Salı, Haziran 21, 2011

Elalem Ne Der?


Bazen gerçekten sinirleniyore. Ofisten çıktım koştur koştur Osmanbey'den metroya indim, hemen geldi bindim, Kabataş'taki vapur yetişme heyecanıyla metrodan indim, merdivenleri çıktım fünikülere binecektim ki arızalıymış. İçimden ettiğim küfrün haddi hesabı yok, tekrar aşağı inmem dedim. Çıktım meydana Tünel'e kadar yürüdüm, tünelle Karaköy'e indim, vapuru 2 dakikayla kaçırmışım, bekledim bindim. Turist sezonu zirvesini yaşıyor. Tıpkı gündüz uzunluğu gibi. Vapurdan indim -ki hiç inesim gelmedi çok güzeldi yol(culuk)- trene bindim, eve geldim. Böyle anlatınca çok uzun gibi oldu, evet gerçekten çok da uzundu, demek ondan öyle oldu. Hiç derdimiz yokmuşçasına bir de bu dizilerin kederini yükleniyoruz o da iyi oluyor.


Pazartesi sabahıydı sanırım, ben tam Mecidiyeköy'den metroya bindim, kapılar kapanırken bir kadın koştu ama yetişemedi, sonra da gülerek bize el salladı, ben de gülümsedim, kadın Ayşe Kulin'di galiba. Pazar günü okula gittik. Babazula'yı canlı ve uzun uzun dinleme fırsatım oldu. Ardından da kimden duysam inanmazdım diyeceğim bir olay daha oldu ve Brooklyn Funk Essentials'ı kendi okulumda en önden saatlerce dinledim, izledim. Diyecek bir şey yok, müthişlerdi. Kaliteli müzikle saldırdı adamlar, şovla falan değil. Şu şarkı var bir de, beni çok etkiliyor, dinleyin sizi de etkilesin:


Blog gitgide kontrolden çıkıyor, embed embed bir yere kadar. Netherlands'e desinler argadaş! Bu da böyle biten bir yazı olsun. Tuğçe Hanım'ın da bu zıpır pozu bu yazıyı renklendirsin, tıpkı sesinin kulaklarımıza yaptığı gibi.

2 yorum:

deryik dedi ki...

ben arkadan seni gördüm, hatta mekanı terk ederken de el salladım ama açı biraz yandandı, görülmedi tabii. gürültüde de duyuramadım, falan filaan.

Emir Bey dedi ki...

amaaan, hiç denk gelemeyişimiz, nasip diyelim, bir dahaki sefere daha dikkatli olacağım =)