Çarşamba, Şubat 09, 2022

Zaman Çarkı Serisinin Ardından

Okuduğum kitapları Instagram hesabıma not edip üstlerine birkaç söz söylemeyi alışkanlık haline getirmiştim malumunuz. Böylece hem gelecekte o kitaba dair bir şeyler hatırlamak istersem güçsüz hafızama bir tetikleyici bırakıyor, hem de bu kitabı okumuş veya okumaya planlayanlara da kendi deneyimimi aktarmış oluyordum. Uzunca bir süredir bu #okuduğumkitaplar kategorisinde yeni bir paylaşım yapamamıştım çünkü serinin son paylaşımlarını takip edenlerin hatırlayacağı gibi bir çılgınlık yapıp on beş ciltlik ve on bin sayfalık bir seriye girişmiştim: Zaman Çarkı. Az önce iş bu serinin on dördüncü cildini de bitirip (matematiği iyi olanlar "hani on beş ciltti" demesin çünkü ilk kitap sıfırıncı cilt) son yaprağına günün tarihini not ederek rafa kaldırdım. Bu serinin heybetine istinaden fikirlerimi bir Instagram paylaşımını sığdırmayayım, uzun uzun yazayım istedim.

Bir yılı aşan çılgın bir yolculuk oldu benim için Zaman Çarkı. İlk kitaba 2021 Ocak'ının ilk günlerinde başlamışım. Bugün 2022 Şubat'ının ilk günlerindeyiz. Bu geçen bir koca yılda hem benim hayatımda, hem çevremde, hem ülkemde çok fazla şey çok büyük bir hızla değişti. Ancak kurguların en sevdiğim yanı da (ister gerçek ister gerçek olmayan dünyalarda geçsin) size saklanabileceğiniz ve yaşadığınız dünyayı unutabileceğiniz bir liman sunmaları. Her neyse girişi fazla uzattım, bu geçen bir yılda neler olduğunu merak edenler hemen bir önceki yazıma göz atıp meraklarını giderebilir: Geleneksel Yıl Sonu Blogger Değerlendirmesi | 2021'in Ardından

İlk olarak tüm seriyi cilt cilt adlarıyla şuraya bir not etmek isterim:

0.Yeni Bahar
1. Dünyanın Gözü
2. Büyük Av
3. Yenidendoğan Ejder
4. Gölge Yükseliyor
5. Göğün Ateşleri
6. Kaos Lordu
7. Kılıçtan Taç
8. Hançer Yolu
9. Kışın Yüreği
10. Alacakaranlık Kavşağı
11. Düş Hançeri
12. Fırtına Toplanıyor
13. Geceyarısı Kuleleri
14. Işığın Anısı

Ardından birinci cildi bitirince aldığım bir notu aynen şuraya iliştireyim:

İsimlerde, bazı karakterlerde, öykünün bir bölümünde, ırklar ve uluslarda, hatta dillerde ciddi bir Orta Dünya benzerliği var; yine de bu dünyanın hikaye örgüsünde kendine has, özgün bir taraf var. Henüz birinci cilt (Dünyanın Gözü) bitti, gelecek on üç ciltte bu özgünlüğün artacağını düşünüyorum. Çevirisi Tayfun Polat'ın da belirttiği gibi (sonradan Ceyda Özbaşarel ve birkaç kişi daha benzer yorumlarda bulundu) daha iyi olabilirmiş, özellikle nesne eksiklikleri can sıkıyor.

Bu notumu yorumlayarak başlayayım işe, öncelikle Orta Dünya fantastik diyarların anası olduğu için pek çok fantastik eserin bu kaynaktan beslenmesi, hatta o kaynak olmasaydı muhtemelen bu şekilleriyle var olamayacakları gerçeğini bir kabul etmek lazım. Bunun yanı sıra birinci ciltte tahmin yürüttüğüm bu serinin giderek özgünleşebileceği konusu gerçekten de doğru çıktı ve hikaye bu on bin sayfanın hakkını verircesine dallandı, budaklandı, karakterler, uluslar, ırklar, alt hikayeler, yeni derinlikler, dönüşümler kazandı. Özgün mü, evet. Çeviri konusu ve dil konusu ne yazık ki bu serinin en tatsız noktaları. Öncelikle tüm suçu çeviriye ve sonrasında yayın kontrolü yapan ekiplere yıkmadan önce yazarın diline ve üslubuna dair de birkaç kelam etmek isterim.

Robert Jordan ağabeyimiz tam bir Amerikalı, haliye kendisinden müthiş bir edebi tarz, kıvraklık, kalite beklemiyordum, o da bu beklentisizliğimi ciltler boyu karşıladı, son üç ciltte Robert Bey'in ölümünün ardından seriyi tamamlama görevini devralan Brandon Sanderson'un dilini daha kıvrak ve okuyucuyu daha yakalayan bir dil olarak tanımlayabilirim. Tabii yine çok bir şey beklememek lazım, o da Amerikalı neticede. Hani kitabın orijinalini de okusam muhtemelen bu Amerikanvarı yavanlık ve klişelik aynı şekilde kendini hissettirecekti. Bu arada son üç ciltte değişen ufak bir detay da var, en azından okuyucu olarak ben öyle hissettim, Brandon Bey, bu seriye duyduğu inanç ve hayranlıkla birlikte yaptığı işi çok daha fazla ciddiye alarak elindeki kalan notlardan bu seriyi çok güzel bir şekilde sonlandırmaya gayret etmiş ve bunu başarmış. Bu dile/üsluba da yansıyor. İnsan üstünde çalıştığı işe/esere bir hayranlık duyuyorsa o işin kalitesi de katlanarak artıyor. Buna örnek arayanlara Yüzüklerin Efendisi'nin metin ve şiir çevirilerini tekrar tekrar orijinali ile kıyaslarayak okumalarını öneririm.

Bu cümleyle beraber çeviri ve editörlük kısmına geliyorum. İlgili kişilerin ismine bakmadım açıkçası ama burada İthaki'ya bazı laflar hazırladım. Bu kadar kült bir seriyi çeviriyorsun, bunun ciltli versiyonlarını basıyor, koleksiyonerlere oynuyor, şimdi bir de dizisinin çıkmasının gazıyla tekrar tekrar reklamını yapıyorsun; bir zahmet bu vasatın altındaki çeviri ve hata seviyesini de düzelt o zaman. Ben İthaki'den bu kadar pahalı bir seriyi satarken sadece markasına ve fantastik edebiyat alanındaki kredisine güvenmesini değil, iş kalitesiyle de bu beklentiyi karşılamasını umardım, yanılmışım.

Haydi yazar Amerikalı, o yüzden çevirmene çok laf etmeyelim -ki yine de on bin sayfada, kaç yerde keşke biraz daha anlatımı çeşitlendirse, farklı ifadeler deneseymiş dedim- peki bu kitabı yayına hazırlayan arkadaşların hiçbiri mi Türkçe bilmiyor? Her sayfada gördüğüm, imla hataları, harf eksikleri, hepsinden daha üzücüsü sürekli tekrar eden insanı akıştan koparan nesne eksiklikleri derken bu heybetli hikayeye dahil olmak gerçekten zor oldu. Dahil oldum olmasına sonuçta ama tüm bunlara rağmen, bunlara gözümü kapamayı öğrenerek dahil olabildim, keza ilk ciltten son cilde ne çevirinin yavanlığı ne de hataların sayısı hiç azalmadı. Nesne eksikliği konusu ayrıca canımı sıkıyor, gündelik hayatımdaki yazışmalarda, duyduğum konuşmalarda, okuduğum kitaplarda, izlediklermde giderek daha çok karşılaşıyorum bu temel anlatım bozukluğuyla ama bunu dev bir yayın evi on bin sayfalık bir eserin neredeyse her sayfasında yapıyorsa, biz dükkanı kapatıp gidelim. Her neyse, İthaki'ye ve Amerikalılara olan sinirimi yazıya döktükten sonra gelelim biraz da içerikten bahsetmeye.

