Üzerinde "En büyük sensin Kanarya" yazan terliklerine o kadar çok gözü takılıyordu ki gencimizin, bir an düşündü terlikleri çıkarıp da beyaz çoraplara mı taktırsam o gözleri. Beyaz ve kalın çoraplara bir hayranlığı vardı kendini bildi bileli, eve gelir gelmez hoop çoraplar beyazlanırdı, kroydu biraz ama en azından başka kro arkadaşları da vardı. Neyse mevzu bahis beyaz çorap ve terlik ve ayak sıcaklığı olunca, diğer konuların teferruat olduğunu herkes kadar o da bilirdi. Düşünsenize bir; ayağı soğuk bir genç kadar tuvalete giden başka bir canlı var mıdır şu dünyada ha? Terlik en önemli şey, hele bir de eski patiklerini bulamıyorsan.
Ders notlarını okuyordu bir yandan, Plato, Aristo falan bu tip şeyler işte. Adamların hakikaten değişik fikirleri vardı, bu çağda olsa suikasta kurban gitmeleri işten bile değildi, gel gör ki bu çağda daha ileri fikirlerle suikasta kurban gitmeyenler de vardı. Her havzın dibi ayn, derdiler gençken de ne biçim de eğlenirdiler, şimdi de bazen kendi kendine bazı kelimeleri alman aksanıyla okuyup eğlenirdi, çoğu zaman olduğu gibi etrafındaki hemen hemen kimse de eğlenmezdi, içinden derdi o da "yalnızlığım yollarımaaa pusu kurmuuuş beklemeeekte" of bak bunu deyince aklıma geldi ya da aklına geldi, Ferhat Göçer neden gün geçtikçe daha itici bir adam olmuştu acaba?
İticilik ile şan ve şöhreti aynı kefeye koyuyordu bazen sonra kendini çat diye çürütüp mutlu oluyordu, Ferhat Göçer şayet çok ünlü olduğu için itici geliyorsa, Tarkan' dan (ya da Tarkan Bey' den) tiksinmeliydi, haşaaa Tarkan' ı çok severdi, yeni albümünü de ağabeysi internetten indirmişti (artık yasal yollarla) eskiden olsa hayatta da indirmezdi gider alırdı ama devir artık değişmişti falan filan. Her şey çok daha kolaydı, hangimiz bazen kola değildik ki?
Okulun öğrenci takibi düzeni biraz garip bir sistemdi sanırım, belli bir not civarındaysan sürekli yani sınırın bir altı bir üstü gidiyorsan, öyle bir ders verme sistemi vardı ki -sana güvenmeyip bilmem kaç krediden fazla vermeyen- asla eski derslerini de alıp yükseltemiyordun, yani bu durumda hani ne akarsın ne kokarsın ne akarsu zihniyetiyle bir işkence ve feryaaad içinde yaşıyordun. Bu dönem notları biraz kötü gelecek gibiydi, yani genelde kötü gelirdi ama bu dönem biraz (ne baya mı?) kötü de gelebilirdi.
Doktora dün bir kez ve ümidimiz artık son kez giden gencimizin yakarışları yürekleri parçalamıştı. Yahu doktor demişti yaşına bakmadan (yaşıma bakma tımam mığ) "ben 3 yaşımdan beri boğaz ağrısı çekeyorrum, antibiyotik dediniz yutturduk, penadur dediniz vurdurttuk (ah gençliğime yanarım), bademcik dediniz aldırttık, e be köylü kızı (ebe değilim) daha ne yapayım verem canımı da bari bir çözüm üretin benden; benden sonraki nesiller kurtulsun". Hayır senelerdir gözlemliyordu tıp zerre kadar ilerlemiyordu yahu, ikibinli yıllarda yaşıyorduk (misal onikibin, yirmiikibin, otuzikidiş) ama hâlâ en azından %80 insan yine en azından senede 5 gün grip oluyordu. Yahu hangi çağda yaşıyoruz, bir hap alıp 20 dakikada iyileşeceğimiz zamanlar hiç gelmeyecek mi bre tabipler odası. Orçun Bey' e söyliyim de bir çare bulsum.
"Aman doktor, canım doktor, derdime bir çare." Saba' nın karizması da apayrı.
Diyeceğim o ki iki gündür çayın içine üç baş -ahahahaha- yok canım bu başla ölçülmez, 3 diş -bu da olmadı sanırım- ya da 3 pıt karanfil atıyorum. Hem tada tat katıyor (bknz. coupe de tat / asetat) hem de boğaza da iyi geldiğine inanıyorum. Bundan sonra pılesebo insanıyım. Hasta mı oldum? Diyeceğim ki hemen oooo karanfil iyi gelir, ooo zencefil iyi gelir, oooo ballı karabiber iyi gelir, hemen içip iyileşeceğim. Şaka maka hepsi de iyi gelir. Eee ne demişler "Hepsi bir, hepsi Hakk' tan."
Saçlar da aldı başını gitti (şu an bu cümleyi kurunca kafasız bir adam canlandı gözümün önünde, bir kaç metre ilersinde yerde solucan gibi kıvrılan rastalı saçlar ve taşıdıkları kopmuş bir kafa) ben biraz berber karşıtı oldum lisenin son dönemlerinde, o gün bu gündür (bugün diye insan ismi var mı?) saçlarım kontrolsüz uzar, artık saçlarıma şampuanla müdahale etmeyi bıraktım onun yerine kükürtlü sabon (Kürk Mantolu Madonna' yı çağrıştırıyor) kullanıyorum belli aralıklarla, bu da ümidimiz odur ki saçları besliyor güçlendiriyor, dökülenlere kızıyor, ceza veriyor.
"İçimde bir özlem var uzaklara doğru, engin denizlere, sana" demiş hoş sesli bayan, ne de güzel demiş, benim de var içimde bazen bu özlem herkesin vardır herhalde, ilk bunu farkettiren ise kuvvetle muhtemelen Yeni Türkü' dür ki "Burası gibi değil gideceğim memleket, denizi ayrı deniz havası ayrı hava" diyerek. Neden olur içimde böyle istekler bilmem rahatım da yerinde halbuki bir elim yağda bir elim ensede. Ata sporu ne de olsa el ense çekmekte iyiyimdir yağlı güreşte.
Ufak tefek müzikal hayallerim var, kendimi de mutlu edip tatmin edecek, başkalarını da eğleyecek. Eskiden eğlence yerine eylence yazardım doğru sanarak, doğrusunu öğretenler sağolsun, ilk fark eden annem olsaydı burdan sağ çıkmazdım. Burdan sağ çıkmazdım deyince aklıma piller geldi, yazık yahu onlara da; koyuyorsun kapalı bir düzeneğin içine üstünü de kapatıyorsun ve biliyorlar ki ordan sağ çıkmayacaklar, ancak çok nadir durumlarda başka bir yere nakledilip orda ölebilirler. Bakınız bir üst model reankarne piller ve onların reankarnasyon merkezleri.
Öyle bir yazı ki öykü yazacak gibi girmişti genç fakat (fakat fakat da civcivler yesin) bir baktı beyni folloş olmuş elinden bu gelmiş ama ümidimiz şu ki o beyin bir gün sürmenaj olabilme ihtimaline mahal verecek kadar çalışabilsin.
Önümüzdeki dönemin, önümüzdeki yılların ve geçmişin en favori dileği ise şudur : Düzenli çalışmalıyım bundan sonra, düzenli çalışacağım bak gör. Düzen kelimesi garip bir kelime fakır anlamı da var aslında. Sıradaki parçamız demircan' dan gelsin, "Vurdum ben bu dünyanın dibineee (vanunu vanunu nuuu)" sondaki kısımlar gitar tabi ki.
Ders notlarını okuyordu bir yandan, Plato, Aristo falan bu tip şeyler işte. Adamların hakikaten değişik fikirleri vardı, bu çağda olsa suikasta kurban gitmeleri işten bile değildi, gel gör ki bu çağda daha ileri fikirlerle suikasta kurban gitmeyenler de vardı. Her havzın dibi ayn, derdiler gençken de ne biçim de eğlenirdiler, şimdi de bazen kendi kendine bazı kelimeleri alman aksanıyla okuyup eğlenirdi, çoğu zaman olduğu gibi etrafındaki hemen hemen kimse de eğlenmezdi, içinden derdi o da "yalnızlığım yollarımaaa pusu kurmuuuş beklemeeekte" of bak bunu deyince aklıma geldi ya da aklına geldi, Ferhat Göçer neden gün geçtikçe daha itici bir adam olmuştu acaba?
İticilik ile şan ve şöhreti aynı kefeye koyuyordu bazen sonra kendini çat diye çürütüp mutlu oluyordu, Ferhat Göçer şayet çok ünlü olduğu için itici geliyorsa, Tarkan' dan (ya da Tarkan Bey' den) tiksinmeliydi, haşaaa Tarkan' ı çok severdi, yeni albümünü de ağabeysi internetten indirmişti (artık yasal yollarla) eskiden olsa hayatta da indirmezdi gider alırdı ama devir artık değişmişti falan filan. Her şey çok daha kolaydı, hangimiz bazen kola değildik ki?
Okulun öğrenci takibi düzeni biraz garip bir sistemdi sanırım, belli bir not civarındaysan sürekli yani sınırın bir altı bir üstü gidiyorsan, öyle bir ders verme sistemi vardı ki -sana güvenmeyip bilmem kaç krediden fazla vermeyen- asla eski derslerini de alıp yükseltemiyordun, yani bu durumda hani ne akarsın ne kokarsın ne akarsu zihniyetiyle bir işkence ve feryaaad içinde yaşıyordun. Bu dönem notları biraz kötü gelecek gibiydi, yani genelde kötü gelirdi ama bu dönem biraz (ne baya mı?) kötü de gelebilirdi.
Doktora dün bir kez ve ümidimiz artık son kez giden gencimizin yakarışları yürekleri parçalamıştı. Yahu doktor demişti yaşına bakmadan (yaşıma bakma tımam mığ) "ben 3 yaşımdan beri boğaz ağrısı çekeyorrum, antibiyotik dediniz yutturduk, penadur dediniz vurdurttuk (ah gençliğime yanarım), bademcik dediniz aldırttık, e be köylü kızı (ebe değilim) daha ne yapayım verem canımı da bari bir çözüm üretin benden; benden sonraki nesiller kurtulsun". Hayır senelerdir gözlemliyordu tıp zerre kadar ilerlemiyordu yahu, ikibinli yıllarda yaşıyorduk (misal onikibin, yirmiikibin, otuzikidiş) ama hâlâ en azından %80 insan yine en azından senede 5 gün grip oluyordu. Yahu hangi çağda yaşıyoruz, bir hap alıp 20 dakikada iyileşeceğimiz zamanlar hiç gelmeyecek mi bre tabipler odası. Orçun Bey' e söyliyim de bir çare bulsum.
"Aman doktor, canım doktor, derdime bir çare." Saba' nın karizması da apayrı.
Diyeceğim o ki iki gündür çayın içine üç baş -ahahahaha- yok canım bu başla ölçülmez, 3 diş -bu da olmadı sanırım- ya da 3 pıt karanfil atıyorum. Hem tada tat katıyor (bknz. coupe de tat / asetat) hem de boğaza da iyi geldiğine inanıyorum. Bundan sonra pılesebo insanıyım. Hasta mı oldum? Diyeceğim ki hemen oooo karanfil iyi gelir, ooo zencefil iyi gelir, oooo ballı karabiber iyi gelir, hemen içip iyileşeceğim. Şaka maka hepsi de iyi gelir. Eee ne demişler "Hepsi bir, hepsi Hakk' tan."
Saçlar da aldı başını gitti (şu an bu cümleyi kurunca kafasız bir adam canlandı gözümün önünde, bir kaç metre ilersinde yerde solucan gibi kıvrılan rastalı saçlar ve taşıdıkları kopmuş bir kafa) ben biraz berber karşıtı oldum lisenin son dönemlerinde, o gün bu gündür (bugün diye insan ismi var mı?) saçlarım kontrolsüz uzar, artık saçlarıma şampuanla müdahale etmeyi bıraktım onun yerine kükürtlü sabon (Kürk Mantolu Madonna' yı çağrıştırıyor) kullanıyorum belli aralıklarla, bu da ümidimiz odur ki saçları besliyor güçlendiriyor, dökülenlere kızıyor, ceza veriyor.
"İçimde bir özlem var uzaklara doğru, engin denizlere, sana" demiş hoş sesli bayan, ne de güzel demiş, benim de var içimde bazen bu özlem herkesin vardır herhalde, ilk bunu farkettiren ise kuvvetle muhtemelen Yeni Türkü' dür ki "Burası gibi değil gideceğim memleket, denizi ayrı deniz havası ayrı hava" diyerek. Neden olur içimde böyle istekler bilmem rahatım da yerinde halbuki bir elim yağda bir elim ensede. Ata sporu ne de olsa el ense çekmekte iyiyimdir yağlı güreşte.
Ufak tefek müzikal hayallerim var, kendimi de mutlu edip tatmin edecek, başkalarını da eğleyecek. Eskiden eğlence yerine eylence yazardım doğru sanarak, doğrusunu öğretenler sağolsun, ilk fark eden annem olsaydı burdan sağ çıkmazdım. Burdan sağ çıkmazdım deyince aklıma piller geldi, yazık yahu onlara da; koyuyorsun kapalı bir düzeneğin içine üstünü de kapatıyorsun ve biliyorlar ki ordan sağ çıkmayacaklar, ancak çok nadir durumlarda başka bir yere nakledilip orda ölebilirler. Bakınız bir üst model reankarne piller ve onların reankarnasyon merkezleri.
Öyle bir yazı ki öykü yazacak gibi girmişti genç fakat (fakat fakat da civcivler yesin) bir baktı beyni folloş olmuş elinden bu gelmiş ama ümidimiz şu ki o beyin bir gün sürmenaj olabilme ihtimaline mahal verecek kadar çalışabilsin.
Önümüzdeki dönemin, önümüzdeki yılların ve geçmişin en favori dileği ise şudur : Düzenli çalışmalıyım bundan sonra, düzenli çalışacağım bak gör. Düzen kelimesi garip bir kelime fakır anlamı da var aslında. Sıradaki parçamız demircan' dan gelsin, "Vurdum ben bu dünyanın dibineee (vanunu vanunu nuuu)" sondaki kısımlar gitar tabi ki.
* bu başlık kadar eğlendiğim az başlık oldu bunca yıldır bilogırım
* fotoğrafların alayı Avukat dostum Melis Hanım' ın eserleri
* fotoğrafların alayı Avukat dostum Melis Hanım' ın eserleri
20 yorum:
Hastalık ateş yapmış gibi bir hisse kapıldım.
Fotoğraflar şahane...
düzen kelimesini analizinize hasta oldum emir bey. =)
sürmenajda pekkan olmuş
mama : çok eğlendim çoook !
gülş : bugüne denk gelmiş geçmiş en rtük lük cümle herhalde biloktaki.
cat : azhauhzuahzuhazuahuzh !
fotoğraflar süper,geçmiş olsun tekrardan.O pılesebo yöntemi işe yarıyor ,tecrübeyle sabittir:))
yıldızlı pekiyi verdim yazına
düzenli çalışabildiğin vakit bunun formülünü ver lütfen.
eylence yazma konusunda yalnız değilmişim :) ayrıca ferhat göçer'in o her başarılı projenin içine dahil olma çabasını ağzım açık izliyorum ben de. buram buram anti-patikler fışkırıyo adamın her yerinden. ayrıca şu en alttaki resme taptım. mükemmel bişey. ayrıca ve ayrıca merhaba emir bey :)))
hanife : yaşasın pılecebo !
emir : ragorp !
dide : peki. =)
triancula : fotoğraflar altta deviantart linkini verdiğim arkadaşıma aittir, iyi bir fotoğrafçıdır kendisi, merhaba =)
evet bunca yıldır bilogırım böyle de eylendiğim (itina ile y) yazı az sayıdadır. pek leziz.
çok geçmiş olsun, resimler pek güzel, yazı ayrı güzel. okurken şenlenmemek elde değil.
bu arada, tıp dünyasında nerede ilerleme olmadığı konusunda daha bilimsel konuşmalar yapalım. mezun olunca gereğini yaparım. :)
her parağrafta ayrı üslup. cık cık. allah da seni güldürsün.
Uzun zamandır okduğum en keyifli yazıydı;ki if'li cümlelerden nefret ederdim,taa ki Nev'den M.eğer'i dinleyene kadar.Sonra Candan Meğer dediydi,bu coğrafya altında benim de sem.patik.liğim bir yere kadar imiş..
"Eylence" kelimesi bana kendimden bir anı nüksettirdi."Taksirat"ı Kavim'i okuyana kadar "taksilat" diye bilirdim.Utanmıştım kendimden,aklım fikrimden..
=) tarifsiz çok eğ(y)lendim (=
wykka : eğlendirebildiysek ne mutlu bize, teşekkürler.
joleneda : rica ediyorum ne gerekiyorsa yapın !
beyhan : amin, lakin böyle şifre girmeyip de korsan bilgır olmanız da gözümden kaçmadı =)
curie : oh oh, ben kelime cahilliklerimi yazsam burdan köye yol olur =) ahah =) yok olmaz. eĞlenmenize sevindim :)
yazına bayıldım genç.ayrıca penadur denen illetten heçen hafta yedim ve 2 gün topalladım.orçun'a güvenmeyelim bence;p
bugün evde geçirdiğim 3 gün ve 2 gecedir uyuyamıyorum. evet bariz uyuyamıyorum. bu sebeple gözlerimin altı pörçüdü. gözümü sağa sola cevirirken canım yanıyor. kafamda bir ağzı yukunamıyorum kardeşim.
hayır ben bazı çözüm yolları geliştirdim bu merete karşı
alternatif bademcik rahatsızlığını giderme yolları
1- efendim öncelikle eller bir güzel yıkanır akabinde bir elimiz ile boğazımız bademcikler korkup göğüs kafesine doğru kaçmasın diye sıkılırken diğer elimiz seri ve nazik bir hareket ile ağzıdan içeri doğru sallandırılır. ve ani bir hareket ile iki bademcikte söküp yerinden çıkarılır. lakin dikkat ediniz burada tek harekette iki bademciğide almak önemlidir yoksa diğeri siz anlamadan göğüs kafesinin karanlıklarına doğru yürüyüşe gecer.
2- eger iyyy ben elimi ağzıma sokamam kusarım diyorsanız biraz kanlı bir önerim daha var fakat bu öperasyonda hastanın hayatta kalma oranı pek yüksek değildir pek, artık orası sizin ustalığınıza kalmış
ben bu operasyona "açık bademcik ameliyatı" diyorum. oldukça basit. berberden ediniğimiz bir adet ustura ile boğazımızı kesiyoruz ve cart cart 2 hamle ile bademcikleri olduğu yerden alıyoruz. henüz kestiğiniz yeri nasıl kapatacaz bilmiyorum ama bana oldukça etkili bir çözüm gibi geldi bilemeyeceğim artık.
3- insan ol azcık diyorsanız efendim aynanın karşısına gecin ve bademciklerinizi karşınıza alıp adam gibi konuşun. ama sinirlenmeyin sakin sakin durumu anlattın gerekirse rüşvet teklif edin kabul etmez ise çekmeceye sakladığınız penisilini gösterin ve beni bunu yapmaya mecbur bırakma falan diyin. şöyle iğneyi bir kaç kez aynaya yakşaştırıp uzaklaştırın hala bana mısın demiyorsa batırıverin gitsin..
4- çok sinsi bir planım daha var efendim bir yastık alın boğmaya calışın kendinizi. bademcikte bir organ onunda oksijene ihtiyacı var nasıl olsa oksijensizlikten o da ölecek. 2 3 dakikaya kalmaz ölür tabi bu arada bademcikleriniz ölürken siz ölmemeye çalışın ölüüyormuş gibi yaınki bademcikler inansın onlar ölsün. sonra caktırmadan gözünüzü acıp eliniz ile yoklayın baktınız hayat belitrisi yok ulan ne saf enayi uzuvmuşşun be diyip alay edin onunla hak etti cünkü o bunu.
diş karanfildi sanki. pıt da olur gerçi :) portakal kabuğu rendesi de olur. kahveye çaya.
örtmen eşsesli kelime sorarsa gül falan demiycem, düzen diycem, havama hava katıcam. uyariym.
hoş olmuş yazı, parantezleri seviyorum ben.
böcek : of penadur çok fena sedyeyi ısırtıyor insana ! orçun a da güvenmemek lazım hakkaten.
morbid : ben nasıl hallettim o işi biliyon mu? hoş gerçi hala boğazım ağrıyor ama bademciğim ağrımıyor en azından. şöyle ki deodorant kutusunu ağzına püskürtecek gibi ama ağzına 8 cm msafede tutuyorsun, bir çakmak bulup ağzınla deodorant tüpü arasına sokuyorsun çakmak 1 cm eninde desek iki taraftan 3er buçuk cm boşluk olcak tam eşit olsun aman ! sonra çakmakı çakıyon, burnun büyükse azcık ucu yanıyor benimki büyük o açıdan sonra derin bir nefes ve besmelenin ardından çakmak yanarken deodorantı ağzına sıkıyorsun bir alev topu geli bağdemcikleri közleyip kavurma lezzetinde miğdene indiriyor, ilk an biraz acı oluyor ama alev damarlardaki kanamayı engelliyor, üzerine de ağzının içine bepanten sürüyorsun diline falan geçiyor, en temizi bu !
deryik : biri çıkıp da bu saatten sonra bana "bu düzen düzen değil başka düzen isteriz" derse suratına koparım, sonra da yeni düzen de fena olabilir derim =) ben de parantezlerin içini dikkatli okuyan ve oralarda eğlenebilenleri seviyorum =)
melis açık kalp amilyatından biliyorum ki..
aman!
sen bu işlere karışma kuzum
emir sen de not only bademcikten kurtuldun but also göt göbek göt modeli saçlarını da attın gittin
o saçların bir reklamdaki saçlara benziyordu bak adını unuttum bir oğlan ismi geçiyordu biz melisle iddia ediyorduk da sen yok orda bahadır diyor diyordun
işte bunlar geldi aklıma.
bir de emir yaaa
ehem öhöm
balık beslemek hakkındabir kompozisyon yazmanı istesem:D :S
cat : neden be evlat, sana çok iyi açık kalp ameliyatı yaptıydık başarılı bir operasyondu, dediğin çocuğa siz babür diyordunuz babür de iğrenç bir isim olmaz öyle şey, balık konusunda japoncaysa yazarım biliyorsun ama başka türlü olmaz =)
Yorum Gönder