Çarşamba, Aralık 26, 2012

Importance of metrobüsing in a corporate life.


Evet efendiler yine birikti yazılacak konular. Öncelikle hafta sonundan başlayalım. Dut Şerbeti adlı bir oyuna gittik annemle. Oyunun yazarı ve yönetmeni Sertaç (Ayvaz) Bey bizi karşıladı, annemle arkadaşlar. Ayak üstü biraz sohbet ettik, ardından oyuna girdik. Tiyatro konusunda biraz cahil bir insanım ancak modern bir düzenleme vardı salonda. Yani seyirciyi oyunun içine alan cinsten ki zaten giriş ve çıkış sahneleri de seyirciyi fiziki olarak oyuna dahil edecek şekilde tasarlanmış. Kadına şiddet ve bunun aile ve uzun vadede oluşacak olası aile(ler) üzerine etkilerini işliyordu oyun. Tiyatronun her gittiğimde tekrar hatırladığım -ya da yeniden fark ettiğim diyelim- çarpıcılığını yaşadım yine. Televizyonda, filmleri, dizileri, haberleri izlerken ya da gazeteleri, kitapları okurken asla hissedemeyeceğiniz -hissizleştirildiğimiz- bir gerilim yaşatabiliyor size. Annem de ben de etkilendik ve daraldık izlerken ki sanırım bir dramın amacı da bu olsa gerek. Aralık gösterimleri bitti ancak broşürde yazdığına göre Ocak'ın 9, 18, 25 ve 26'sında saat 20:30'da Tiyatro Açıkça'da gösterimleri devam edecek. Bu tiyatro da hemen Rexx Sineması'nın hizasındaki Burger King'in karşısındaki pasaj/apartman karışımı yapının içine girince bir kat aşağıda. Vaktiniz olursa bahsi geçen tarihlerde bu tek perdelik dramla değerlendirebilirsiniz değerli vaktinizi. Bu ay tiyatrodan yana şansımız yaver gidiyor, SBR'nin oyunu Annemin Cinayet Listesi ile yüksek bir hızda başlamıştı ay başında maceramız hatırlayacağınız üzere.

Bu arada hafta başında işe başladım! Ancak bununla ilgili gelişmeleri bir kaç paragraf altta daha detaylı anlatacağım.

Pazartesi akşamı yani ilk mesaimin ardından işten çıkıp Enis Ağabey'le buluştuk Mecidiyeköy'de ve okula doğru yola koyulduk, bizle eş zamanlı olarak annem de Beşiktaş'tan okula doğru hareket etmişti. Kapıda buluştuk ve aşağıya indik. Konsere yetişmiştik! Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü'nün (BÜTMK) kış dönemi koro konseri olan Mahur Beste'ydi yetiştiğimiz konser. Bir korist ve solist olarak yetişmem ayrıca iyi oldu tabi. Pek keyifli geçti konserimiz, sahnede görmekten mutlu olduğumuz koronun genç yüzlerinin yanı sıra sahnede göremediğimize ve birlikte olamadığımıza üzüldüğümüz dostlarımız da oldu. Faruk Hoca yine olanca tatlılığıyla seyirciler arasındaydı. Neyse solomu da kazasız belasız atlattım. BTS kod adlı Albert Long Hall'dan da her daim etkileneceğim sanırım. Sizle konser repertuvarımızdan çok beğendiğim iki şarkıyı paylaşmak istiyorum. İlk eserimiz bir Dede Efendi bestesi. "Ah yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü." diye başlayan pek hoş sözler ise Şeyh Gâlip'e ait. "Kimi terk-i nâm ü şâne kimi itibâre düştü." diyerek de hayli (highly) vurucu bir bitiriş yapmış. Buyurun buradan dinleyelim. İkinci muhteşem eserimiz ise Hacı Arif Bey imzalı:

"Gösterip ağyâre lûtfun bizlere bigânesin
Bivefa görmek ne müşkül âşıka cânanesin
Böyle üzmek şânına lâyık mıdır divânesin
Bivefa amma cihanda sevdiğim bir tanesin."

Her şeyi geçtim (Şebnem Hanım da hak verecektir) sırf şu üçüncü satır için dinlenir bu eser, buyurun siz de dinleyin. Bu arada konserde favori solistim yine Rıdvan Bey'di. Okuduğu eserin ismini bir türlü kaydedemediğim için paylaşamayacağım ama ne güzel bir icradır o arkadaş, denecek söz bırakmadı bizde.


Sonraki gün, yani salı günü, yani bir diğer deyişle dün, tempomdan hiç ödün vermeyerek mesai çıkışı sırtımda gitarımla yine Mecidiyeköy'de önce Merve Hanım ardından da Nil İpek Hanım'la buluşup bir başka konser vesilesiyle tekrar okula geçtim. Bu sefer de Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü'nün (BÜMK) Taşoda Kış Konserleri'ydi yetişmeye çalıştığımız. Yetiştik. Biraz ayrı bir dünyadan geliyormuşçasına sıra bize gelince sahneye kurulduk ve başladık çalmaya. Ayrı dünyamızın sebebi öncelikle Nil İpek Hanım ve benim kurumsal kostümlerimizdi, bir diğer sebep herkesin kalabalık çıktığı ve genelde ayakta çaldıkları bir sahneye 2 kişi sandalye çekip oturmamızdı, son sebep ise fazlaca sakince bir müzik yapmamızdı. Organizasyon pek güzeldi, bize de çok kibar davrandılar. Gönüllerimizin en birinci seyircisi Merve Hanım vardı önde, bir kaç tanıdığımız dostumuz da ön sıralarda yer aldı, onun dışında salonun farklı köşelerine dağılmış yine bir kaç avuç insan vardı sanırım "ne yapıyor bu yaşlılar" diye bize bakan. Neyse biz mutlu mutlu ve sakin sakin şarkılarımızı çaldık ve indik. Ne kadar özlemişim GKM'yi ve Kış Taşodası'nı. Salon konserlerine her zaman hayranım. Nil İpek hanım da pek memnundu seslerden ve ortamdan zannımca. Böylece 2. kez maksimum akustik Emir Bey performansımızı sergilemiş olduk ki daha devamı gelecek bunun bence. Tanıdık ve tanımadık bir kaç zarif geri dönüş de aldık, mutlu olmamıza yeter bunlar bir kaç hafta bence.

Gelelim iş dünyasına. Evet efendim granit alanında öncü bir firmamız benim onları iyi yöneteceğimi düşünmüş olmalılar ki beni işe aldılar. Şirket yönetmek zor iş çok yoğunum 3 gündür, bakmayın konserlere çıktığıma falan. Şaka bir yana MT (Management Trainee) ya da yönetici adaylığı ilanına başvurduğum firmamızda satış departmanında işe başladım. (Kariyer.net çalışıyormuş bu arada gerçekten şaka gibi.) Sanırım şirketin ilk MT'si benim. Ben dahil herkeste bunun bir şaşkınlığı ve heyecanı var. Oryantasyon kısmındayız şimdilik, farklı departmanlardan "işler nasıl yürür, biz ne yaparız" temalı eğitimler alıyorum, bilgisayarım da oldu ancak daha kendi departmanıma yerleşmedim. Bilgisayar demişken bugün 2-3 dakikamı Windows 8'de "Başlat" menüsünü arayarak geçirdim, tam olarak bulduğum da söylenemez ama ona yakın bir şeyler buldum. İlk izlenimim aşırı hızlı açılıp kapanan bir işletim sistemi olduğu yönünde, adamlar iPad'e bağlamışlar maşallah. Neyse üçüncü günümü de geride bıraktım ancak mesaim haftada 6 gün, bu yüzden bu hafta için çoğu gitti azı kaldı diyemiyorum henüz. Tabi şirket yönetmek zor ne yapalım. Ahahaha. Belitmeden geçemeyeceğim, Ilgın Hanım'ın Londra'dan 17 Kasım'da gönderdiği ve çoktan umudumuzu kestiğimiz "bu kart şansını döndürsün" temalı kartı tam işe başladığım gün yani yaklaşık 35 günün sonunda elime ulaştı. Kalbi temiz bence Ilgın Hanım'ın ondan hep. Bu arada metrobüs strikesback.

Not: Serkan bey bunu okuyorsanız yardımınıza ihtiyaç duydum, Gandalf'ın Frodo'dan ayrılırken (Yüzük Kardeşliği'nin en başlarında) kurduğu bir cümle vardı "beni en beklenmedik anlarda bekle" temalı bir cümle, neydi onun İngilizcesi? Kitabı karıştırmaya üşendim bilgisayardan kalkıp. Başka Orta Dünya töresine hakim birisi varsa o da cevap verebilir buna.

2 yorum:

Özge dedi ki...

hayırlı olsun!

Emir Bey dedi ki...

Çok teşekkürler Özge! =)