Fotoğraf: Merve

Zaman Çarkı gerçekten güzel ve etkileyici bir destan. Kitabın uzunluğu yazara her bir karakteri çok detaylı bir şekilde anlatma, hatta değiştirme, dönüştürme, geliştirme, karakterlerin farklı yönlerini gösterme şansu sunmuş. Kitaptaki bir diğer güzel nokta ise yine uzunluğunun da gücüyle sürekli olarak yeni karakterlerin, ulusların, geleneklerin, hikayelerin ana akışa eklenmeye devam etmesi. Tabii bu durum okuyucudan belli bir dikkat seviyesi bekliyor ama herhalde on bin sayfaya girişen bir kişi de bunu göze alıp bu yola çıkıyordur, ben almıştım en azından. Kitaptaki ırkların, ulusların ve karakterlerin birbirinden farklılıkları ve bunun derin derin işlenmiş olması gerçekten yeni bir dünya yaratımında çok önemli noktalardan biri; okuduğunuz hiçbir şey yüzeysel değil, üzerinde düşünülmüş hissi veriyor. Bu dünyanın büyücüleri ve kaderinin belirleyicileri olan (veya büyücü sınıflarından biri olan) Aes Sedai'lerin büyücülük kadar siyasetle dünya üzerinde denge kuruşu, o siyasetin kurgulanışı, uygulanışı, karakterlerin bir türlü tam olarak iyi veya kötü şeklinde ayrılamayışı, herkesin herkese duyduğu güvensizlik ve bunun okuyucuya aktarımı kitabın en beğendiğim noktlarından. Normalde fantastik edebiyatta büyücüler tabii ki felsefi duruşu olan, siyasete yön veren karakterlerdir ancak büyüleri marifetiyle büyüktürler. Buradaki güç tanımının bu klasik bakıştan biraz daha farklı oluşu, siyaset sanatının inceliklerinin hikayeye yedirilişi, insanın değişebilen bir varlık olduğunun karakterler üzerinden işleniliş tarzı beni etkiledi. Kısacası ben bu hikayenin bende bıraktığı etkiden memnunum, böyle büyük bir hedefi gerçekleştirmiş olmaktan memnunum, yıllardır merak ettiğim kült bir eseri kafama sokabilmekten ötürü memnunum.

Bu süreçte en çok duyduğum ve seriye girişmeden önce benim de aklımda çokça dönen şu soruyla bu yazıyı yavaş yavaş sonlandırayım. Okuduğumuza değer mi? Ben son bir yılıma bu kitaba verdiğim için vicdan azabı çekmedim, ama yavaş okuyan, dikkati çabuk dağılan, fantastik dünyalara karşı önyargıları olan kimselere uygun bir seri de değil Zaman Çarkı. Uzak bir gelecekte, mesela emeklilikte falan belki orijinalini de okurum bir gün. Bu kez en fazla 5-6 ayda bitiririm ama.

Zaman Çarkı'na başlayışım ve bitişim arasında bebeklerimizin dünyaya gelmesi sebebiyle okuma alışkanlığımı, daha doğrusu tüm alışkanlıklarımı tamamen kaybettiğim 3-4 aylık bir dönem de yaşadım, Merve'nin hamileliğinin son döneminden başlayan. Sonrasında evden çalışmadan tekrar ofise dönüşle beraber erken gittiğim günler mesai öncesi, diğer günler öğlen aralarında, evdeyken de bebekler kucakta gündüz uykularındayken okumaya dönebildim. Son iki gündür Korona olmamın da etkisiyle kendimi çalışma odasına kapatıp kitabı bitirmeyi biraz hızlandırmış olabilirim, ama hasta olmasaydım da bir hafta sonraya kalmayacaktı zaten kitabın bitişi.

Ne komik, sıfırıncı cildin arkasına bitirdiğim tarih olan 10 Ocak 2021'i yazmış altına da "Karantina" kelimesini eklemişim, son cildin arkasına da bugünün tarihini yazıp "COVID+" notu ekledim. O zaman dünya karantinadaymış, şimdi ben. Bu arada Spotify'daki Classical Reading listesine de bir teşekkürü borç bilirim, serinin ikinci yarısındaki okumalarımın büyük kısmında bana eşlik edip fon müziğimi oluşturdu.

Hiç yorum yok: