Son Okuduğum Kitaplar yazısını 2017'nin Haziran ayında, buraya taşındıktan kısa bir süre sonra yazmışım. Aradan geçen bir buçuk senede doğru düzgün kitap okumadım desem yeri, ne yazık ki... Ancak son altı aydır gerek işe giderken serviste, gerek yine iş sebebiyle sık yaptığım uçak seyahatlerinde vaktimi kitap okumaya ayırabiliyorum ve biraz biraz kitap okur hâle geldim tekrar. Aşağıda göreceğiniz listedekiler de işbu son altı ayda okunanlardan oluşmakta zaar.
Peki okuduğum kitapları neden ifşâ ediyorum?
- Belki sizin de kitap okuyasınız vardır ama bu işe bir türlü vakit ayıramıyorsunuzdur, kim bilir benden gaza gelir tekrar okumaya zorlarsınız kendinizi.
- Ben sevdiğim insanların kitap tavsiyelerini dikkate alıyorum, tanıdığım birilerinin süzgecinden geçen kitapları okumayı daha risksiz buluyorum, sizle de kendi fikirlerimi paylaşıyorum ki benim düşünce tarzımı bilerek kendinize bir pay çıkarabilin.
- Yazı yazmayı seviyorum, yaşadıklarımın o an hissettirdiklerini sonradan unutuyorum ama burası bana bunlara dönüp bakma lüksü sunuyor, böylece okuduklarımı unutmuyorum.
Nedenler tamamsa buyurun okudularım hakkındaki notlarıma geçelim:
1. Nutuk | 1927 | Mustafa Kemal Atatürk | Alfa
"1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." diyerek vaziyet ve genel manzarayı tasvirle başlayan Nutuk, Atatürk'ün verdiği savaşları ve kurduğu ülkeyi anlattığı sıra dışı bir eser.
Hepimiz Nutuk'un tamamını veya farklı bölümlerini çokça okumuşuzdur ancak farklı dönemlerde okunan eserlerin insana farklı farklı tesir etmesinden dolayı şu an, bu yaşta ve bugün bu eseri baştan sona bir kez daha okumak bana çok iyi geldi. Tabii bunda Nutuk'u ödev veya bir dayatma sonucu değil, tamamen kendi isteğimle okumamın da etkisi büyük.
Öncelikle Atatürk'ün ne büyük bir teşkilatçı olduğun bir kere daha idrak ettim; Nutuk'u okurken sürekli olarak bu teşkilatçılığın temellerini yani 1919 öncesi Atatürk'ün hayatını daha derin bir şekilde araştırma dürtüsü duydum.
Ayrıca konuşmayı yaparken dinleyenlere karşı kullanılan üslup ve anlatım tarzı ile adeta bir mahkeme karşısındaymışçasına her bir kelimeyi belgelerle açıklayıp kanıtlamadan geçmeme tarzına tekrar tekrar şaşırdım okurken. Bu açıdan benzerlerinden çok farklı bir eser, eklerle, kanıtlarla, örneklerle bir savunma adeta.
"Hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yapmadım" üslubunu bu denli en kazanmışken elinden bırakmayanlardan, yolsuzluklar içinde yüzüp hesap soranları yok edenlere doğru yüz yıllık bir hikâye işte sevgili Cumhuriyetimizinki, o kadar bile değil hatta, ilk 20 senesinde kadro ve ideal olarak yaşayacağı yozlaşmayı yaşamış, sonra da tüm çabalara rağmen belimizi doğrultamamışız bana kalırsa.
Size de tavsiyem Nutuk'u kendi rızanızla ve bölük pörçük değil de yekpare olarak bir daha okumanız. Aklınızda kalanlardan ne kadar farklı bir şeyle karşılaştığınıza sizin de şaşıracağınızı düşünüyorum. Kitabın sonundaki Gençliğe Hitabe olarak tanıdığımız bölümden evvelki şu kısım ile bitireyim yorumumu, yoksa sayfalarca yazarım duramam:
"Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, nihayet mâzi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktaları belirgin hâle getirebilmişsem kendimi bahtiyar addedeceğim."
Bahtiyar olunuz efendim.
2. Benim Adım 1864 | 2018 | Elbruz Aksoy | İletişim
Baba tarafım Çerkes, ancak tam olarak Çerkes Kültürü içinde büyümedim. Yine de özellikle babaannemle ilgili her güzel anımın şu an okuyup öğrendikçe bu anıların bayağı Çerkes Kültürü'nün içinden olduğunu fark ediyorum. Çerkesçe ve Kafkas dansları öğrenemedim, bu ikisi ne zaman aklıma gelse pişman olurum ama Çerkesler ve Kafkas halkları ile ilgili bir şeyler buldukça okumak, öğrenmek, bazı bağlar kurmak ihtiyacı hissediyorum içimde sürekli.
Bu kitabı da Afra Ablam hediye etmişti, aynı merakla okudum. Daha ilk başında önsözü okurken ve önsözü kimin yazdığını fark edince biraz içim bulandı ama ben yine de bu eserin kendi merakımı tatmin edecek kısımlarını alır gerisiyle ilgilenmem diye düşündüm. Ancak öyle olmadı.
Ben şu tipolojiyi sevemiyor ve kendilerine alışamıyorum ki ülkemizde "aydın" tabir edilen kesim bu zâtlardan geçilmiyor. Yazar kişinin bir konuda büyük bir derdi var, bambaşka bir konu anlatacağım vaadi ve kılıfıyla sürekli o büyük derde laf sokma, o nefretini kusma çabasında. Hâl böyle olunca da vaadindeki hikâyeleri de zehirliyor ve rezil ediyor, o hikâyelerde geçen toplumunun geleneklerini de kendi tanımlı yaftalamalarından geçirip, topluma da öykülerine de saygısızlık ediyor.
