Perşembe, Ocak 24, 2008

Bilmukabele' nin Hikâyesi

Şimdi çoğunuz sanmıştır ki bu bilmukâbele kelimesi işte ne bileyim Arapça, Farsça kökenlidir, dilimize giren milyon tane yabancı sözcükten biridir. Uzun süren düşüncelerim ve kararlarım sonucunda bu sözcüğün gerçek öyküsünü kafamda tasarlayabildim.

Efendime söyliyeyim seneler öncesiydi hayal meyal hatırlarım 94 senesi sanırsam, karlı bir kış yaşıyoruz Antalya' da olsak bile. Neyse ligin ara dönemleri tüm büyükler Antalyaspor dahil transfer derdinde, bildiğiniz gibi değil o zaman, o da 3 büyükten biri, daha Galatasaray' ın 2. ligde olduğu yıllar pek çoğunuz hatırlamazsınız, çünkü sonrasında bir göz boyama devri oldu bahsettiğim takımın kupadır carttır curttur falan her neyse.

İşte bu ara sezonda Antalyaspor transfer bombasını patlatmak üzere olduğu haberlerini verdi, siyahi bir afrikalı futbolcu alacaklarını bunu da defans hattının sağına doğru (şimdilerde sağ bek diyorlar o zamanlar sağ cenab hattı müdafun derlerdi) alacaklarını bu sayede sadece çok gol atan bir takım olmanın yanısıra gol yemeyen de bir takım olacaklarını söylüyorlardı. Fısıltılar bunla da sınırlı kalmıyor, bu oyuncunun kanat organizasyonlarında da hünerli ve bir o kadar da koşucu olduğunu söylüyorlardı. Gel vakit git vakit oyuncumuz geldi.

Oyuncunun adıydı Bilmukabele (alıştığınızı gibi sesleri uzatarak değil kısa kısa okursanız anlayacaksınız) ki hakikaten siyahi ve koşucu kılıklıydı. Öyle olurdu ki spotların aydınlatamadığı kara bir gölge gibi konuk takımın golcülerine yapışır adamlar bezene kadar da bırakmazdı peşlerini bu Seyşel Adaları' ndan gelen cengaver. Baktılar ki Bilmukabele hem hızlı hem kanatlarda başarılı, kendisini defansın sağından orta sahanın sağ ilersine almayı düşündüler, aldılarda.

Soğukkanlı karakteriyle bir anda ligin en asistçi (yani en çok gol pası veren futbolcusu olmuştu) ki bu ünvanı 5 maçta kazanmış takımına 29 gol attırmıştı. Bunların 28 tanesinin gol pasını vermişken bir tanesinde yavaş kalan forvet sebebiyle gol pası niyetiyle vurduğu top fileleri havalandırmıştır.

Hasılı kelâm aslında bu bilmuâbele kelimesinin dilimize yerleşme sebebi de Bilmukabele isimli bu siyahi oyuncunun verdiği bu gol pasları ve ziyadesiyle güzel yaptığı duvar paslaşması tekniğidir. Bu oyuncumuza gol yolunda ilerleyen ama önüne bir karşı takım defansı dikilen ileri forvetimiz ne zaman pasını verse Bilmukabele topu serin kanlı bir bilek hareketiyle arkadaşının koşu yolune ve defans oyuncusunun erişemeyeceği bir yere atar ve tekrar topu alan forvet arkadaşa bir tek topa düzgünce dokunmak kalırdı. Yani bir V harfi hayal edin alttaki sivri köşe de duran Bilmukabele ise üstteki soldaki uçtaki pası veren futbolcu üçgen oluşturucasına koşup sağ üst köşeye geçiyor ve bu sırada Bilmukabele de topu ona doğru yolluyor.

Dönemin spor sunucuları dahi forvetlerin isimlerinden ziyade bu şık paslarıyla ünlenen siyahi oyuncunun ismini bağırırlardı gol sonrası. Önce derlerdi "Gooooooooooğğğllll" ve ardından eklerlerdi "Bilmukaaaaabeeeeleeeeee" diye.

Neticede bu futbol hareketini (duvar pası dediğimiz olgu) gözünüzün önüne getirince size bir top atılıyor ve siz onu en yararlı şekilde size atana geri atıyorsunuz. İşte dönemin Antalya yerlileri bu oyuncudan etkilenerek ne zaman kendilerine hoş bir laf dense, teşekkür edilse ya da nazik bir kelam duysalar hemen Bilmukabele derlerdi, hani "o sizin güzelliğiniz" dercesine aynı lafı size geri veriyorum manasında bazı şakacı ihtiyarlar da aynı devrin spor spikerleri gibi bu ismi uzatıp bozarak Bilmukaaabele derlerdi.

Böylece yavaş yavaş bu kelime kalıplaştı ama herkes hikayesini az çok bilirdi; Antalyalı futbolu da severdi zaten portakalı sevdiği kadar. O dönemde "Antalyalıları dünya vatandaşı yapıyoruz" adlı bir kampanyanın başlatılmasıyla birlikte Antalya' da yaşayan tüm herkes şehri terkedip dünyanın başka şehirlerine yerleşti, bu herkese dahil olamayanlar ise yaşlılar, çok ufak çocuklar ve hamile kadınlardı her zamanki gibi. Öyle bir fırsattı ki dünya vatandaşı olmak; kocaları onları bu halleriyel bırakıp gitmişti yeni memleketlerine. Gel zaman git zaman yeni kuşak yaşlı dedelerin ninelerin ellerine doğdu. Yaşlıların hafızası zayıf olur ama torunlarıyla ya da herhangi bir bebekle konuşmayı da bir o kadar çok severler.

Bu torun dede diyaloglarında dedeler torunları büyüdükçe hikayesini tam hatırlamsalarda onları gülümseten bir kelime kullanıyorlardı. Torunu hapşuran dedeye çok yaşa deyince torun, dede bir anda bilmukaabele (bilmukâbele) deyiveriyordu. İşte o torunlar hikayesini bilmeden de olsa bu kelimenin "al benden de o kadar" anlamına gelen hatta "benim için ne diliyorsan senin için de gerçekleşsin bu dileklerin" anlamlarına bile gelebilen bir kelime olduğunu kavramışlardı.

2005 ve 2004 ve 2006 senelerinde artık büyüyen bu çocuklar (torunlar ve bebekler) kazandıkları üniversiteler ile Türkiye' nin farklı coğrafyalarına dağılınca bu kelime de 2-3 senede yayılabildiği kadar büyük bir hızla Türkiye' ye yayılmıştır.

Diyeceğim o ki şimdi üzerinden çok fazla yıl geçmese de Bilmukabele' yi (futbolcuyu yani) hatırlayacak ama Antalya' da yaşayan neredeyse kimse kalmamış, dünya vatandaşı olanlar da yurt dışında yaşadıkları şehirlerde başka kelimeler bulmuş eskilerini unutmuştur. Bu kelimeyi tek kullanan nesil olan benim neslim ise ben hariç anlamını bilmeksizin kullanıyorlardır. Halbuki bencileyin azcık oturulup kafa yorulsa bağlantılar birleştirilse bulunacak bir kelimedir, isimdir.

Ajan Mulder' ın da (The X Files) sık sık dediği gibi futbol sever ve sevmez arkadaşlarım "Truth is out there..." Ben sizi elimden geldiğince oralara bir yerlere götürmeye çalıştım ama artık inanmazsanız da kendiniz kaybedersiniz.

* Bilogır buluşması var katılmak istiyorum tıpkı karnaval gibi.
* Sanırım last fm baya güzel bir şey teşekkürler Ekin Hanım.

9 yorum:

curie dedi ki...

"Futbol asla sadece futbol değildir"

*Last fm,saygı duyulası =)

fijibaha dedi ki...

takdir ettim hem de çok
tam kalbime geldi ok

afferim
tdk sana da plaket vermeli aynı
tarkılan a verdikleri gibi kelimelerin kökenleri hakkında yaptığın bu muthiş çalışmadan dolayı bende bir çok kelimenin nereden geldiğini biliyorum yazmam için de gaz verdi bana bu yazın

Emir Bey dedi ki...

curie : tabiki =)

fijibaha : birileri şu yazımı keşfetsin diye bekliyordum bahadır ağabey, çok memnun oldum sağolasın ! sen de yaz ben de gaa gelir arada yazarım belki başka hikayeler. =)

Adsız dedi ki...

http://rapidshare.com/files/86487172/__304_ki_-_Eyluel___350_ark__305_lar__305_.rar

belki hosunuza gider :)blogunuzu takip ediorm da hazir rapide atmisken size de yollayayim linki dedim. incesaz - iki

Emir Bey dedi ki...

? : size bu büyük hizmetten ötürü çok teşekkür ediyorum, önceden bende vardı bu albü mlakin hatalı bir format ile daha dinleyemeden yok olmuştu, içinde en sevdiklerimden 2 şarkı var ve en hoş sesli solist tabi ki ! teşekkür ederim, isminizi de yazsaydınız adınıza teşekkür ederdim ama nasip =) çok incesiniz.

orçay dedi ki...

naaptın emir sen yaa.
naaptın abi.

nap...

n...


hahaha iyi olmuş iyi hehehe

Emir Bey dedi ki...

orçun : bardak kır kapımda diye yaptım bunları hep =) neden gelmiyorsun evladım buraya ha ?!

gülş dedi ki...

emir sendeki bu durdurulamaz yaratıcılığı napıcaz? =) bir de belirtmezsem olmaz kardeşimle en sevdiğimiz geyiktir alakasız kelimeleri, ugandalı futbolcu, uruguaylı solbek falan diye "betimlemek" =)
mesela, verhelebi, juan carlos verhelebi, uruguaylı.

Emir Bey dedi ki...

gülş : kardeşinize de size de pekiyi verdim o zaman !