Pazartesi, Eylül 27, 2010

4+


Bir haftadan fazlaca gündür yoğunluklar içersindeydim. Bunları bir maddeleyelim:

* Merve Hanım'ın ablası Ayşe Hanım'ın Yiğit Bey'le evlenmesi
* Sakareller ile stüdyoya eşyaların taşınması
* Online kayıt sistemi ve ders seçimi
* Tuhaffiye Hanım ve dostlarla buluşma
* Aylin Hoca ve dostlarla buluşma
* Emre Bey'in sürprizi
* Merve Hanım ile yıl dönümümüz
* İstanbul Radyosu'nda koro toplantısı
* Emir Yargın Efendi ve dostlarla görüşme
* Hazal Hanım'ın vedası
* Kubbealtı Musîki Cemiyeti 40.yıl toplantısı
* Sakareller provası
* Kulüp toplantısı
* Orkestra provası
* Okulun açılması ve dostlar ve depresyona giriş

Hepsinden detaylı bahsetmeye kalkarsam şayet yıllar sürecek zaten en bahsedeğer iki olay var ki biri Emre Bey'in sürprizi -ki bundan bir başka yazıda bahsedeyim- diğeri de Merve Hanım'ın hayatıma girişinin dördüncü yılını geride bırakmam. Diyecek çok bir şey yok, ne denir ki? İyi ki varsın, iyi ki benimle birliktesin, iyi ki çok süperto birisin!


Pazar, Eylül 19, 2010

Yaban Gülü*



Dünü anlatan bir şeyler yazmalı diye düşünüyorum, giriş bulamıyorum yazıya. Gördüğünüz gibi yine bulamadım. Tünel'de buluşup Barış Bey ve Başar Bey'le eşyaları aldık stüdyodan. Bu arada Sakareller çıkartmalarından da sağa sola yapıştırmaya başladık. Siz de yapın, ben isteyene çıkartma veririm. Neyse sonra ses denemesi falan yaptık. Tabi ki kendi vokalimi duymakta sıkıntı yaşadım falan ama olsun bunlar tatlı sıkıntılar, yalan tatsız. Sonra yemeğe gittik, sonra da Başar Bey ile Mustafa Amca'da oturduk birer kahve içtik. Peyote'ye geri döndük. Teras her zamanki gibi izdiham halindeydi. Barış Hoca'yı gördüm sağolsun bizi hiç yalnız bırakmıyor konserlerde, onla oturduk sohbet ettik bir miktar. Sonra diğer grubun sahneye çıkmasına yakın tekrar aşağıya indik Başar Bey ve ben merak ediyorduk keza. Bizim eş dost da erken gelmiş baya, diğer *Seni Görmem İmkansız ikilisinin de çok güzel bir seyirci kitlesi vardı ve bana kalırsa müzikleri müthiş etkileyiciydi. Altyapılar, sesler, üflemeli ve dijital süslemeler, eserler, her şey benim açımdan çok keyif verici ve güzeldi. Çevremdeki kimi insana asla keyif veremeyecek bir müzik olmasına rağmen. Neticede ikilinin konseri bitti, bizim eşimiz dostumuz da tamamen gelmiş bulundu. Biz de çalmaya başladık hasılı kelam. Bir Metrekare ile girdik konsere, üçüncü şarkı falan ya da dördüncü YK2 olabilir, en son söylemeye karar verdiğim ve bu yüzden en tedirgin olduğum, ama onda da bir sorun olmadı pek, ya da kendimi duymadığım için monitörden bana öyle geldi oh mis. Sonra yine güzel güzel devam ettik. Albümdeki şarkılardan Anı Hırsızı ve Delinin Defteri'ni de ben söyledim. En son da Yazısız ve Yörünge ile konseri bitirdik. Konser genel olarak bana çok keyif verdi, dinleyenler ve izleyenler de aynı şeyi düşünmüşlerdir umarım. Sahnedeyken aşağıdaki kadar net duyulmuyor sesler keza. Sonrasında indik eşle dostla sarıldık. Başar Bey'le ayaküstü konuştuk ben sonra vedalaştım biraz erken. Çünkü saat 03.00'ü geçiyordu. Böylece resmi olarak Sakareller'e girdim. Dün akşam beni yalnız bırakmayan, her zaman her yaptığım işte yanımda olan çok değerli dostlarıma da nice teşekkür etsem azdır. Onların desteğiyle ve onları görerek sakin ve keyifli çaldım. Bu sınavı da böylece atlatmış olduk, şimdi sıra kritiklerde. Dönüşte minibüs yolu sarı dolmuşu kapattık ahahah. Her an bir yerden Uğur Bey çıkacak gibiydi bir de dün, ama çıkmadı, umarım yerini azcık da olsa doldurabilmişizdir. Ilgın Hanım'ın çektiği çok enteresan bir fotoğrafla bu yazıyı süslüyorum ki kendisi de beni en hiç yalnız bırakmayan insandır. Sevgiler!