Bu tip insanlara taviyem şu, cesaretinizi toplayın ve derdinizi çözün önce, bu dertle ilgili yazın korkmuyorsanız, ne de olsa devir size uygun, özgürce giydirin Cumhuriyet'e. Ve lütfen bırakın kılıf olarak kullanacağınız konu ve hikâyeleri başkaları anlatsın, o güzel mevzular sizin derdinizin zehriyle telef olmadan, değiştirilip yorumlanmadan okuyucusunu bulsun, su kirlenmesin özetle.
Kitap mı okudum, sinir harbi mi yaşadım belli değil.
3. Simyacı | 1988 | Paulo Coelho (Çeviri: Özdemir İnce) | Can | O Alquimista
Bu kitabı yıllarca okudum sanıp okumamışım, geçtiğimiz senenin sonlarına kısmetmiş okumak. Yazıldığı yılı düşününce "new age" veya çeşitli kişisel gelişim, kendini bulma, arayan belasını da bulur Mevla'sını da temalarının belki de dünyada çok satan ilk örneklerinden. 1988 yılında ve o yaştaki -sıfır yaşındaydım- düşünce kapasitemle okusam belki etkilenirdim, bu yaşta ise hayatımda okuduğum en boş kitaplardan biri olarak listeme eklendi. Bir de hatırladığımdan çok daha kısaymış.
4. Joy.ology | 2018 | Dr. Türker Baş | Great Place to Work
Türker Hoca ile bir eğitimde tanıştık, eğitimin sonunda katılımcılara kitabını verdi, ben de bir fırsatını bulunca okudum. Bir iki yıldır İngilizce bir şeyler okumamışım önce, o açıdan iyi geldi. Edebi yönden pek bir şey hissettirmese de insanların aldıkları tüm kararlar, yaptıkları pek çok iş ve yaşadıkları nice duyguda hâlâ ne kadar da ilk insanlar ile aynı seviyede olduğunu fark ettirmesi açısından değerli bir eser diyebilirim.
5. Cennet ile Cehennemin Evliliği | 1793 | William Blake (Çeviri: Burhan Sönmez) | Ayrıntı | The Marriage of Heaven and Hell
Çok değişik, birkaç tur daha okumak lazım, üstelik metinlerin yanındaki görsellerde İngilizce orijinalleri de var. İdrak etmeme daha birkaç tur var dediğim gibi, sonra tekrar yazışırız.
6. Dinle Küçük Adam | 1946 | Wilhelm Reich (Çeviren: Şemsa Yeğin) | Payel | Rede an den kleinen Mann
Sevgili Wilhelm Reich, açmış ağzını yummuş gözünü ve küçük adama içimizde tuttuğumuz tüm kini tek avazda kusmuş. Okuyun, yazıldığa yıla bakın, bizim yaşadığımız yıla bakın, yazılan diyarlara bakın, bizim buralara bakın. Daha yıllarca da güncelliğini korur muhakkak. Bir cümle de alıntı yapayım hatta kitaptan:
"Kendi küçük liderlerini nerede başa getirdinse, orada senin emeğin yüzyıl öncekinden daha ağır biçimde sömürüldü, senin yaşamın daha da horgörülmeye başlandı, daha önce verilen haklarınsa hiç mi hiç tanınmıyor."
Tanıdık geliyor mu?
7. Cesur Yeni Dünya | 1932 | Aldous Huxley (Çeviri: Ümit Tosun) | İthaki | Brave New World
Neredeyse yüz yıldır çok satanlardan düşmeyen bir distopya, aslında distopya da değil öngörü desek daha doğru. Okuduğumu sanıp okumadığım kitaplardan biri de Cesur Yeni Dünya'ymış. Tekrar okuyayım diye elime aldım, ilk sefer okudum, böyle de müthiş bir hafızam var.
Bu tip gelecek tahminlerinde en hayran olduğum yan sistemin kitaptaki gelecekte bahsi geçen zalimliklerin büyük kısmını çok daha yumuşak çerçeveler içinde bugünün gerçek dünyasında yapmayı başarabilmesidir. Biz o distopyaların veya öngörülerin içinde yaşıyoruz özetle, sadece gerçek, orada çizildiği kadar çıplak değil, çok daha güzel giysiler giydirilmiş ama çok daha sert bir şekilde yanı başımızda. Bize de onu sorgulamaktan ziyade kendisine sarılmak düşüyor genelde.
8. Martin Eden | 1909 | Jack London (Çeviri: Levent Cinemre) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İş yerinden arkadaşlarla bir kitap kulübü kurduk. Sistem de her ay birinin seçtiği bir kitabı herkesin okuması ve üzerine tartışmasıyla ilerliyor. İlk kitabımız Fatih'in seçtiği Martin Eden'dı. Jack London'u hepimiz kurtlu hikâyeleriyle tanıyoruz, çocukken veya gençken en azından Beyaz Diş'i okumuşuzdur ancak Martin Eden yazarın genel tarzının aksine bir insanı anlatıyor bu kez ve bu insan üzerinden yazar aslında kendi hayatını tarif ediyor.
Ben böyle klasik bir esere, uzun uzun betimlemelere, neredeyse somutlaşmış romantizme, muhteşem bir kendini ifade biçimine aç kalmışım bir süredir. Demek arada bir klasiklerden bir şeyler okumak, gerçek edebiyattan uzaklaşmamak lazımmış dedim. Kitabın anlattığını da beğendim, henüz denk gelmediyseniz sizi günümüz dünyasından bir yüzyıl öncelere götürecek bu kitabı bir okuyun, kafanızı azıcık bu çağdan uzaklaştırın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder