Pazartesi, Şubat 20, 2017

Müziğe Dair #0002 || Nihil Piraye


Evet bu müziğe dair yazıları da yavaş yavaş bir seri haline geliyor. Belki bunları da başlıklarına göre tıpkı Okuduğum Kitaplar, Karşılaştığım Müzikler serileri gibi numaralandırıp düzenlemeliyim. Hatta dur bu yazıyı öyle yapayım. Öncekileri de düzenleyeyim ardından.

Tam olarak kafamdaki format Şirin Soysal'ın Müziğine Dair yazısındaki format, o yüzden o yazıyı bu serinin ilki olarak sayıyorum ve başlığını düzenliyorum. Ondan önceki bir adet Adamlar yazısını ve iki adet Kalben yazısını da bu serinin öncülleri olarak başlıklarını değiştirmeden işaretliyorum.

Önceki Müziğe Dair yazıları:


---

Bu yazımın konuğu Nihil Piraye. Biraz da "ağabeylik" sıfatıma sığınarak hikâyenin en başından başlamak istiyorum. Bu adamların müzikal hikâyesinin en başı değil tabii bahsettiğim nokta, benim Mispis ile tanışmamı kast ediyorum.


Sene 2010 veya 2011 sanırım. Sakareller'in Beş Dakika Daha adlı albümleri yayınlanmış, grubun gitaristi sevgili Uğur ise fizik doktorası için Yeni Dünya'ya gitmek durumunda. Meğer ben de yedek kulübesinde oturuyormuşum da haberim yokmuş. Uğur'un yokluğunda Sakareller'in bir gitarı bana emanet edildi hasılı kelam. Ben de yıllanmış bu şarkıları adam gibi çalabileyim diye hem Uğur ile hem kendi başıma hem de Sakareller kadrosuyla sıkı bir çalışma hâli içindeyim. Sakareller'in Tünel'de bir stüdyosu var, Replikas ile paylaştığı. Replikas ise o aralar Peyote'nin oradaki stüdyoya taşınma sürecine giriyor, işbu noktada Uğur aracılığıyla Mispis devreye giriyor ve Sakareller'in stüdyosundaki Replikas'tan boşalan ortaklık koltuğuna oturma teklifiyle karşımıza çıkıyorlar.

Böylece yollar kesişiyor, Uğur diyor ki "adamlar canavar gibi müzik yapıyor", sonra bir konserlerine gidiyoruz Peyote'de, o gün de yüzlerine söylediğim üzere Mispis şehirdeki favori grubum oluyor. O günkü kadroları Zafer, Berk, Çağlar ve Birant. Benim gözümdeki tek meşru Mispis kadrosu da bu zaten. Bu kadro büyük kısmına benim de bizzat şahit olduğum cayır cayır nice Peyote konseri veriyor ve Görkem Karabudak prodüktörlüğünde Düşbükey adlı bana göre pek güzel ve kalıcı bir de albüm yayınlıyorlar.


Mispis bence çift taşıyıcılı bir proje, Zafer ve Berk bu projenin yürütücüleri, liseden beri birlikte müzik yapan iki dost zaten kendileri. Neyse ben bu Düşbükey albümünden sonra kendilerini bir süre gözden kaybettim, Mispis o sırada biraz form değiştirmiş, başka sesler peşinde koşmuş falan filan derken ben geri dönesiye kadar bir de baktım ki artık Nihil Piraye adlı bir oluşum var. "Mispis artık yok mu?" sorusunun cevabı ise resmi olarak böyle bir duyuru yapılmasa da uygulamada "Mispis evrildi" şeklinde sanırım. Neyse böylece Nihil Piraye hayatımıza girmiş oluyor, yine Zafer ve Berk'in yürütücülüğünde. Konserler, videolar falan derken bu ekibin yeni formatlarında da çok güzel müzik yaptığını görüyor ve rahatlıyorum. Malum insanın şehirdeki favori grubunu bulması hiç kolay değil, bulup da kaybetmesi ise daha üzücü.


Nihil Piraye de elindeki şarkıları bir albüm olarak topluyor uzun süren çalışmaların sonunda ve ilk albümleri Sanduka'yı yayınlıyorlar. Yine Görkem Karabudak'ın prodüktörlüğünde, hatta Arto Tunçboyacıyan'ın da bazı destekleriyle. Ancak bu şarkıları yaptıkları süreçten kaydettikleri sürece kadar olan vaktin uzunluğundan mıdır bilinmez sanki bu albüm ekibin içine pek sinmiyor gibi. Ben burada kendimi yine bu içe sinmeyişin dışında tutuyorum, keza gayet güzel bir albüm bana kalırsa Sanduka, ama Zafer ve Berk ile denk gelip konuştuğum zaman tam olarak çıkartmak istedikleri sesin bu olmadığını hissediyorum.


Derken 2016 ile birlikte Değildir serisini yayınlamaya başlıyorlar. Değildir, belli aralıklarla yayınlanan teklilerin (şu ana kadar yayınlananların çoğu da videoluydu) bütünün adı. Yani hâlâ tamamlanmaya devam eden bir proje. Evde Kimse Yok ile çok sıkı bir başlangıç yaptıkları Değildir projesinden itibaren Nihil Piraye bana kalırsa sadece ses değil duruş da değiştiriyor. Her yeni şarkıyı heyecanla bekliyorum açıkçası. Şu ana kadar Evde Kimse Yok'un ardından, Uçaklar ve Elmalar, Ruh, Olmaz Olmaz ve İsmin Uzayda Kayboldu adlı şarkıları yayınladılar, sonuncusunun klibi yok sanırım henüz.