Cumartesi, Eylül 18, 2010

YK2*


Konser yaklaştı yaklaşıyor derken bir anda geldi, hazırlıklar tamamlandı artık benim için ufak çaplı bir sahne sınavı kaldı geriye. Sakareller'e girişimi görünür kılacağız yarın gece. Bunun dışında önümüzdeki dönem az ders alacağım, az kredim kaldı lakin adam gibi ders o kadar az ki seçme şansım dahi yok gibi. Bakalım umarım consent ıvır zıvır çok uğraşmam gerekmez. "Modern" bir insan olarak ben de dün Fashion Night Out'un Cadde ayağına uğradım, müzik dinledim, arkadaşlarla görüştüm, yürüdüm, gözlemledim. Güzel, en azından senede bir Cadde'de bu tip karnavalvari bir şeyler olmalı diye düşünüyorum. Okul güzel olsa, arkadaşlar güzel olsa, müzik güzel olsa, ileriki hayatım da hep güzel olsa gibi düşünceler, düşünceler.

* Sakareller'in Beş Dakika Daha albümünün 10. şarkısı.

Salı, Eylül 14, 2010

Up on the Stage*


Geçtiğimiz günler boyunca pek çok değer verdiğim ama ne zamandır bir türlü görüşemediğim dostlarla görüştüm. Bunların ilk sırasında İpeknaz Hanım var. Referandumun olduğu gün görüştük kendisiyle. Oturduk uzun uzun sohbet ettik, önce birbirimizi güncelledik bu yaza dair. Sonrasında da müzikten, siyasetten, eş dosttan, havadan sudan konuştuk. Sudan konuşmasa da havadan kesin konuşuyor insan bakın bu lafımın altını çizin. Sonra azıcık da yürüdük. Bir sonraki gün Mert Bey ile buluştuk. Enteresandır yine müzikten, siyasetten, eş dosttan konuştuk, havadan da konuştuk tabi. Bir ara bize gelmesi konusunda söz aldım kendisinden. Birbirimizi baya anlayabiliyoruz, enteresan. İnsanların aynı şeyi düşünmesi, benzer şekilde hareket etmesi, birbirlerini anlayabilmesi falan. Neyse bugün de Cansu Hanım ve Mısra Hanım'la görüştük. Ben Umut Bey de gelecek sanıyordum, işleri mi uzamış ne. Onlar da dertlilermiş, azıcık kafa dağıttık sohbet ettik. Bu sefer öbür günküler kadar ne müzik konuştuk ne siyaset, bir tek konsere davet ettim gençleri, bir tek dileğim var mutlu ol yeter.

Konser demişken şimdi bu cumartesi yani Eylül ayının 18'i Sakareller konseri var Peyote'de. Tüm resmi kaynaklardan aldığım duyumlara göre artık yasal olarak Sakareller gitaristiyim. Yer yer vokalisti bile olabilirim. Düşününce hem enteresan hem heyecan verici, seneler sonra sahnede elektro gitar çalmak, "düzgün rock" icra etmek. Bakalım çok eğlenecek gibiyiz, herkesi bu tarihi ana tanıklık etmek üzere konsere davet ediyorum. Sakareller'in müziği zaten çalmayı geçtim dinlemesi bile muazzam keyif verici bir müzik, siz de gelin bakın bakalım çok hata yapacak mıyım, iyi çalacak mıyım, kontrol edin. Bundan sonra Sakareller'den biz ya da bizim grup diye bahsedeceğim sanırım. En çok mesaiyi de Sakareller'le yapacağım gibi gözüküyor, haydi bakalım hayırlısı. Siz de resmi kaynaklara bir göz atın: 1 / 2. Bir de resmi kaynaklarda da denk geleceksiniz, aynı gün sahne alacak diğer grubun müziğini de bir dinleyin çok enteresan, ismi ise müthiş: Seni Görmem İmkansız.

* Turn the page şarkısının bana denk gelmesi nedir bu aralar.

Salı, Eylül 07, 2010

On the road again*


Geçtiğimiz iki günün toplamda bir gününde yollardaydım denilebilir mi? Bence denilemez ama iki günün üçte birinde yollardaydım yani basit bir matematik hesabı ile 15-16 saat yollarda geçirmişimdir. Bu sürenin de üçte ikisini yani tahminen 10-10,66... saatini araba sürerek geçirdim. Bu esnada yaptıklarımız, İzmir'e gitmek, bir gece ablamda kalmak, enişte ve yeğenlerle görüşmüş olmak, sonraki sabah Gaziemir'e -birleşik mi ayrı mı yazılır İzmirliler yardım edin- gitmek, orada askerliğini yapan ağabeyin yemin törenini izlemek, onu da alıp İstanbul'a geri dönmek gibi aktivitelerdi. Bu yolculuktan edinilen deneyimler nelerdir derseniz. İzmir'le ilgili dostlarla asla İzmir'de denk gelinmiyor bu bir. İkincisi Gaziemir isminin köklerinde Gazi Umur Bey diye birileri olabilir. Üçüncüsü çok yıllardır dinlemediğim güzellikte bir sabah ezanını İzmir'de bir yerlerde dinlemiş oldum. Dördüncüsü arabanın hız sabitleme özelliği baya kullanışlı bir şeymiş, ona alıştım. Bir de şöyle güzel bir laf gördüm, beni uyardı: Barış zamanı muharebedeymiş gibi talim yapan, savaş zamanı talimdeymiş gibi muharebe eder. Şimdi aklıma gelen bir diğeri de şu: Talimde ter dökmeyen savaşta kan döker. Geçtiğimiz haftaya başka pek çok şey de sığdırdım ama bunlar başka bir yazıya kalsınlar.

* Turn The Page şarkısı geldi aklıma, bir sefer de Bob Seger'dan dinleyin derim.

Çarşamba, Eylül 01, 2010

Tespitler İçinde


Annem ve Merve Hanım'la konuşurken aklıma geldi bir anda. Şimdi ufak çocuklar vardır bunlar büyür ve okul yaşına gelir ya. İşte bu çocuklara okul yaşına geldiler diye bir anda alınan hediyeler değişir. Ufak çocuklara hep hediye alan bir grup vardır, işte yakın akrabalar, yakın aile dostları falan. Bugüne kadar bu çocuklara hep oyuncak, çikolata benzeri muzır şeyler alan bu yakın çevredeki insanlar, sırf çocuklar okula başladılar diye onlara artık kitap, defter, kalem gibi çok daha göreceli olarak sıkıcı şeyler almaya başlarlar. İşte o çocuklar böyle hareketler yüzünden depresyona girmeyi öğrenirler, kalpleri kırılır, yazık onlara. Siz siz olun böyle yapmayın yine çikolata alın. Merve Hanım çikolatalı kitap alınması gerektiğini buyurdu...