Perşembe, Aralık 28, 2006

Buluşmada Son Nokta =)

"Mütemadiyen" takdir ettiğimiz insan Deryik Hanım' a ithafen :Blogger buluşmasında son noktayı gerçekleştirdik bugün taa Den Haag (Hollanda) dan blogger getirttik. İstanbul ya da Türkiye bize yetmez oldu hemen yurt dışından blogger bulduk. Olayın aslı tabi ki de böyle değil. Tatil için Ankara' ya gelen Deryik Hanım, İstanbul' a da gelme kararı alıp gelmişken de -çok sağolsun- şu gençleri bir tanıma lütfûnda bulunuyor. Dün akşam Deryik Hanım' dan gelen bilgi ve talimatların ardından hemen yoğun bir telefon trafiği kurup istek blogger servisi yaptım. Neticede bugün öğlen 12.00 gibi hazırlıklar tamamdı ve konuklar gelmeye başlamıştı.
Evvelden Merve Hanım vardı, o da yarın gidecek Antalya' ya. Ama sayılı gün çabuk geçer. Sonra Emir Bey geldi, birşeyler yemek üzere oturmuştuk ki bir telefon ve Deryik Hanım. O kadar heyecanlıydım ki zaten dünden beri akşam haberi aldıktan sonra hemen Dilara Hanım' ı arayıp bir kaç soru sordum ve durumu izah ettim. Sonra Merve Hanım' la konuşurken yahu süper değil mi deyip durdum. Neyse bugün resmen hazırlanıp falan çıktım evden çeki düzen verdim kendime. Ah çok tatlı bir insan kendisi. Hemen ardından Dilara Hanım da geldi ben o sırada yemek yiyordum onlar bir miktar konuştular, sonra bir miktar daha hep beraber konuştuk
Ardından tam kalksak ama nereye gitsek diye düşünüyorduk, evvelden yolda karşılaştığımız Kumru Hanım geldi arkadaşıyla. Sonra ayaklandık biz giyinmeye falan başladık hepimiz çok kuul duk o yüzden kalın kalın giyinmiştik. Tam çıkacakken Tuhaffiye Hanım da geldi. Neticede çıktık hedefi belirledik ve oraya doğru ilerlemeye başladık. Ben ve Deryik Hanım biraz önden Merve Hanım, Emir Bey, Dilara Hanım, Tuhaffiye Hanım, Kumru Hanım ve arkadaşı da bir miktar arkadan geldiler. Sonra girdik içeri oturduk. Müziği falan kıstırdık. Konuk mühim ne diyorsa duymak lazım.
Sonra çok hoş şekilde sohbet ettik. Hımm sen / siz uf! Ne desem polemiğine girdim kendimle. Sonra baktım olacak gibi değil hitab etmeden konuşmaya başladım. Deryik Hanım anlattı, Dilara Hanım anlattı arada biz de dinlemekle kalmadık eşlik ettik güldük eğlendik. Hayatımda gördüğüm en mükemmel koşan insan canlandırmasını yaptı Deryik Hanım! O kadar eğlenemezdim Emir Bey de hemen farketmiş yetenek avcısı yönümüz kabardı neyse İstanbul' a döndüğü zaman filmlerimizden birisi için teklif götüreceğiz. Gerçekten mükemmel bir koşma hareketi yahu. Ondan sonra bir bardak altlığı yakalama hareketi de öğretti bize kendisi. O gittikten sonra biz denedik =) Üstteki fotoğraftan da göründüğü üzere gerçekten takdire şayan bir profili var kendisinin.
Artık vakitler ilerlemiş bize ayrılan sürenin yavaş yavaş sonuna gelmiştik. Dilara Hanım ile Deryik Hanım kalktılar ve "En İstanbul Şey" olan vapura binmek üzere Tünel' e doğru yola koyuldular. Biz de Merve Hanım ile refakatçileri olmaya gönüllü olduk. Yolda bir miktar daha sohbete devam ettik Deryik Hanım' ın beresi ile Dilara Hanım' ın saçları müthiş bir uyum içerisindeydi. Bu arada sürekli fotoğraflar çekmeye çalıştım durdum ben de. Sonra baktım pek bir şeye benzemiyorlar hemen kesip biçip az daha adam ettim onları.
Her güzel günün tabi bir sonu vardır muhakkak. Deryik Hanım' a hâlâ içten içe şaşırıyorum buraya gelip de bizim gibi bir grup zibidiye vakit ayırdığı için. Üstelik nasıl mutlu oldum kendisiyle tanıştığım için bilemezsiniz. Örnek alınası bir insan kendisi ne de olsa! Umarım kendisini de sıkmamışızdır. E ortamda kendinden başka 5 blogger daha (Dilara Hanım, Emir Bey, Tuhaffiye Hanım, Kumru Hanım ve ben) olunca hepsi de bıdı bıdı konuşunca sıkılabilir insan. Tünel' in önünde zorla bir fotoğraf daha çekmeyi başardım gördüğünüz gibi Deryik Hanım sevinmişken Dilara Hanım şaşırmış ve de uçuşmuş.Neticede Dilara Hanım ve Deryik Hanım Kadıköy' e doğru yol almışlar ve muhtemelen bir kaç saat daha beraber olmuşlardır. Bu esnada tahminimce Deryik Hanım birden çok "mütemadiyen" demişken Dilara Hanım da "hömücük" ve "bödö" demiştir. Tekrar sonuç olarak Deryik Hanım' a çok teşekkür ediyorum bize vakit ayırdığı için. Dilara Hanım' a da tabi. O da çok yoğundu çook.

Diğer notlar :
* Pınar Hanım "carpe diem" i "arbede mi yapayım" diye anlayarak beni benden aldı!
* Dün de Egecan Bey televizyonda Museum Müze yazısını önündeki askerin bir kısmını kapatması üzerine Musevi Müseum diye okudu.
* Yine dün otobüste hani 4 koltuk olur ya önde ikişerli yüzyüze bakar. Orda çapraz oturan iki genç arkadaş ve birinin yanındaki amca arasında şöyle bir olay yaşandı. Gençler bir konuda çok eğlenip bir kaç dakika güldüler. Sonra da amca yahu siz gülünce ben de gülüyorum diye koptu sonra otobüsün ön kısmı komple karnını yumruklayarak güldü.
* (Hayal kurdum) Otobüse binip arka tarafa doğru ilerledim. Uyuklayan genç bir bayanın yanına oturdum, empiüç çalarımdan müzik dinliyorum tek kulaklıkla dinlediğim için de sesi hep açık ister istemez yanımdakiler de duyuyor müziği. Şebnem Ferah çıktı en sevdiğim şarkısıyla Deli Kızım Uyan diyerek, şarkının sonuna doğru duruma hakim uyuklayan bayan, "lan iki dakka uyutmadınız bi ne var uyandım işte" diye bana çıkıştı. (Gerçekten olsa sonsuza dek gülerdim düşüncesi bile yetti)
* Bu arada Deryik Hanım' ın linki de tanıştığımız için kategori atlayıp bizim gençlerin arasına girdi.
* Kumru Hanım' a da kızdım çünkü beni beklemeden gitmişti! Zaten pek sevmiyor beni herhal :)
* Merve Hanım da çabuk gitse çabuk dönse su döksek de arkasından.
* Merve Hanım, Emir Bey, Deryik Hanım, Dilara Hanım, Kumru Hanım, Tuhaffiye Hanım, Buket Hanım, Pınar Hanım, Gülnaz Hanım, Yasin Bey, Günsu Hanım, Erdinç Bey, Özdemir Bey bugün görüştüklerimiz. Bir ortamda 3 gü fazla! Ahahza! Pınar Hanım anlıyor bir beni çok zekiyiz biz!

Pazar, Aralık 24, 2006

250

Düzenleme (Edit) : Sabah koyamadığım şarkıyı Caner Bey' in yardımıma yetişmesi üzerine mp3 e çevirip koyabildim. Dinleyin bakalım sevecek misiniz? Ben çok çok severim : Küçük Kız.Sabahtan özendim Egecan Bey' e Dilara Hanım' a hem de içimde bir sevilmeme korkusuyla gittim berbere kestirdim saçlarımı. Allah' ım yahu neden enseyi normalden 3 kat uzun bırakırsın ki hem de en başta ısrarla her yanı eşit olacak demişken. Neyse onu hallettirdik bu sefer ön taraflarda kaos çıkardı ya neyse gençtir, heveslidir diyip kalktım ses etmeden. Nasipse akşama da Yasin Bey' e özenip 'sakallarımı' keseceğim.Küçükken biz dayanıklılık testi yapardık. Ben, ağabey bir de üçüncü, deniz kenarında akşamüzerleri yapardık bunu. Dalganın patladığı noktayı belirler sonra bir kaç dalga daha izler ve ortalama bir dalga patlama noktası tesbit ederdik. Sonra tam o noktaya gider bağdaş kurup otururduk ve tüm cesaretle kaçmadan gelen dalgayı beklerdik. Dalganın patlamasıyla genelde bir takla atıp neresi dip neresi yüzey kavramını kaybeder ve panikle çırpınıp kıyıya vururduk tabi o esnada her yanımız kum ve taşlardan çizilir ama deli gibi keyif aldığımız bu işi sonsuza kadar yapardık. Lara' nın denizi akşamları dalgalı olur ve dalgalı deniz şayet kumlu sahille birleşirse su böyle mavi değil de kahverengiye yakın ve bulanık olur ama pislikten değil kumdan. Ne zaman oraya gitsek hep bunu yapardık, bir de Lara, Konyaaltı' na oranla daha geç derinleşir ve ayakların taşlar yerine kuma bastığı için acımaz ya işte ben daha bir severdim orayı bu yüzden. TRT Kampı' nın bayrakları vardı cankurtaran kulelerinin yanında onlar 12-15 arası gibi kırmızı olur o saatler dışında yeşil olurdu, o saatlerde girmek tehlikeliydi, o saatte uyunurdu, zaten deniz kenarı hafif eserdi de. Ama akşamüzeri rüzgar arttıkça dalgalar büyür, dayanmak zorlaşırdı, her şiddetli dalgada birkaç takla ve su altında bir miktar adrenalinli saniyeden sonra tekrar yüzeye çıkar gidip aynı yere otururduk, su altından yüzeye çıkan insanlar daha net duyarlar ya hemen işte o anki o herşeyi duyabilme yeteneği beni çok sevindirirdi. Su altında yastığın altındaki gibi duyardın halbuki yüzeyde herşey canlıydı, rüzgar da esiyorsa o da çınlatırdı kulağını. Çok güzeldi vallahi, dalgayla sökülüp sonra koşarak aynı yeri bulup oturmak ve bir dahaki dalgayla tekrar sökülmek. Dayanıklılık testi adını verdiğimiz iyi olmuş bu oyuna. Daha bir zekiymişiz herhalde gençken. Neden anlattım bunu bilmiyorum ama uzun yazacağım bugün.
Peki o zaman,
- Kara Murat kimin?
- Benim...
- Benim!
- Benim.Bir de yeni atlattık en uzun geceyi, onla ilgili aklıma bir ton şey geldi. En uzun gecede sürekli durup durup "Yav birader ne uzun geceymiş hakkaten geçmek bilmedi!" demek istedim ama sonra insanların beni anlamayacağını düşünüp vazgeçtim. Sanırım 14 saat kadar vardı uzunluğu. Bir şiir yazayım bari dedim. "Ne uzun gecemizdin sen Nebahat Abla" diye sonra baktım çalıntı olacak ayıp da olacak. İnsan bu sürede neler yapmaz ki? İki orta zorlukta bilgisayar oyunu bitirir, 60' a yakın şarkı çıkarır, çocuk yapar büyütür, ders çalışıp mezun olur, ya da uyur. Ben biraz uyudum sanırım ama bakmayın aslında çok işler başarırdım da... Ben en uzun gecenin sonraki gündüzü çok ahmaktım yalnız bunu kabul edelim demek en kısa günlerden birisi bana pek yaramıyormuş.Alıntı yapıyorum:
"Geceyi uykusuz geçirdi, fakat bu yorgunluk gözlerini kapamıştı. Şimdi o kapalı gözleriyle ufukta, parlak ülküsünün gerçekleşmek üzere olduğunu görüyordu. Bu acı dolu ve işkence hayatından sonra, herkes ve herkesle beraber kendisi de sakinlik ve huzura varıyordu. Ruhu bir süngerin suları çekmesi tarzından bu yeni doğan alemde büyük büyük mutluluklarının müjdecisi olan ilk gerçeklere dokunuyordu. Artık her ne şekilde olursa olsun öldürmek yoktu; kimse ile kavga yoktu; kimsenin karısına göz dikmek yoktu; kendi karısına bağlılıktan ayrılmak yoktu; göze göz, dişe diş kuralı yerine, daima acımak ve daima daima affetmek vardı; düşmanlarına da düşmanlık yerine dostluk ve sevgi duyulacaktı. Bu düşüncelerle bu günden itibaren hayatının bu birinci kitabını kapamıştı; ertesi günden itibaren geniş, derin, yüksek duygularla dönüp yeni bir hayata girecekti..."Ömrümü yedim bir ses dosyası uzantısı değiştirici program bulayım diye elimdekilerin süresi bitmiş çok da sevdiğim bir şarkı kaydetmiştim ama nasip değilmiş demek şimdi 22 mb lık şarkıyı da koymanın alemi yok wav haliyle gün gelir mp3 yapacak bir program bulursam o zaman ancak. Lakin Yasin Bey' im bir şarkı tavsiye etti ve dinledim bunları yazmadan önce beni alıp götürdü satamadan getirdi çok güzel çok hoş bir yorum çoook. Şarkı zaten eskilerden ve güzel. Dinleyin siz de olur mu? Anouk - Losing my religion.Bir kahve istemiştim ve her takdir ettiğim mekandaki gibi yanında suyla beraber getirdiler, lakin yanında başka bir şey daha vardı, likör olduğu üzerinde anlaştık ve koklayıp bademli olduğunu da bulduk, ilk getirirken çözseydim olayı "Onu götürün lütfen gerek yok!" diye kestirip atardım. Görünüşü san' atsal oldu amma-ve-lâkin.

Perşembe, Aralık 21, 2006

Smack

Bu adamlar dünyaca ünlü Smack grubunun üyeleri. Yoksa siz daha onları tanımıyor musunuz? O zaman yarın taşoda konserine gelmeniz gerek ki göresiniz onları. Canlı performansları yarın 17.00' de muhtemelen superdormum yanındaki bişi bişi kültür merkezinde. Sadece konsere gelmeyeceksiniz hem onları hem beni görüp hasret gidereceksiniz ya da tanışacak kaynaşacaksınız eminim, konser de ücretsiz galiba tam emin değilim ama. Ne şekil çalacaklar bilmiyorum lakin güvenim tam zaten her halükarda eskiye dayanan bağlarımız bize konser süpermiş gibi hissettirecektir. Cuma - 17.00 - B.U. Superdorm yanı kültür merkezi.

Pazar, Aralık 17, 2006

Kuul Adam Çok Giyer

Kalın giyinirim tavrım bu hatta tarzım bu, ov yeee çok da havalıyım, kimi gençler bana kardan adam yahut eski mo dese de -tamam kabul ediyorum kardan adam demediler deselerdi de mantıksız gelir gülerlerdi- ben hâlâ en az 3 kat giyerim. Misal bugün evden çıkarken ki oldukça da 14.00 gibi bir öğlen çıktım ve 18.30 gibi döndüm içime en sağda görüğünüz pair-a-dice Las Vegas uzun kollu sivitimi giydim sonra üstüne soldan ikinci olan yün boyunlu kazağımı giydim sonra da sağdan ikinci olan yakalı uzun kollu ve kırmızı beyaz lacivert çizgili genç kıyafetimi giydim en üste de şimdi soğuktur hava diyip yün hırka aldım soldaki kırmızı. Altına kadife pantolon ve yün çorap birlikteliği yaptım. Sizce çok mu? Yok adamım ben böyle severim tarzım bu benim de. Tamam belki üstümden çıkanlarla sıradan 3 kişi giyinebilirdi ama onların da ikisi baksırla gezmek zorunda kalırdı. Ahahahahahahaha :)

Cumartesi, Aralık 16, 2006

Durbo Tizel

Ekleme : Doğru olmasını çok çok istediğim duyum. Pentagram 3 gitarlı olarak kadrosunu toplamış yani inanılmaz ama Demir Demirkan, Metin Türkcan ve Hakan aynı sahnede! 4 Şubat' taki konser ne olur gerçek olsun ne oluuuuuuur!!

Evvelki akşam dinlediğim Beynim Zonkluyor parçası (Umur Bey sağolsun) ne zamandır dinlediğim en iyi şarkıydı. Dinlemeyeli de 2 yıl olmuştu neredeyse. Sabah da yola çıkarken yanıma volkmenimi alayım da biraz daha Bulutsuzluk Özlemi dinleyeyim dedim. İnsanların iç cebinizden kocaman volkmeni çıkarıp kasedin yüzünü değiştirirken verdikleri tepkiyi ve girdikleri şaşkınlığı görmeniz lazım. Neyse Yaşamaya Mecbursun adlı konser albümüydü yanıma aldığım. Bu albüm düşünmeme sebep oldu kaç tane albüm vardır ki tüm şarkılarıyla beğendiğim diye. Anlayacağınız üzere birisi budur. Yani Bulutsuzluk Özlemi - Yaşamaya Mecbursun, bu albümde Akın Eldes müthiş bir şekilde etkilidir fikrimce şarkılara apayrı bir tat vermiştir. Tepedeki Çimenlik, Ceza Evinde Bayram Görüşmesi, Güneye Giderken, Güneşimden Kaç ve Sözlerimi Geri Alamam gibi efsaneleşmiş şarkıları da bulursunuz bu albümde. Yani benim çok beğendiğim şarkılardır bunlar bana göre efsaneleşmiştir. Ondan sonra başka başka diye düşünürken aklıma Mavi Sakal - Kan Kokusu albümü geldi. Bu albümde de bir tane ay şu şarkıyı geçeyim diyeceğim şarkı olmadığı gibi hepsini çok çok beğenerek dinlerim. Gönlümde, Ne Kadar, Ben Nerdeyim, Kan Kokusu, İki Yol şu an aklıma gelenlerden. Az daha düşündüm sonra ve aklıma çat diyerekten Pentagram - Anatolia albümü geldi ki bu diğer saydığım ikisinin de üstündedir fikrimce. Her şarkısı efsane olduğu için şimdi saymaya gerek duymadım. Ben bir de Feridun Düzağaç - Uzun Uzun Feridun Düzağaç albümünü çok severim ki bu albüm 2 kasetlik / cd liktir. Ona rağmen hiç falso yoktur. Şimdilik dörtte bırakalım bu aklıma gelenleri. Hatta size bir güzellik yapıp 4 albümden de bir parça koymaya çalışayım.


Şarkıların dışında otobüste gidiş gelişte kafam yoğun çalıştı bugün. Şimdi ilk olayımız gidişte otobüse binince yanına oturduğum bayanla ilgili. Şiddetli bir şekilde bu bayanı bir yerden tanıdığımı hissedip de ayıp olmasın diye dönüp yüzüne bakamadım bir koca yolculuk boyunca, acaba kimdi acaba gerçekten tanıdık mıydı diye hâlâ aklımda bazı sorular var. Neyse dönüşte ise Beşiktaş' tan binen 2 bayan vardı. Birisini tanıdığıma %100 eminim ama nerden tanıdığımı bir türlü hatırlayamadım. Lakin bu bayanı görür görmez aklıma kocaman bir Egecan Bey imgesi geldi, kuvvetle muhtemel Egecan Bey' in arkadaşıydı kendisi. Sonra acaba dedim gidip sorsam mı siz Egecan Bey' in arkadaşı mısınız diye düşündüm sonra da dedim ki yok yahu ayıp olur ve bir miktar maganda olur lakin sonuç olarak farkettim ki yol bitip ineceğim yere geldiğimde bu düşünce süresinin tamamını -istemeden- bahsi geçen bayana bakarak geçirmişim. Fena derecede ayıp oldu hatta sapık oldu sanırım. Neyse Egecan Bey' e izah ederim çözeriz olayı.

NOT : Tüm şarkılar bahsi geçen albümlerden seçilmiştir. Yousendit adlı site ahmak olmasaydı sizi şarkılara boğacaktım ama nasip değilmiş.

Cuma, Aralık 15, 2006

Dışavurgunluksal Akım

Ben de bir şiir yazdım Emir Bey' e itafen lakin onla ilgili değil kimseyle ilgisiz.




Sadece okumakla kalmayın tanıyın, yorumlayın, edebiyatın derinliklerini yakalayın, yarattığı yeni akıma siz de birşeyler katın. Bu arada sonunda Onor Bumbum' u dinledim. 6 şarkısı da çok kaliteli çok hoş, Emir Bey' in dediği kadar var. Sıkılmadan binlerce dinlenir. Linklerime ekledim kendisini siz de dinleyin. Buraya tıklasanız da olur bu seferlik.

Perşembe, Aralık 14, 2006

Sır

Kadim dostum Emir Bey, diğer her alanda olduğu gibi bu alanda da fırtınalar koparacağa benziyor! Yepyeni ve bir o kadar yaratıcı fikirleriyle girdiği şu blog camiasına kimbilir daha ne yenilikler yeni fikirler getirecektir. Blogunun tabanı daha gelişme aşamasında olsa da yazıları içerik açısından hat safhada değerlidir. Beni tanımak için tanımanız gereken insanlardan biridir. Kesinlikle okumalısınız.

Lazım Böyle Şeyler

Tam çıkmak üzereyken bir daha yakaladık Buket Hanım' ı ve dedik ki ayna fotoğrafı olmazsa olur mu hiç? Olmazdı tabi ve çektik 2 tane, ilkini sildik bunda da Emir Bey (ben değil diğeri) güzel çıkmadığını iddia ettiği için kendisini kesmek zorunda kaldık. E tabi Buket Hanım bizi görmezden gelemezdi, yanımızdan öylece geçip gidemezdi bu poz da bac*ımız oldu geçmesi için.
Bir diğer şeker insanımız İdil Hanım, kendisi bugün manzarada beni pek güzel karşılamıştır o yüzden pek sevmişimdir kendisini. Bugünkü yolculuğumuzda görüldüğü üzre kendisi de yanımızdaydı, çok severiz kendisini hazırlıktan beri. Kadıköy' de karşılaşırız kendisiyle arada sanki okulda hiç karşılaşmıyoruz ya.
Kendisi de Kadıköy' de sık gördüğümüz simalardan değildir lakin bugün Tuhaffiye Hanım' ın sayesinde o da bir Kadıköy' lü olmuş bu atmosferi yaşamıştır. Üstelik keyfi de yerinde olduğu için de bizi de eğlendirmiş / şenlendirmiştir. Pusmak kelimesini bilmesiyle bana gün içinde destek olmuş çemkürmek kelimesi konusunda da bizi daha çok aydınlatmıştır.
Abi bir tane de yakından çek yüzü falan belli olsun denilmesi üzerine çekmişimdir bu pozu da. Sonsuza kadar fotoğraf çeken insan olabiliyorum gördüğünüz üzere. Koltuklar dehşet rahattı.
Safi burun çıksam da saçlarım pek bir nahoş çıksa da yanımda Emir Bey olduktan sonra bunlar bana vız gelir tırıs gider. Aynı kelimelere takılıp aynı yerlerde kopmuşuzdur yeryer. Size kendisiyle ilgili bir sır da vereceğim çok yakında buna hazır olun. Cumartesi akşamı da nasipse Emir Bey' lere gitmek gibi bir planım var bakalım hayırlısı.
Bu poz hafta içinden fotoğraflardaki arkadaşlar soldan sağa ben, Angelina Hanım ve Aşot Bey. Peki neden bu kadar 32 diş gülüyoruz yani çok mu komik durum? Yok hayır da gülelim dedik güldük. Hesap mı vereceğiz bir de? Çarşamba günleri de bu gençlerle buluşmak yavaş yavaş ritüelleşiyor ama bu tabiki üzücü bir şey değil aksine keyifli ve de eğlenceli.
Arka Oda - Kadıköy
Egecan Bey' im de bizleydi bugün Allah' ım sanırım dünyanın en maceralı çocukluklarından birisini yaşamış kendisi, her an aksiyon her an heyecan her an bir zibidilik. Ama sonuç gördüğünüz gibi mükemmel bir insan demek neymiş? Çocukken zıpçıktı olmak iyi bir şeymiş.
Kendisini tanımadan beni de tam olarak tanıyamayacağınız insanlardan birisidir bu Emir Bey de, ki bir diğeri de Orçun Bey' dir bunların. Müthiş fikirlerimiz var bunları tabiki kullanacağız üstelik belli aralıklarla ev eğlenceleri -homeparty- de yapmayı düşünüyoruz. Katılımlar ücretsiz olup girebilecek insalar direkt olarak tiplerine bakılarak seçilecektir.

* Bac : Eskiden yollardan köprülerden geçildiği zaman verilen vergi / ücret.

Günün diğer notları :
-Sabah motor iskelesinin önünde liseden -alt dönem- Özge Hanım' la karşılaştım kendisiyle görüşmeyeli çok oluyordu sevindim, üstelik bizim tarafta oturuyormuş takdir ettim.
-Otobüsün ardından liseden Özge Hanım' la -bizim sezon- karşılaştım. Onu da görmeyeli baya oluyordu işin garibi.
-Sonrasında Emir Bey ile beraber ve Yasin Bey ile Bahar Hanım' la oturduk bir miktar. Onunla da görüşmemiştik görüşmüş olduk. Özlemişiz. Kro dedi bana. Ben de kroluk suçsa suçluyuz hepimiz dedim vurdum ensesine.
-Tüm çabalarıma rağmen bu bir bloger buluşması olmadı. Ahahaha !

Pazar, Aralık 10, 2006

Sunum

Advance English dersimden sunum yapacağım için bir kaç siteye bakıyorum sabahtan beri, sanırım klasik gitarı tanıtacağım sunumda bu yüzden işte vikipedi, ekşi sözlük, yutub gibi bir çok siteyi gezdim. Yahu millet neler yapıyor maşallah dedim ki yutubda müthiş bir şey e denk geldim. Üstelik dün grup çalışması da yaptık uzun zamanların ardından tam kadro olarak. Hem de ilk kez istediğim bir türde şarkı olarak Rüzgar' ı çalıştık. Sonra da Yol' a baktık. İkiside baya hoş oldu. Ama tabi Rüzgar' da gerek Caner Bey gerek Emir Bey sıkıldılar gözümden kaçmadı değil. Neyse yinede hiç yoktan iyidir demek lazım. Provayı Sound Music Center' da Kadıköy' de yaptık ve güzel stüdyo nasıl oluyormuş gördük tekrar. Çıkışta da yarım saat oturduk Olcay Efendi' yi gördüm bin yıldır ilk kez. Çalışmadaki arkadaşlara teşekkür ediyorum beni kırmadıkları için. Grubumuzda Umur Bey var artık, umarım o da kısa zamanda bize uyum sağlar, sanırım o da eğlenmiştir bu haftaki çalışmada, özellikle Emir Efendi' nin şiir kısmında. Bu arada rica ediyorum şu Pentagram konseri haberi yalan çıkmasın ve ben 4 Şubat tarihinde Antalya' da değil İstanbul' da olabileyim. İstanbul' u yazmaktaki amacım -üniversite sınavında- Pentagram konserine gidebilmekti yahu!

NOT : Emre Bey Paşa (ağabey olan) akşam 20.00 de CNN Türk' de Hukuk tartışmış.

Cumartesi, Aralık 09, 2006

Güzel Günlerin Ardından

Aman tanrım, fotoğrafları koyunca hatırladım yazacak çok şey var sanırım ama çok uzun da yazınca bir garip oluyor, neyse başlayalım bakalım. Ah sağlıklı dişler huzurlu gülüşler mankenimiz Merve Hanım, zorunan çekilmiş bir fotoğraf, hayır zaten hastayım her yanlarım ağrıyor bir de neden uğraştırıyorsunuz ki bu garibanı yok ben poz vermem yok çekme falan gibi laflarla değil mi? Neyse illa ki çektim. Kadıköy çok güzel yer bu arada, her açıdan Yasin Bey' in de tespit ettiği gibi Taksim' den daha klas, kafeleri olsun stüdyoları olsun. Merve Hanım' la beraber Kadıköy' de pek güzel oluyormuş ama gerçi neresi olsa farketmez.
Bu resimdeki rapçi arkadaşımız Berat Hanım. Kendisi dün akşam uzun uğraşlarımızdan sonra bizim evimize geldi, annem ve ağabeyimle tanıştı, beraber yemek yedik, sohbet ettik, bilgisayar kurcaladık, müzikten konuştuk, yani neticede evimizi şenlendirdi. Kendisi çok sevdiğim üstelik her yönüyle çok da takdir ettiğim bir insandır, önceden de bahsetmiştim sanırım bu kelimeden ama benim fikrimce dolu insandır ve ya örnek insanlardandır. Arayı açmadan tekrar görüşmek dileklerimizle.
Kendisiyle evde fotoğraf çektirmeyi unuttuğumuz için gecenin 23.00 ünde Kadıköy' ün iğrenç ve güvensiz Rıhtım kısmındaki Hakiki Koç Turizm işletmesinin dükkanında bir kaç poz çekebildik. Ne yazık ki beyaz / mavi nasıl derseniz öyle bir mutsuz ışık vardı lakin amaçlarımız bir olduktan sonra acımadık çektik fotoğraflarımızı.
Bir kaç tane başarısız fotoğraf girişiminin ardından -ki hepsinin başarısız olmasının nedeni benim fotojeniksiz olmamdı- en sonunda çekebildik fena değil diyebileceğimiz birşeyler. Şatıl da bizi heyecanlandırdı biraz 23.02 gibi geldi tahminen halbuki erken gelmsi lazımdı, ben de dönüşte sarı dolmuş rekorumu kırdım 2buçuk 3 dakikayla. Berat Hanım' a tekrar teşekkür ediyoruz kırmayıp geldiği için.
Hava sisliyken güneşi belirgin çekebiliyorum ama annemin de dediği gibi daha kıyıya yakınken ve vapur belli olmayacak şekilde çekersem, İstanbul' un siluetini de alabilirim ki güzel olur. Vapur yolculuğu güzel şey, Emre Bey' de oluyor yanımda genelde hatta geçen gün Erhan Bey bile vardı, bir Kabataş' tan boş otobüse binmek de ayrı bir güzel, hatta uyumak ya da kitap okumak.
Çokodamlaymış, kimi kandırıyorsunuz yahu? Hayır senelerdir yiyiroum böyle bir rezillikle de karşılaşmamıştım! Bari devamlı müşterinize yapmayın bunu yahu! Koskoca öğlen yemeği yerine bunu aldım ben -tabi bu durumda kuzey kantin de son ses çalan Murat Kekilli' nin kafamı karıştırması da çok etkili oldu- onun da malzemesinden çalmışlar!!!
Bizim gençler ve sosyalleşmenin hat safhada yaşandığı bi Danışman günü. Bakayım, Merve Hanım, Emir Bey, Emre Bey, İpeknaz Hanım, ismini hatırlayamadığım genç, Tuba Hanım, Gülnaz Hanım, Yasin Bey, Melis Hanım, Ezgi Hanım, Şıvgın Hanım, Sezen Hanım ki bunlar bir saat içinde denk geldiklerimiz, kimisi kasıtlı kimisi tesadüfen. Hayat hızlı akıyor yahu!
Of Allahım akıl fikir ver insanlara! Danışmanın girişindeki fiyt fiyuuuu ay lav yu nun dükkanından bir cam ilanı! Şimdilik bu kadar! Gelişmelerle bir başka bültende kem küm ıvır..

Çarşamba, Aralık 06, 2006

Aktarma Çılgınlığı / Hastayım

Benden size bir şarkı gelsin hasta hasta söyledim ama Tuhaffiye Hanım hastayken sesin daha güzel çıktığını iddia etti bakalım beğenilecek mi :


Geçen gün duraktan otobüse bineceğim, evim bu bindiğim durağa göre öyle bir noktada ki duraktan kalkan 3 otobüsün 2' sine binebiliyorum hatta ve hatta aylık akbil gibi güzel bir icat sayesinde direkt olarak karşıya geçenlere bile binebiliyorum. Neyse durağın çıkışındaki trafik ışığının oraya pusu kurdum yine kırmızı yandığı zaman o noktada birikenlerden birine bineceğim lakin bu sırada ilerden durağından ayrılıp ağır ağır ışığa gelen bir 500A gördüm, ben de ona doğru yürüdüm ve bindim ve saçmaladığımın farkında olduğumu bile bile genç ve komik duran şoföre "Kalkıyor musunuz hemen abi?" dedim, baktım adam kilitlenmiş şapşal bir sırıtışla yüzüme bakıyor, "Ha kalktınız mı?" dedim bir de bu arada da hâlâ ilerliyoruz. Sonunda adam kilitlenmekten kurutlup "İyising?" diye sordu bana ben de "Ahahah." diyerek arkaya doğru yuvarlandım. Bu arada bu akbil konusunun bahsi geçmişken bu konuyu genişletmeden duramayacağım, nasıl bir güzelliktir bu aylık akbil, nasıl bir güven verir insana? Sanki tüm şehri dolaşabilecek gibi hissedersiniz o demir düğmeli kartı avcunuzda hissettiğinizde ve yaşasın AKıllı BİLetler dersiniz içten içe. Sonra bir de sonsuza kadar aktarma yapma isteği belirir içinizde gideceğiniz yere direk tek araç olsa bile, ya da ne trafiği yahu vapurla geçerim diyebilmenin rahatlığını hissedersiniz ta içinizde. Lakin bazı amcalar teyzeler vardı -ki her otobüste arkanızda ya da yanınızda bulunurlar siz başlarda farketmezsiniz- sürekli bir aktarma heyecanı olur içlerinde gerçekten, onlara yol sorduğunuzda 5km lik yolu 3 ila 8 araç değiştirerek -ve bu esnada göya gezip mutlu olarak- kat edebilirsiniz. Böyle insan olabilmenin başında gelen 2 büyük şart köprü aktarması şekillerini ve köprülü kavşak aktarması şekillerini ezbere bilmek, finüküler, tünel, motor, sarı dolmuş gibi alternatiflerden haberdar olmaktır. Misal ben okulla ev arasında milyonlarca değişik şekilde yolculuk yapabilirim. En kısa olanı 125' tir tabi ama bu sene trafik -şayet böyle bir şey mümkünse- geçen seneye göre daha da artmış. O yüzden bazen 5 vesaite varan aktarmalar yapabilirim. Nasıl mı? Şöyle ilk geçen otobüsle Levent' e, oradan metroyla Taksim' e, oradan fünikülerle Kabataş' a, oradan motorla Üsküdar' a, oradan "Horhor Durağı" ndan hareketle Bağlarbaşı' na... Kulağa ne kadar inanılmaz gelse de bazen 2. yol 1. sinden kısa sürüyor. Neyse bu aktarma konusu sonsuza kadar gitmeden önce değinmek istediğim bir kaç nokta daha var, geçen akşamki rüyalarımın birinde sakallarım vardı, ama şuanki gibi sağda solda tek tük bireysel sakallanma şeklinden ziyade, her yere eşit dağılmış, hatta oldukça da güzel ve karizmatik görülen sakallardı bunlar. Rahmetli Mahmut amcamın sakallarına çok benziyordu. Yanaklarda da çıkarsa şayet bir gün direk yapacağım iş o şekilde sakal bırakmaktır. Bir de günlerdir aklımdan çıkmayan bir cümle var ki Ilgın Hanım, Merve Hanım ve ben okulda gezerken Ilgın Hanım sanki Merve Hanım okula ilk kez geliyormuş gibi, kendisi de tur rehberiymiş gibi herşeyi izah ederken, bak köprü, bak bina derken bir anda ne dese beğenirsiniz? Ağaçları göstererek "Bak yeşilin bir kaç tonu!" dedi, sonrasında o kadar çok güldüm ki Allah da Ilgın Hanım' ı güldürsün, kendisine uzun ömürler versin. Bu arada dün tekrar şunu iyice anladım ki şayet çok ağır bir yüküm yoksa bir daha okula arabayla gitmeyeceğim, resmen trafik çilesi yahu! Şimdi diyeceksiniz ki siz bu paşazade bu saatte evde ne arıyor da üşenmeden bu kadar yazı yazıyor? Şöyle ki efendim haftasonundan beri bir kırgınlığım, boğaz ağrım vardı, dün çok da sevimli geçen bir günün ardından, akşam eve döndüğümde, burun tıkanıklığım son raddesine varıp sinüsler yardımıyla baş ağrısını başlattı. Akşam da uyuyamadım bunun üzerine ve bir kaç pek başarılı geçmeyen istifrağ girişimimden sonra sabah zorla kalktım, çeyrek dilim ekmek yiyebildim. Ağabey sağolsun Üsküdar' a götürdü sağlık ocağına, tekrar eve döndüm, ilaçların bir kısmını aldım, yoğurt çorbasını ısıtıp içtim ve şimdi daha iyiyim, lakin ne yazık ki hem AE notumu hem de Hukuk' un doğru cevaplarını öğrenemedim, ve gereksiz yere oluşan bu saçma hastalık ve halsizlik durumu yüzünde okula gidemedim. Finallere kadar bir miktar çalışabilip 6 dersin 4 ünden kalmak istemiyorum.

NOT : Girişteki şarkıyı söylemek fikrini Caner Bey vermişti.

Cumartesi, Aralık 02, 2006

Vardır Bir Hayır

Şimdi efendim bir yandan msn de gençlerle konuşurken bir yandan da Lordumun gönderdiği metinleri word belgesine kopyalıyordum, sonra aklıma güzel bir fikir geldi, dedim normal kitap okur gibi okumalıyım bunları hatta basmalıyım yazıcıda, sonra dedim ki yahu günah şu güzelim A4 lere onun yerine müsvette kağıdı olarak kullandığım eski lise defterleri artıklarını buldum ve onları kağıt haznesine yerleştirdim. Sonra bas emrini verdim -yok yok yazdır emriydi verdiğim- ve yazdırmaya başladım, 6 ya da 7. kağıt civarında bir böyle efendime söyliyeyim garip sesler bir uğultular geldi makinadan anam ne oluyor demeye kalmadan istop -başına i koyanlara uyuz olurum- etti. Sonra ben olayı tam çözemedim bir yandan da Kumru Hanım' a dert yanıyorum makinanın itaatsizliğinden sonra bir daha yazdırıyim diye bu sefer kağıtları tek tek özenle ayırıp yerleştirdim bir yandan da makinanın gözü önünde yapıyorum ki ürkmesin, sonra içinden yine bıcır bıcır bir sesler geldi, baktım olmayacak dedim bir açayım içine gireyim, bir de ne göreyim? Merdaneye sıkışmasın mı iki üç kağıt elimin gireceği yer de yok, tüm emeğimi ve zekamı kullanarak kağıdı ordan çıkardım tabi eller boyacıya döndü, yerler kağıt seli, neticede tekrar denedim bu sefer başarılı oldum ve Norveç Seyahatnamesi' ni elimde okuma fırsatına ulaştım yani akşama yattığımda ulaşacağım.
Ben bu macerayla uğraşırken annem de içerden seslenip duruyor çay hazır hadi bardakları al da gel diye ben de beş dakikaya on dakikaya geliyorum diyip vakit kazanıyorum bir yandan yazıcıyı tamir ederken, sonra neyse işler bitti çay bardaklarını aldım içeriye gittim, kendi çayımı doldurup odaya geri dönecektim nitekim doldurdum da lakin annem bir ufak noktayı gözden kaçırmıştı, termosa çay poşeti atmayı unutmuştu, dedik ama ne yapalım kaderimizde buda varmış, bardağımda şeker de vardı gittim bir de limon kestim damlattım içine biraz oh mis gibi sağlıklı şekerli limonlu sıcak suyumu içtim. İkinci seslenişte çay gerçek bir çaydı bu akşam gariplikler silsilesi hakim yahu. Bu arada Özge Hanım' ın (tersi pis olan bağyan) blogunda ilginç bir fotoğrafım yok değil.

NOT : Sürekli yazacak birşeyler çıkıyor aman tanrım!

Melis Hanım' ın Doğum Günü

Ayrılmaz ikili olarak gördüğüm bu iki insanın ikisini de pek severim bildiğiniz üzere. Soldan sağa Ilgın Hanım ve Caner Bey, sağdan sola Caner Bey ve Ilgın Hanım, ah ah dün günün en son kısmında Nevizade denilen hiç sevmediğim yerdeki mekanların birinin içinde tam saatlerce konuşabileceğim kadar hararetli ve ilgili hissetmişken kendimi onlarla, eve dönmem gerektiğini farkettim. Neyse yine konuşuruz bir ara bilare.
Doğum günü sahibemiz Melis Hanım ve yanındaki sevimli insan Melike Hanım, gördüğümüz üzre Melis Hanım kendi doğumgünü olmasının verdiği bir gururla küstah bir poz vermiş, Melike Hanım' da simetrik çıkmama pahasına Melis Hanım' a sırnaşmış, künefenin alt kısmındaki su olmasa çok daha güzel olabilirdi. Ama ben zaten künefe sevmem ki.
Sevili Barış Bey, ne çok özlemişim yahu bir bilseniz, geçen sene arada gelir kalırdı bizde bu sene onu da yapmaz oldu ancak böyle 2 ayda bir falan görürsek görüyoruz yüzünü, ama yeri apayrı insanlardan biridir hayatımda, baksanıza zaten tipe pek sevimli değil mi? Ne yoksa biraz Selocan mı? Olabilir, biz onu öyle seviyoruz.
Gün boyunca programdan programa koşmak, tonlarca sevdiğim insanla görüşmek gibi aktiviteler sonunda işte böyle delirdim dengesizleştim. Başta Emir Efendi, sonra Gülnaz Hanım, Emre Bey, Erhan Bey, Yasin Bey, Damla Hanım, Naz Hanım daha sadece doğum gününde evvel görüştüğümüz kısımdı. Düşünün artık gerisini siz.

Lise Hatırası : Bağlamalarda ünlü virtüöz Hüseyin Yıldıran, gitarlarda ben. Akoru tam oturtamadıysam da iki nota için birbirimizi kırdığımıza değmez.

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Karışık Ötesi Yazı

Girizgah : Fotoğraflara büyültülüp bakılması şiddetle tavsiye edilir tarafımca.
Dur bir de ben atlayayım sen çek, tamam mı? Ya olmadı bu bir daha çek ben de uçayım, ah ah gençler sınav stresinden delirmiş bakınız nelerle uğraşıyor. Hiç unutmam işimiz gücümüz yok gibi sınavdan bir gün önce Antalya civarında bir baraja gittik neymiş doğayla içiçe olacakmışız, sonra da Çakırlar' a gittik pazar kuruluyordu birşeyler yiyelim içelim temiz hava eğlenelim falan ama önce aklı başında olmalı insan. En önemlisi bu.
Şimdi bu poz çelişkiler silsilesi aslında keyifli bir an gördüğünüz gibi ama gelin görün ki Mustafa Bey (üst sıra soldan3.) ısrarla keyif almadığı gibi fotoğraf çekene de kızmış, lakin bunun yanısıra Ilgın Hanım deli gibi kıvançlı, gururlu falan deli midir nedir? Hasan Bey' e (alt sıra soldan 1.) hiç bir diyebileceğim yok, sanırım Olcay Bey' de göremediğimiz birşeyin üstüne çömelip poz vermiş. Benim dikkat ettiğim ufak tefek ayrıntılar bunlar, uğraşsak daha neler çıkar da...
Fotoğrafın adının Melis Hanım (avukat olan) koymuş : "Söbüyüm söbüsün söbü". Pek çok şeyi anlatıyor bu isim hangimiz daha söbüyüz hakikaten karar vermek zor, gerçi ikisi de gençlik fotoğrafları ama yine de söbü, bön, hömücük falan bakmışız baya baya ki ikimiz de bugüne bugün, san' at, siyaset, basın-yayın ve müzik dünyalarının ünlü, çok konuşulan ve göz önünde isimleriyiz.
Ama gelin görün ki dostluğumuzun boyutunun ne kadar karizmatik ne kadar güzel olduğunu bu pozumuz gözler önüne seriyor. Yine aynı gün, ÖSS öncesi hatta ÖSS -1, sınav dediğin nedir ki? Avukat Melis Hanımım' ın buradan doğum gününü kutluyorum! Nice mutlu yıllara her daim beraber olmak dileğiyle, gerçi sabah uyandırdım tersledi ama olsun severim kendisini. Hot picts, awasome, cute falan bir hatundur. Zaten ne kadar kaliteli bir fotoğrafçı olduğunu biliyorsunuz.
Evet yahu bu adam bu pozu verdikten sonra herşey beklenir kendisinden. Çağrı Bey kendisi, liseden arkadaşımız görüşmeyeli 23 sene oldu sanırım ama gözlerindeki her an bir hinlik yapacak olabilmenin verdiği pırıltıyı sanmıyorum ki kaybetmiş olsun. (Cümlem Nobel' e aday) Hinlik demişken siteye reklam alayım dedim belki dikkatinizi çekmiştir, dün falan yukarda google reklamı olarak din kuran huzur evi yazıyordu, sonra akşama doğru bir baktım Sharapova' s sexy videos yazıyor, tövbe dedim, zaten 0,04$ lık kazancımı Yasin Bey sıfırlamıştı ben de "Reklamı geç, bana birşey olmasın haram para kazanmam ben dedim." Kaldırdım gitti, yok be böyle bir şey demedim ama kaldırdığım doğrudur. İşim olmaz.
Efsane İstanbul fotoğrafları adlı ya da Dehşet İstanbul fotoğrafları adlı sergim açıldı açılacak, İstiklal Caddesi' nin girişinden Taksim Meydanı' ndan bir kare, benim çok hoşuma gitti keşke olsaydınız da canlısını yaşasaydınız diyorum ben tabi ama madem yoktunuz benden de size bir kıyak olsun değil mi. Hiçbir hakkı saklı değildir. (Anladınız siz)
Yahu Emre Bey saçlarını kestirmiş pek güzel olmuş, tabi fotoğrafta belli olmuyor çünkü beresiyle dünyanın en sevimli insanı ben olabilirim pozu vermiş. Neye sevindi bu kadar neye güldü belli değil alt tarafı Danışman' da çay içiyoruz, yok yok bakmayın öyle dediğime bu Danışman, Yasin Bey' in hayatımıza kattığı en keyifli sohbet ettiğimiz bir İstiklal mekanıdır. Emir Bey ise her an o merdivenden gelebilecek olası bir uçan tekmeye karşı tedirgin gördüğünüz gibi.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz demişlerdi lakin kıymışlar bana gözümün yaşına bakmadan, yine sınavdan bir gün öncesi, benden umudunu kesen edebiyat öğretmeni annecik yanındakilere durun durun şunu atalım hazır kimsecikler yokken, zaten bu ıssız baraj kenarındaki çöp kutusunda kimse bulamaz bunu nıhhahahaa diyerek beni çöpe atmıştır. İşte o an' ı yakalıyıp çeken Melis Hanım Kardeşimiz daha sonra makinesini brakıp beni kurtarmaya gelmiştir, kurtarmıştır da.
Bana elini uzatana ben koşar koşar sarılırım zihniyetiyle yapılmış bir dengesiz hareketler silsilesi, gördüğünüz üzre şayet o koştuğum duvardan düşüp bir yerimi incitsem bir gün sonraki sınava da benim yerime büyük birader girer. Kucak kampanyası için ben de sarılgaç olabilir miyim bakın ne kadar da hevesliyim. (İçten içe de düşünüyorum aynı yazıda aynı kişiye iki kez çarptırma yapılmaz kusura bakmayın.)
Yine aynı zibidilikteki arkadaşımız Çağrı Bey' den sıradan bir lise 2 pozu, fonda Hüseyin Eren Bey namazına başlarken, ön tarafta Şeyh (Şıh) Şamil Bey ve Hızfı Anıl Beyler' de bir dayanışma örneği sergilemiyor değil. Lise güzel şey değil mi ama? Bence de.
Burayı kaça satarlar acaba bana? Hayır tanıdık indirimi falan yaparlarsa hemen alacağım. Şol yollar beni neyledi bir ben bilirim bir de garib anam. (ahah halk ozanı oldum). Halk ozanı olunmaz halk ozanı doğulur, artı ozan dediğin nedir ki zaten sanat toplum için olduğu sürece halk ozanı demeye gerek var mıdır? Bence yoktur. Neyse burayı alamazsam Küçüksu Kasrı' nı alacağım. Egecan Bey ve Günsu Hanım' la misafircilik oynarız bol bol.
İşte bir Türk erkeğinin vermesi gerekn poz budur. Öncelikle kendisini tamamlayacak unsurlar fotoğrafta bulunmalıdır. Bunlar : Karanfil, kurabiye, çay (kahramanımızın efsane kısa filmi kesinlikel tıklayıp izleyin) ve küp şekerlik. Bir de tabi hafif kalender bakışlar, yakıcı delici ve iç gıdıklayıcı gülüşler. Artık Yasin Bey' le de tanıştılar ya sanırım toplumumuz için yeni bir ikili tehlike doğuyor.
Normalde dünyanın en üşengeç insanıyımdır, bunu herkesler bilir lakin hiçbir sebep olmaksızın bile bu resimdeki yere gider gider gelirim, hiç koymaz, aksine mutlu olur, huzur dolurum. (kafiye uğruna yanlış yazılmaya mahkum kelimeler) Üstelik burada ki yapraklar da bizim okuldakilere özenmiş ve benim sevdiğim gibi sararmışlar ve dökülüp etrafı güzelleştirmişlerdir. Bir de yapraklarla falan kıyaslanamayacak bir güzellik de vardır bu civarda tabi beni kendine çeken.
Bu fotoğraf efsane bırakın bakmayı, insanlara anlatırken bile gülmekten konuşamayıp anlatamadığım kadar komik benim için. Melis Hanım ve ben mezuniyet balosundayız, hayatımın en iğrenç saçları var kafamda, kuaförlerin tek tip saçma sapan insan fantezilerini bilirsiniz ki hayatımda saçıma bir şey sürmüş insan değildim o günden sonra hiç sürmem. Neyse fotoğrafı çeken sanırım bizi uyarmış ve dünyanın en komik olayı gerçekleşmiş ki Melis Hanım arkadaşa dönüp güzel bir poz vermişken ben olayı idrak etmiş lakin fotoğrafçıyı tutturamayaıp yanından birine poz vermişim. Dünyanın en salağı olduğumu bir kere daha anladım yazarken bile çok güldüm.
Hadi sen ağaçtan atla ben çekeyim, işte neticede işi gücü olmayan beyni boşaltmaya çalışan niteliksiz gençler için eğlenceli olabilecek bir aktivite, lakin öyle klas çekmişim ki Melis Hanım fotomontaj gibi çıkmış yani kendisi net lakin etraf hareketli. Melis Hanım' ım yahu iyi ki varsınız diyorum tekrar iyi ki doğmuşsunuz da hem bir ana hem bir baba her şey oldun artık bana olmuşsunuz. Sizi ben pek çok pek çok severim.

NOT : Buradan Jazel Hanım' a sesleniyorum sizin yüzünüzden kotayı aşıyorum ağabeyimden şantaj mailleri alıyorum. Yok yok şarkıalrınız süper gerçekten yazılarınız da. Yeni yeriniz de hayırlı olsun.

NOT 2 : Yalnızlık Okulu olarak tanıdığımız Erdem Bey artık askerde efendim, haftasonu aldığım bir mesaj üzerine askere gittiğini öğrendim hiç düşünmeden hakkımı helal ettim siz de edin kendisi ilk tanıştığım bloggerlardan birisidir. Sağ salim gidip dönmesi dileklerimizle.

NOT 3 : Sokakta size bir sou sorabilir miyim diye durduran adam Ajdar Eurovision' a katılsın mı derse ne dersiniz? Vallahi ben de Merve Hanım' da cevapladık, gerçekten var yahu böyle insanlar, bir de kaydetti bunu.

NOT 4 : Oktay Bey' söz vermiştim müzikle ilgili, hazır dünyanın en karışık yazısını yazmışken beni en çok gaza getiren parçalardan aklıma ilk gelen üçünü -ilk üçü değil aklıma ilk gelen üçü- seçip buraya koyuyorum.