından güzel bir telefon görüşmesi yaptık Emir Efendi ile, ne zamandır beklediğimiz bir haber ulaştı elimize, istersin istersin yapacak iş çıkmaz, bir anda zaten işin varken bir milyon tanesi daha çıkar kafana. Bizimki de o hesap. Yoğun bir haftasonu bekliyor hepimizi.Bu fotoğrafı Batu Bey çekmiş derste, eskiden de öküz gibi ders dinlerdim hatta arşivlerde bunla alakalı bir fotoğraf da olacak liseden, ama bu sefer daha üstün bir şey yapmışım ve Monalisa' yı kıskandıracak nitelikte ders dinlemişim. Rica ederim yüzümün sağ ve sol parçalarını teker teker kapayım inceleyin. Monalisa' dan bir adım ötedeyim gençler, tehey ve Batu Bey, Leonardo gibisin maşallah. Maşallah her anlamda !

Pazar, Kasım 11, 2007

Sanat Tarihi Hakkında Çıkarımlarım

Sanırım hocanın pek düzenli bir ders planı yokmuş, ders notlarından -gerek kendimin gerek de değerli ve yardımsever bir arkadaşımın- çıkardığım sonuç budur, sürekli şurdan buraya atlamışız. Ama hoca tarz bir bayan bence, nedense kendisinde tam bir İTÜ mezunu ya da İTÜ hocası tipi görüyorum. Ayrıca yer yer çok komik şeyler yapıyor kimse gülmüyor, ben de kendi kendime gülüyorum.

Neymiş tarihçi dediğimiz insanlar önce yazılı dökümanlara, sonra yapılara ya da kap kacağa artık her neyse konu ona bakarmış, halbuki sanat tarihçisi için bu durum tam tersiymiş. Adam da tam terziymiş ha.Yahut misal tanrı ve tanrıça heykelleri Yunanlar için bir estetik değer taşımazken vaktiyle, şimdi British Museum' da ne kadar da estetikler değil mi.

Her yerine hızlıca yazarken sürekli ehr yazıyorum ve sonradan kendimi alman hissediyorum.

Ne yazık ki kanun gün geçtikçe popülerleşiyor, bizim Emir Bey orkestramız patlama yapmadan önce dua edelim de klarnet ve hüsnü popülerliğine ulaşmasın, bir anlamımız karizmamız olsun değil mi yahu.

Rönesansı anlatırken Ninja Kaplumbağlar diyen lise tarih hocalarımızdan Gündüz Hoca' ya burdan sevgiler saygılar. Bir de ikonoloji var. Sembolik anlam ile alakalı bir şey bu da.Flying buttress olsun rib vault olsun ne bileyim bir pointed arch olsun bunlar hep mühim şeyler, yine aklıma geldi geçen derste devlet kanalını eleştiren hocaya kızdım, eleştirisi çok doğruydu aslında bizim paramızla bizim istemediğimiz şeyler yapıyorlar şeklinde ama yanlış örnek verdi ne yazık.

Vasari deyince hemen ilk sanat tarihi kitabını görüyoruz 14. yüzyılda. Lives of artist. Bir de Dührer diye bir adam var, yanlış anlamadıysam bugün avrupa hâlâ Türklerden genel olarak nefret ediyorsa bunun bir sebebi de bu adamın İncil' deki pagan figürlerini Osmanlılar ile değiştirmesindendir.

Belli başlı sanat tarihçileri kimlerdir diye sorsak peki ne diyeceksiniz ? Kronolojik olarak şunları demelisiniz : Vasari, Winckelmann, Burckhard, Wölfflin, Focillon, Panovsky, Pevsner, Hauser, Gambrich. Almansan, bir de Marxist ya da hümanistsen ve 1900' lü yılların başında ya da daha o yıllara gelmek üzereyken doğmuşsan, eminim (inanıyorsan şayet) Tanrı' ya şöyle yakarırsın : Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın !

Mağara resimlerini incelerken, böyle uzun ince kafalarında tüy tüy bir şeyler olan insan çizimleri vardı, hoca da bunlar için stylized demişti ben de dediydim ki, peki ya hocam hakkaten o devrin insanları böyleyse, kafalarına kızılderili gibi başlık takıyorlarsa ve kendilerine takma kuyruklar yapıyorlarsa? O da demişti ki giyim konusunda belki haklısın ama bu kadar gerçekçi hayvan figürleri çizen insanların bu kadar beceriksizce insan çizmeleri mantıksız. Çok havalısınız hocam diyecektim demedim neyse.Bir de böyle dev kayalar koymuşlar bu eski insanlar bazı yerlere. Bunun amacı için de deniliyor ki işte yer belirlemek için kullanılıyor olabilir. Adam sırf şu kayayı görüyon mu, onu geçince sola dön dümdüz devam edeceksin, bizim mağarayı görcen demek için mi hakkaten 300 ton ağırlığındaki kayayı taşımış. Kendi beynimdeki bu şiveli konuşan kısma uyuz oluyorum bazen.

Ah bir de stonage var ki hakikaten karizmatik bir olgu, çizimine baktık eskiden daha da karizmatikmiş, hey gidi sıton hey dedik sonra da. Yarın sınav var sizin de anlayacağınız üzere, aslında daha garibi öbür gün de sınav var, sonraki hafta da sınav var üstelik bir de paper var. Üstelik paper için sanırım sağlam bir okuma da var. Hey hey !

Aynı gün bir insana 559c ya da 43r kadar rastlayabileceğiniz tek adres bizim okuldur. Bunun yanısıra köpekten korkmam kepekten korktuğum kadar.

Bir de eskiden ne güzel bir ton fotoğraf koyarmışım ve de çekermişim, bir konuda fotoğrafım lazım oldu da bilok arşivimi gezerken bu gerçekle yüzleştim. Yine koyacağım arkadaş buna karar verdim akabinde. Cumartesi günü bize katılan Naz Hanım' ın makinesinden, değerli dostum Emir Efendi ve sürpriz konuk Çağrı Bey' in, bir de benim çok özel pozlarımızla başlayalım o zaman bu koyma işine haydi.