Pazar, Haziran 03, 2012

Kayıp Aranıyor!


Hesaplarıma göre bundan yaklaşık bir yaz evvel (art eksi altı ay) evden kaçtığından şüphelendiğim bir kazağımın kayıp ilanını veriyorum şu an. Gül kurusu tabir edilen bir renkte bu kazak soluk pembemsi, bol bir kazak çok az da büyük, hani giydiğiniz zaman kendinizi bohem hissettirebilecek cinsten bir şey. Kimi insan bu ince kazaklara süveter diyor ancak kollu bir şeye süveter demeyi ben kendime yakıştıramadığımdan ona kazak demeye devam edeceğim. Bu kazak her renk kostümümle uyduğu için sık sık çantamda ikamet eder, serinleyen geceler, akşam üzerileri, rüzgarlı vapur yolculukları gibi durumlarda hep yanımda olur, bana sarılıp beni ısıtırdı. Neyse bu kazak ya kaldığım evlerden birinde daha mutlu olacağını hissetti, ya üşümüş bir genç kızımıza veya oğlumuza sarılıp onunla mesut oldu, her ne olduysa tam bilmiyorum ama artık benimle değil. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğum şu günlerde kazağımla aynı cephede olmayı nasıl da isterdim anlatamam. Ey bu kazağımı gören insanlar, kazağımı gizleyen evler, onu bana geri verin mutluluğumuza mani olmayın. Ve ey gül kurusu, ince, salaş kazağım, lütfen bana geri dön ve sıcak soğuk demeden birbirimize sarılıp dolaşalım yine bu şehirde, tamam gerçekten arada üşüyen genç ve güzel kadın/erkeklere sarılmana göz yumacağım bu konuda sana baskı yapıp seni ufak tefek kıskançlıklarla yıpratmayacağım ama senin yerin benim üstüm. Lütfen geri dön! Çok zor durumdayım.


Kazağın eşgali resimdeki gibi, bakın o kazakla ne kadar mutlu, ne kadar müzik dolu, ne kadar havalı olabiliyorum aynı anda. Her neyse havalar da bam diye ısındı dün. Isınık hava iyidir tabi ki! Geldiğimden beri serin giden havanın tek güzelliği ise bir kaç gece deri ceket giyebilme lüksüm oldu. Hep demişimdir deri ceketim var ya, albümüm olmasa da olur. Ahahahaha.

Dün sabah annemle Hisar'a gittik kahvaltı için, ardından ikimiz de okuyacaklarımızı çıkartıp biraz okuma yaptık. Ben de bu esnada kulübümüzün göz nuru olan Musikişinas dergisine bir göz attım. Başında pek güzel bir söyleşi var Yavuz Yektay ve Cem Yektay ile yapılmış. Ardından da Rauf Yekta Bey'in 1894 senesinde çıktığı Halep yolculuğunda tuttuğu günlüğün deşifresi var. Aslında İstanbul'dan İzmir'e kadar olan yolculuğunu anlatmış sadece ve İzmir'i anlatmış bir süre de ama dili, anlatımı ve dönem o kadar güzel ki, keşke böyle tastamam bir kitap olsaydı da okusaydım dedim 10-15 sayfa yerine. Alıntı yapmak istediğim pek çok yeri var ancak bir tanesini seçmek istedim: "Yolcuların cümlesinde bir telaşe ve heyecan âsârı (belirtileri) var idi. Yahut ihtimal ki bu haller bende olup onlarda hiç de böyle bir şey yok idi." Diye anlatmış vapurun ya da geminin kalkış anını Rauf Yekta Bey. Kimdir bu adam diye düşünüyorsanız, kendisi (hepsi birbirinden pek ayrı olsa da) pek çok benzerleri gibi minimum insanca tanınan, maksimum değerli bir müzik insanıdır. Şüphesiz bu minimum maksimum kullanımıma şahit olsa bana da güzel bir laf sokardı. Neyse senede bir çıkan ansiklopedi niteliğindeki bu dergimizi isterseniz okuldan Türk Müziği Kulübü'nden edinebilirsiniz, siz de bizzat okuyun bana kalırsa.

Her neyse çok acil bir kaç şeye ihtiyacım var önümüzdeki bir iki günde, tedarik edebilen olursa ya da elindeki imkanı paylaşıp kullandırtan olursa çok makbule geçer. Bunlardan ilki Zoom h4n kayıt cihazı. Bu cihaza 2-3 gün ihtiyacım var olup da vermeyen varsa çok ayıp, kibarca kullanıp geri vereceğim. İkincisi tarayıcı yahut nasıl diyorsunuz scanner'ı olan bir bilgisayara ihtiyacım var, bana evini açacak birileri olduğuna inanıyorum bu konuda. Bu önümüzdeki günler tam anlamıyla nice buluşmaların günleri olacak! Heyecanla bekliyorum hafta başını, umarım hayal ettiğimden de güzel geçer.

1 yorum:

Melisina dedi ki...

emir bu kazak bendeydi! ama sana geri vermiştim hatırlıyorum! :) sonra nasıl kaybettin ya ahahah