Bir of dese karşıki dağlar yıkılırdı, şayet karşısında dağ olsaydı. Çengelköy' den ne yöne bakmalıydı ki dağ görmek için? En fazla tepe. E o kadar da olsun zaten İstanbul değil mi burası? Yedi tepeli, bol yokuşlu şehir. Denize doğru bakmaya devam etti, sabah erken vakitte soğuk oluyor hava ya, paltosunu giymişti uzun olanı. 80' lerin gençlerine benziyordu. Ağzında mırıl mırıl bir şarkı. "Efendim, nazlı cânanım, seni gayet sevdi bu canım." Değişiklik olsun bugün de şöyle yapalım dedikçe heyecanlanıyordu ki bugün de değişiklik olsun diye sırf Çengelköy' den gitmeye karar vermişti. Vapuru bekliyordu. Her zamanki stratejisiyle erken geleyim diye çıkmıştı yola ve başarmıştı da bunu 45 dakika erken gelerek. Müziği vardı kulağında daha ne olsun! Hem de çok güzel bir şarkı listesi yapmıştı bu sefer, bir "Münir Nurettin", ardından "A Tout Le Monde", onun da ardından "Zülüf". Ne ararsan vardı yani. Gel gör ki telefonunda kimseyi arayacak kontörü yoktu. Aramamaya karar verdi. -16 kontörle şaka olmazdı. Acaba şu hayalleri ne olacaktı? Sonunda istediği gibi biri olabilecek miydi? Hep de yaver giderdi şansı ya dur bakalım. Müzik lazımdı tabi, en kalitelisini de yapmak lazımdı. "Ah Bu Ben" çalmaya başladı kulaklıktan hafiften. İçinden dedi ki : "Ulan delikanlı adam severse söyler, yeri gelince söz de dinler." Yaktı bir tane Djarum. Sırf rengi kahverengi diye içilir miydi yahu sigara. Sigara içmiyordu ki Djarum içiyordu o. O raddede de kuul bir insandı. Of kışın da sigara içmesi zor işti içtiğin elin donuyordu. Hele ki minimum 12 dakika içme süresi olan herhangi bir Djarum çeşidinden bahsediyosak. Saatine baktı. Of be çok havalı oluyordu bu saate de bakması. Sağ iç cebinden çıkarıyor, zinciri uzatıyor, kapağını açıyor, çat diye bakıyordu. Sonra "çıt" sesiyle kapayıp tekrar cebine atıyordu. İnanıyordu cep saatlerini tekrar moda yapacağına, kendinde bu gücü görüyordu. Hem baktıkça sevdiğini hatırlıyordu, sırf sevdiği öyle isteyip bunu yazılı olarak saatin kutusunda belirttiği için değil, içinden geliyordu. Sırf saatine bakarken değil aslında zırt pırt düşünüyordu sevdiğini. Zaten hâlâ anlayamamıştı kendi beyninin nasıl ve ne hızda çalıştığını. Gizli Dosyalar' a sevkedilesi bir olguydu herhalde. Ajan Mulder olsa çözerdi işi, o da boyna uzaylılardan kaçıyordu şimdilerde. Kulaklıkta "iyi dostlar biriktirdim, hepsi ailem oldu" diyordu, nakaratı beklemeden abandı filtreye. Sonra çektiği dumanı da sanki dağ havasıymışçasına içine çekti, hem sporcu hem sanatçı nefesi aldı resmen dumanla, hem karnı şişti hem omuzları kalktı. Sonra üfledi dışarı. Üfledi. Biraz daha üfledi. Yok artık hâlâ bitmiyordu duman. Üfledi bir daha, baktı ki az daha üflerse köprüyü de göremeyecek. Hafif bir baş dönmesi oldu. Sonra bir baktı etraf dumanlanmaya devam ediyor. Sigarayı bitirdiğinde görüş mesafesi 6 metreye düşmüştü. Bir an o kadar korktu ki şehri dumanaltı yaptım diye, o an söz verdi bıraktı sigarayı. Sonra anladı ki duman değildi o sisti. Üstelik hava soğuk olduğu için ağzından buhar çıkıyordu. Halbuki o ciğerleri alev aldı üfledikçe onun dumanı çıkıyor sanmıştı. Allah insanın aklını arızalı yapmayagörsündü. Bir daha baktı saatine vapura otuz vara beş vardı. Elini sağ cebine attı dıştakine ama bu sefer, bir tane daha sigara aldı paketten. Sonra az önce bıraktığını hatırladı. Delikanlı adam, olayı çözse de sözünü tutardı. Paketi de okuldaki yakışıklı sarışın arkadaşına hediye etmeyi düşündü. Of o da çok içiyordu. Vermese miydi? Günah ama. Neyse sonra bir anda çözdü olayı, sis falan değildi havadaki, bariz sokakta sigara içenler yüzünden sabahları böyle duman oluyordu şehir. Neyse dedi, derken de güneş azıcık daha yükseldi. Bulutların arasından sızdı ki görüş mesafesi tekrar uzadı. Kulaklıktaki çılgın sesli hatun I am "So Broken" diyordu fonda da deli bir gitarist klasik gitar çalıyordu. Sonra kafası yine ışık hızını katlarcasına düşünceleri atladı. Bir keyifsizlik vardı üstünde, nedeni belirsiz, halbuki keyfi yerinde olmalıydı. Of bir de şu konser işi güzel olsa nasıl sevinecekti. Telefonda da demişti ya sevdiğine "hiç hata yapmamalıyım çünkü suç atacak birisi olmayacak sahnede" diye. Hayırlısı bakalım yahu. Azıcık göz teması, azıcık seyirciyle iletişim. Gerisi kolaydı. İncesaz da ne güzeldi. En tarz arkadaşı ne demişti de sevindirmişti onu önceki gün vapurda. Sen de böyle müzik yap demişti. Ah ah hayal etmesi dahi müthişti. "La dispute" girdi inceden. Bu film müziklerinin de sorunu buydu, çok kısaydılar. Bir filmlik bir film müziği de yapmalıydı. Yanında okuldaki sevimli arkadaşı olsa, not al evladım uzun film müziği yapılacak derdi. Sonra baya çok sevdiği arkadaşının grubunun şarkısı girdi bir anda. İyi çalmışlardı vesselam. Sonra isim vermemeye karar verdi bu noktada. Daha da sevdiği başka bir arkadaşı sen de iyice bıdı bıdı oldun demesin diye sırf. "Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem" sözleri geldi kafasına bir anda. Dilek Türkan burayı söylerken ne de güzel bir yükselip bir iniyordu. Kum tepelerinde yuvarlanıyordu sanki. Vapuru gördü inceden. Parktan denize arkasına dönüp sola doğru ayrıldı ve ahşap evlerin arasındaki iskeleye girdi. Tam bu noktada sigarayı yere atıp kıvılcımlar çıkartarak karizmatik bir hareketle söndürecekti ki sigarayı bıraktığı için elinde sigara olmadığını farketti heyhat! Vapura bindi. Motordan bozma tabiki. Sis mi sigara dumanı mı anlayamadığı yoğunluğun içinde kayboldu. "Sevdadandır dedi annem aldırma" dedi en sevdiği "melonkolik" diye nitelendirilen şarkıcı. Askerdeki arkadaşı internetten sohbet ederken ne demişti zaten, "senin kadar depresif olamaz herkes" haklıydı. Ah ah sevdiği olacaktı yanında. O da hem seviyordu aynı şarkıcıyı. Elini tutardı bir yandan ve sol kulaklığı onunla paylaşırdı. Derken karizmatik sesli adam "Hello me, meet the real me" dedi. Blues ile heavy metal kırması diye düşündü. Bu kadar çok düşünesi yoktu ama bakacak manzarası da yoktu duman sarmıştı vapurun her yanını. Keyif istiyordu sadece, mutluluk istiyordu. Böyle gözlerinin içi parlasın istiyordu. Ama hava böyleyken olmaz gibi geliyordu. Kahverengi kahve fincanını yanında taşımaya karar verdi, vapurda türk kahvesi yaptıracaktı bundan sonra. İçerken de çok sevdiği arkadaşını hatırlayacaktı. Kahverengi olsun da çamurdan olsun. "Sanırsın dağlarda yol olmaz, usanırsın kalbinde güç kalmaz" diyordu bir yandan en sevdiği grubun solisti. Konserlerine de gitmeliydi artık, ilki kaçmıştı hadi ama bu kaçmasa iyi olacaktı. Parası da ne kadar vardı belli değil. Bir türlü istikrarı yakalayamamıştı. Devlet adamlarına hak veriyordu, kendisi düzenli haftalıkla istikrarı yakalıyamıyorsa, ya onlar n'apsındı? Vapur yavaşladı, bizim oğlan da kalktı ayağa çantasını düzeltti, paltosunu düzeltti, saatine baktı. Bu havada yukarda bir tek o vardı. Kısa sürmüş tü yol her zamankinden. 5 dakika kadar kısa. Ne zamandır yapmadığı şeyi yaptı ve ikinci kulaklığı da taktı kulağına, bunu yapmazdı pek çünkü dış dünyayla bağı kesiliyordu. Ama yaptı yine çünkü İtalyan grup çıkmıştı ve müthiş ses " When you're taught through feelings" diyordu. İndi merdivenleri. Bu şarkı gaza getiriyordu onu. Herhalde yanaşmıştı iskeleye vapur çünkü durmuştu tamamen. Ama öndeki halatı açmamıştı hâlâ tayfa. Sisten de hiç bir halt belli olmuyordu, macera olsun diye açtı halatı geçti. Önünde bir karalık görür gibi oldu iskeleden uzanan merdiven sandı. Adımını attı ve boşluğa doğru düştü. Suya deymeden önceki son düşünceleri "kaptan herhalde yine bir tankere yol verdi" oldu. Suya deydiği anda ise "5 dakika çarpı motorun hızı kıyıdan uzaklığımızı ve dolaylı yoldan derinliği verir" cümlesi geldi aklına. Paltosu çok ağırdı, keyfi de yoktu zaten vazgeçti çırpınmaktan, korktuğu bir sondu boğulmak ama hızlandırmaya karar verdi bunu, zaten su soğuktu, can çekişip üşümenin alemi yoktu. Derin bir nefes alırcasına çekti suyu ciğerlerine hatta diyaframını zorlayacak kadar, deli gibi bir acı hissetti, gözü karardı, son düşüncesi "sokakta olsam kesin yere düşmüştüm" oldu.
16 yorum:
sana bir haller oldu. eskilere, en eskiye.. önceki bloguna dair şeyler hem de.
ğ'lerin yerini y'ler kaptı, ağaç nerede? yandı, bitti ve kül oldu. (kim demiş ğ ile cümle başlamaz diye!)
i fantasise about my death
i'll kill myself from holding my breath
my suicidal dream,
voices telling me what to do
my suicidal dream
i'm sure you will get yours too
hobba ilk yorumu ben yapıyom ;)) uyuyodun rahatsız etmek istemedim(bknz.son foto) (aSlında okuyamadım yazıyı henuz ;p)
Amanın çok çarpıcı olmuş.
emircim ne diye bileceğimi bilemiyorum inan. Ben, başından geçen bir günü anlatıyorsun zannedip öyle başladım hikayeyi okumaya, bitişe doğru bir "hassiktir" oldum açıkçası (ne demekse işte sen anla artık). Sonra dedim, salak olmuş olsa nasıl yazıcak buraya çocuk ama aklımdan bin bir türlü şey geçti valla. Tam telefona davrandım ki saati fark ettim; dedim şurdan kutla böylesine içten ve güzel bir anlatımla büyülediği için seni, bir de elim kalem tutmaz diyordun. Ben de sana utanır insan diyorum ...
uykusuzluktan kafayı yemek üzere olduğum şu dakikalarıma ilaç gibi geldi yazı.. bölüm değişmeyi teklif ediyorum size.. :)
ne desem bos :))
ama dedigin gibi kahverengi olsun camurdan olsun...vapurda kahve icmek iyi fikir , kahverengi fincanla ama :)
bütün daglar yikilir bence :) yanii ben ne dedi sen anladi sanki :)
saygilarr , sevgiler efendim ...
indis : aptallaştın demeniz yeterli efendim =) hakkaten ne oldu yahu =)
bahar : duruma uygunmuş şu an dikkatle dinliyorum da =)
orçay : ilk yorum san sen daha bu arada okumazsın sen üşenirsin =)
scarlet : o sizin çarpıclığınız =) ahahah o sizin .... liğiniz kalıbında son nokta =)
marka : abartmayınız beyim öldük gittik genç yaşta =)
şahane : olur vallayi işlemleri başlatalım yarın !
optio : anadlım efendim sevgi saygı bizden üşenmeyip okuyup güzel bir de yorum bıraktığınız için =)
eysean : ruh hastası olma hususunda değil mi :)
emir, okudum. gerçekten!
8 puan. ama kaç üzerinden olduunu sölemicem.
yalnız emir paragraf konusu çalış ünite 5. böyle zor .. çok zor.
evet emire daha önce de kızmıştım boşluk bırak diye ama nerdeeee :)
bi de Sigara içmiyordu ki Djarum içiyordu o. bu bir kandırmaca değil mi :P yapmamalı insan.
vaaaoov diyorum. sebepler:
1) cep saati kısmısı. full respect. ikinize de. yok yahu en çok merve hanıma.
2) paragrafbaşı bile yapmadan uzu nbi yazı yazıp ve lakin okuyucuyu kendi fotoğraflarıyla eğleyen bir yapı... molalarda yazarı göstermek.. vaaoov.
3) en çok da "sokakta olsam kesin yere düşmüştüm".
4) kocaman kahverenginin alası bi kupam var, her gün mutlaka bi şiler içiliyo. çikolatalı süt rengi.
5) hepsini okudum.
6) boşluk bırak. insaf et. bari arada font değiştir. bu da insan gözü, yoruluyo :P
7) senin konser süper geçicek, ıslıklarla fiyuu fiyuu inliycek ortalık. hiç olmadı ses sistemini suçlarsın merak etme :)
lavender : 100 üzerinden :)
gülin : artık onu da içmiyorum ki =)
deryik :
1 - Merve Hanım a saygımız sonsuz
2 - en sonunda boğuldum ya araya hani hatıra tadında fotoğraf serpiştirdim yoksa kimse okumaz diye =)
3 - bir diğer çok sevdiğim kısmı da siz yakalamışsınız =)
4 - Allah sahibine bağışlasın.
5 - süpersiniz ki size ödül vercem bu yüzden =)
6 - çalışmalara başlayacağım =)
7 - evvelden de ses sistemine suç atmışlığımız çok ama umalım da gerçekten süper olsun gerek kalmasın bunlara =) ses sistemi geçen sene süperdi çünkü =)
fotograflar tamamen kapaklik. boyle album kapaklari tadindalar. bir an icin hatta dedim demo filan mi yapiyor..cok yazamiyorum bu aralar. malum tatildeyim:) ama elimden geldigince okuyorum, kusura bakmayiniz efendim.
tuğçe : araya serpiştirdim biraz =)
Saygı, sevgi bizden:)Ayrıca çok teşekkür ederim geçmiş olsun dilekleriniz için!Geç oldu biliyorum çünkü bilgisayarım "comment" yazmak konusunda zorluk çıkardı, kırılmayın, darılmayın.(yok artııık!):)
Yorum Gönder