Gelelim birkaç cümle evvel bahsettiğim ses ve duruş değişikliğine. Öncelikle ekip artık daha farklı. Zafer Sernikli ve Berk Sivrikaya'nın yanı sıra güncel kadroda Alp Alptekin, Ozan Çirkinoğlu, Erentuğ Turan, Yağız Nevzat İpek ve Emre Dereli yer alıyor. Müziğin elektronik yanının daha öne çıktığı, synth'lerin ön planda olduğu bir ses yapısı ile karşı karşıyayız artık, diğer enstrümanlar da bu duruma hizmet eder bir üslupta. Bunun yanı sıra çift davul var ki özellikle canlı deneyimlerde bire üç koyuyor! Yine anladığım kadarıyla şu an çıkarttıkları bu sesten de gayet memnunlar ve aradıklarını -en azından şimdilik- bulmuş gibi görünüyorlar.


Duruş değişikliğine gelirsek ekipte yaptıkları işin "muasır medeniyetler seviyesinde" olduğuna dair bir farkındalık var gibi artık. Benim şahsi fikrim hep bu yöndeydi gerçi yani bu yaptıkları sadece yerel, bölgesel standartlarda iyi bir iş değil, böyle güzel müzikler dünyanın her yerinde beğeni topluyor. Nihil Piraye de bu yaptığı işi daha evrensel standartlara uygun paylaşıp daha kaliteli bir iletişim yapıyor. Sevgili Tuğçe Yapıcı'nın iletişimin yöntemlerinin de bunda büyük payı var muhakkak. Ayrıca şarkıları tek tek ve doğru mecralarda paylaşmak günümüzün müzik tüketim alışkanlığına daha uygun gibi, hemen her paylaşılan işi videolandırmak da çok değerli bir emek aynı şekilde, burada da sevgili Tunahan Emre Bilgin'e bir selam gönderelim. Kısacası ekibin sadece sahnede çalan müzisyenlerden değil de iletişimi yöneten, klipleri çeken insanlarla daha büyük bir topluluktan oluşmasını çok doğru ve önemli buluyorum. Müziği yapanlar kadar yapılan müziği insanlara ulaştıranlar ve anlatanlar da çok önemli ve bence bizim alternatif müzik piyasasındaki belki de en kötü yönetilen ya da en görmezden gelinen konu bu. Özetle Nihil Piraye işin kendine düşen kısmını tüm ekibiyle gayet iyi yapıyor, bu saatten sonra iş onlardan çıkmış oluyor. Dinleyicilere, müzik kâşiflerine, müzik yazarlarına, radyoculara, televizyonculara kalıyor işin gerisi. Gönül isterdi ki bu saydığımız diğer taraflar da işlerini süper yapsın, ülkece hep güzel müzikler dinleyelim ve üretelim ama şu an elimizdeki tek tük yaptığı işi ciddiye alıp düzgün yapan insana şükrediyoruz.


Konserlerle ilgili de birkaç şey söyleyeyim. Bu yeni formatlarının (Haydi buna Değildir vizyonu diyelim.) ardından da 2-3 konserlerine gittim. Her müzik için geçerli bir cümle belki ama Nihil Piraye'yi canlı dinlemek gerçekten müzik deneyiminizi çok daha güzelleştiriyor. Bu noktada tabii konseri dinlediğiniz mekanın kapasitesi, sesi kurgulayan yöneten insanların başarısı da duyduğunuz/yaşadığınız deneyimi daha iyi veya daha kötü hale getirebiliyor. Son gittiğim Nihil Piraye konseri Zorlu PSM'nin Stüdyo adlı yeni sahnesindeydi. Zorlu gerçekten de paranın satın alabileceği her şeyi almış. Ses sistemi, sahne, ışıklar, alanın düzeni ve bunların hepsinin yönetimi çok iyiydi, öyle olunca konser de her zamanki konserlerin 2-3 katı etkiliyor insanı. Böyle alternatif işlere uygun canavar sahneler görmek ve oralarda Lokalize gibi vizyonlu etkinliklerle karşılaşmak eminim her müzik dinleyicisi için heyecan vericidir. Ha peki Zorlu'nun bu "parayla saadet olur" şeklinde inşa ettiği mekanı benim favori konser mekanım oldu mu? Şimdilik hayır çünkü daha çok fırın yaşanmışlığa ihtiyacı var. Bir Peyote'nin bir Karga'nın yanına gelmesine bir fırın yılı, yolu, vizyonu var henüz. Ama adamlar Berlin mekanı gibi mekanı şehrin göbeğine yerin altına kurunca insan yine de bir hayret etmeden edemiyor. Özetle tüm müzikler gibi Nihil Piraye'yi de şiddetle canlı dinlemenizi tavsiye ediyorum. Gitmek istersiniz, denk gelirsiniz ama paranız olmazsa bir seslenin, Tuğçe Ablanız size bir güzellik yapar.


Son olarak da Nihil Piraye'nin bu müzikal yolculuğunun hiç bitmemesini diliyorum. Dediğim gibi favori müzisyenleri bulmak zor, kaybetmek daha da zor. Değişmekten, evrilmekten, öğrenmekten korkmayan, kafası zehir gibi çalışan, belli sınırlara takılıp kalmayan böyle müzisyenlere çok ihtiyacımız var bence ülkece. Hiç olmazsa diğerlerine örnek göstermek için. Kendilerini takip edebileceğinizi bağlantıları da şuraya bırakayım ki siz de takip edebilin:


Hiç yorum yok: