Cuma, Haziran 03, 2011

Solo Röportaj



Avaz Avaz'ın The "Emir Aksoy" Show başlıklı yazısından alıntıdır:

Emir Aksoy'u yakından tanıyın...
Emir Aksoy'un müziği çeşitli projelerde karşınıza çıkmış ve dinleme fırsatı yakalamış olabilirsiniz.
Emir'in çalışmalarını, bestelerini, farklı kulvarlardaki işlerini Avaz Avaz olarak takipteydik.
Aklımıza takılanları ve merak ettiklerimizi sorduk.
Ortaya çok keyif alarak yaptığımız bir söyleşi çıktı. Keyifli okumalar.


Aybike: Birbirinden farklı projelerin var ancak insanların aklında Emir Bey ile yer ettiğin kanaatindeyim. Emir Bey’den bahseder misin?

Emir: Emir Bey’in aklınıza gelmesi normal çünkü bu okulda (Boğaziçi Üniversitesi) okurken kurduğumuz ve yürüttüğümüz bir proje. 2007 senesinde başladık Emir Bey’e. Lisedeyken okul orkestrasında çalıyordum. İstanbul’a geldiğimde yani üniversiteye başladığımda şarkı söylemek istediğime karar verdim. Tesadüfi bir şekilde İstanbul Radyosu’nun sınavlarına girdim ve TSM Gençlik Korosu’na başladım. Yeni insanlarla tanıştım. Tanıştıklarımdan biri kanun çalıyordu. Ona sakin müzik yapma fikrimden bahsettim. Kabul etti. Emir Bey’deki bir diğer Emir ise liseden beri beraber çaldığım arkadaşım, davulcu, solist, Emir Yargın aslında. O da bize katıldı. Üçümüz böylelikle başlamış olduk. 2008 senesinde kanun çalan arkadaşımızın yerine Nağme Yarkın girdi. Klasik kemençe çalıyor kendisi. Tür sınırlandırması yapmadan, içimize sinen şarkıları çalıyorduk. 2009 yılında Nil İpek’le, 2009’un sonunda da Umut’la tanıştık. Nil İpek geri vokal yapıyor, Umut da kontrbas çalıyor. Kontrbas, gitar, klasik kemençe ve geri vokalden oluşan beş kişilik kadro oluştu. Bu beş kişilik kadro kemikleşmesinin hayalini kurduğum bir kadroydu çünkü herhangi biri eksik olduğunda kulağınız ister istemez arıyor. Şimdi hepsi oturdu. Birkaç aydır da Uluç (Büyükbeşe) eşlik ediyor bize gitarıyla vakit buldukça. Hep birlikte elimizden geldiğince bir şeyler yapıyoruz. Yarı yarıya yakın kendi bestelerimizi çalıyoruz.

Aybike: Emir Bey’le ilgili dikkatimi çeken bir husus da ev konserleri. Nereden aklınıza geldi böyle bir fikir?

Emir: Mesela bir yerde konser veriyoruz ve provası da çok güzel geçiyor. Konsere çıkıyoruz gitarı hoparlöre bağlıyoruz, şu şöyle bu böyle oluyor derken bizim evde çıkardığımızdan çok daha farklı bir ses çıkıyor. Bir kısım duyuluyor, bir kısım duyulmuyor. Öyle olunca da yansıtmaya çalıştığımız sesten çok farklı oluyor ve bu bizi mutsuz ediyor. Hayalimizdeki ses değil de çok daha metalik bir ses çıkıyor klasik gitardan misal. Bu durumu çözemedik zira çözmek için yeterli ses sistemi çok az yerde var. Tüm bahar ve açık hava konserlerimizde de bu sorunu yaşadık çünkü hakikaten iyi bir ekipman gerekiyor. Onlar da pek bulunan şeyler değil. Hal böyleyken biz de ev ortamında konser vermeyi düşündük. Yakın arkadaşlarımızı çağırırız, toplamda 15-20 kişi olur ve dinlemeye gelirler dedik. Geçtiğimiz 1.5-2 yıl süresinde de 4 tane ev konseri verdik. Güzel oluyor; bir saat çalıyoruz, sohbet ediyoruz, keyif alıyoruz…


Aybike: Uzun zamandır yazdığın bir blog’un var. Yaptığın müziği paylaşman adına blog’unun ne yönde etkisi oldu?

Emir: Klasik ergen blog’u yazıyordum başlarda. O dönem kalbim biraz kırıktı. (gülüyoruz) Bundan 5 sene öncesinde blog’unun olması “trendy” bir durum değildi. Konsept blog’larından ziyade daha kişisel blog’lar vardı ve bunların sayısı da azdı. Öyle olunca da blog yazan insanlar birbirlerini sıkı bir şekilde takip ediyorlardı. Windows’un dandik ses kayıt özelliği ile bir şeyler kaydedip koymuştum blog’uma. İnsanlar gaz verdiler, beğendiler. Deneme yanılma yoluyla yaptığın müziği blog aracılığıyla da paylaşabileceğimi böylelikle keşfetmiş oldum. İnternet eskiden şu anki kadar paylaşım odaklı değildi. Son 4-5 senede çok değişti –ki bu da iyi bir şey. Ancak ben, blog’umu müzik odaklı kullanmadım. Benim için günlük formatındadır hala. Konser duyurusu yaparken bunun için özel bir yazı yazmıyorum zira samimi gelmiyor baştan o formatta başlamadığım için.

Buse: Blog’unda hanımlı, beyli bir üslubun var. Bu üslubunun insanlarla aranda duvar ördüğünü düşünüyor musun?

Emir: Evet, aslında o duvar etkisini yaratıyor ama bundan çok da rahatsız değilim. İnternet sınırsız bir camia herkes okuyabilir; blog’um gizli değil neticede. Orayı okuyan birinin enseme şaplak atacak samimiyette hissetmesini istemem. Öncelikle kendini tanıtması, merhaba demesini falan isterim. Bu açıdan üslubumun başarılı olduğunu düşünüyorum.

Aybike: Emir Bey’den çok farklı bir formatta müzik icra eden Sakareller’de de çalıyorsun. Geçtiğimiz Mayıs’ta albüm çıktı, albümlü bir müzisyensin artık. Sakareller’e katılma sürecinden bahseder misin?

Emir: Aslında albümü çıkmış bir grubun müzisyeniyim çünkü albüm çıktığında çalmıyordum Sakareller’de. 2005 - 2006 yıllarında İstanbul’a geldiğimde bir arkadaşım vasıtasıyla keşfetmiştim Sakareller’i ve “Vay be!” demiştim çünkü o zamana kadar kulağım Mor ve Ötesi gibi daha ana akım kulvarında müzik yapan gruplara aşinaydı. Tanışmamız da tesadüfi bir şekilde gerçekleşti. Okuldaki üçüncü dönemimde* Hisar’da bir gün annemle beraber otururken birileri yanımızdan geçiyordu ve geçenlerden biri annemi fark etti. Yanımıza geldi. Gelen de Bahadır (Maşa) abiydi. Annem emekli edebiyat öğretmenidir, Bahadır abi annemin öğrencisiymiş. O gün sohbet ederken müzik yaptığımdan bahsettim. Aradan 4-5 sene geçti. Bahadır abiyle buluştuk, konuştuk. Grubun albüm çıkaracağından ancak gruptan birinin doktoraya gitme ihtimalinin olduğundan bahsetti. Doktoraya giderse benim çalmam yönünde bir teklifte bulundu. Neden olmasın dedim, bir süre de çalabilir miyim diye panikledim. Geçen Mayıs Peyote Müzik etiketiyle albüm yayınlandı. Uğur (gitarist) fizik doktorası yapmaya Amerika’ya gitti. Hasılı kelam bunun üzerine ben dahil oldum gruba. İlk Peyote konserine stresli bir şekilde çıktım ve bir sakatlık olmadan atlattık. (gülüyoruz) O zamandan bu zamana da yaklaşık 8-10 konser verdik.

Buse: Deneysel müzikle de ilgileniyorsun.

Emir: Müzik de sonuçta bir şekilde sosyal bir iletişim yöntemi. Yani, insanlarla tanıştıran müzik kulübü gibi bir yer düşünün, müzik çalmak da öyle bir şey. İnsan tek başına bir şeyler yaptığı zaman tamam yapıyor ama bir yerde kalıyor. Ben de o yüzden eskiden beri ne kadar farklı insanla birlikte müzik yapma deneyimim olursa o kadar farklı şeyler öğrenirim, algım açılır diye düşünürüm. Sakareller, Emir Bey gibi ya da konserlere konuk davet etmemiz gibi. Deneysel müzik yapma mevzusu da biraz bu algıda oldu. Paris’te yaşayan bir arkadaşım var, Gökşin. Kendisi sağlam bir caz dinleyicisidir. Müzik sohbetlerimiz olur kendisiyle. Tesadüfen işte Gökşin oradan kaydetse ben buradan kaydetsem sonra onları birleştirsek bir şeyler çıkar mı dedik. Bize göre güzel şeyler çıktı. Ancak eminim birçok insan saçmalık olarak nitelendirmiştir. Bunlar aslında çoğu müzisyenin aklında olan şeyler ama biraz yapmaktan korkuyorlar. Mesela tamamen hiçbir şeye bağlı olmadan aklımıza o anda gelip de çaldığımız kayıtlar da var onların içinde. Her müzisyen eline gitarı alıp evinde öyle bir şeyler yapıyordur ama ben bunu kaydedip bir yerde yayınlasam deli zanneder insanlar diye çekiniyorlardır gibime geliyor. Biz öyle düşünmedik, niye öyle düşünmedik onu da bilmiyorum ama bunu kaydedelim ve elimizde hatıra olsun dedik. Kimi şarkı daha bir forma oturmuş kimisi daha doğaçlama. Denemek istedik çünkü insan denemeden öğrenemiyor. Kayıtlarda bile birçok bilgi edinmiş olduk. Gökşin orada mızıkası ve vuvuzelasıyla bir şeyler kaydetti, ben burada gitarlarımla. Sonra onları birleştirdik, kapak tasarladık, görsel hazırladık, şarkıların hikayelerini yazdık ve koyduk bir yere. Birine ulaşırsa ulaşır, ulaşmazsa da çok önemli değil diyerek hareket ettik çünkü severek yaptığımız uğraşlardı.

Buse: Daha öncesi de var projelerinin; Antalya’da başladığın 99 senesine uzanan, özellikle sözleri çok eğlenceli kayıtlar.

Aybike: Orada da başka bir Emir’le tanışıyoruz.

Emir: Biraz iddialı bir açıklama olabilir ama hayatımda yaptığım en gerçekçi müzik diyebilirim. Yetenek ve icra olarak çok göz alıcı bir şey değil çünkü gitarı 98 senesinde almıştım ve çalmayı hiç bilmiyordum. Ancak insan, bana kalırsa, bazı toplumsal ve eğitimsel sınırlamaları olmadığı zaman çok daha yaratıcı şeyler yapabiliyor. Daha cesur olabiliyor. Uğraşırken burada nakarat bir daha dönsün, burada solo atalım algısı olmuyor. Paldır küldür aklına bir şey geliyor ve onu çalıyorsun. Orçun Sercan benim ilkokul ikiden beri arkadaşım, kendisi tıp öğrencisi, doktor olacak seneye. Gitarı ilk aldığım sene onunla birlikte bir grup kuralım müzik yapalım dedik. Zebani isminde bir grup kurduk ve hala o isimde bir rock veya metal grubunun olmamasına şaşırıyorum, çok güzel bir isim bence. (gülüyoruz) Orçun söz yazıyordu -ki hala da yazıyor, insanını aklına gelmeyecek eğlenceli sözlerdi genelde. Ben de onları besteliyordum. O zaman altı şarkı yapmıştık öyle. Ama dediğim gibi müzikal anlamda çok yüksek değerler beklenecek kayıtlar değildi bunlar. Seslerimiz zaten iğrenç, çocuk sesi. Bunları da daha cesur bir hareketle albüm olarak kaydettik ama stüdyoya girerek değil evde kasetin kayıt tuşuna basarak. Sonra Orçun ile farklı liselere gittik ama Antalya’daydık bir şeyler üretmeye devam ettik. Sonra bu insanlara komik gelmeye başladı, yakın çevremizden bahsediyorum. Böylece biz de her fırsatımız olduğunda kayıtları biraz da yenileyelim kafasında tekrar çaldık. İlk single hitimiz de Sırılsıklam’dı.


Aybike: Evet ben de severek dinledim gerçekten keyifli şarkılar. Birbirinden farklı çok projen var az önce de konuştuğumuz gibi, farklı müzisyenlerle çalışmışsın. Bunun nasıl bir yararı oldu? Ya da bir tane projeye odaklanayım artık gibi düşüncelerin geçtiği oluyor mu hiç aklından?

Emir: Aslında her yıl öyle düşünüyorum sonra bakıyorum olmuyor. Daha çok şeyle ilgilenmek istiyorum. Genelde annem bir tanesini yap adam gibi yapacaksan, yedi- sekiz parçaya bölünme diyor. Ama bence üniversite de, lise de buna imkan sağlayan bir ortam, kendi zamanını yönetme lüksün var. Şu an iş hayatında yok mesela, daha üç aylık iş deneyimiyle bunu söyleyebilirim. Dediğim gibi okuldayken yeterince vaktim varken daha çok iş yapayım, okul bittiği zaman bak ben bunu yaptım bu kadar zaman diyebileceğim bir şey olsun diyordum. Emir Bey de öyle bir ürün olarak çıktı.

Aybike: Emir Bey’in albüm hazırlıkları var mı peki? İlerde neler olacak?

Emir: Belli aralıklarla düşünüyorum ben ama sonra unutuyorum. Albüm yapmak zor, siz de takip ediyorsunuz sonuçta müzik piyasasını, gitgide zorlaşıyor. Basılmasını ve yayınlanmasını geçtim, adam gibi kaydedilmesi insanların bir araya gelmesi bile zor. Emir Bey olarak en son altı kişi olduk ama herkes senede toplasan on beş gün aynı şehirde olabiliyor. Prova yapmamız bile zor oluyor. Senede üç dört konserimiz olabiliyor. Bir yandan düşünüyorum bu insanlar daha da bir dağılmadan bir şekilde kayıt yapalım, uç derecede profesyonel bir kayıt olmasa da biz iyi çalmaya gayret edelim ve hiçbir yerde basmasak bile kendi elimizde hatıra olsun diye.

Aybike: Birlikte çalmak istediğin, şu müzisyenle de beraber bir şeyler yapsam dediğim birileri var mı peki aklında?

Emir: Sevdiğim çok müzisyen var ama bunların çoğu kolay ulaşılabilecek müzisyenler değil. Yurtdışından veya yurtiçinden olsun. Aslında kolay ulaşılabilir de çok farklı müzikler yapıyoruz, aynı potada eritemeyeceğimiz tarzlarda. Örneğin, çok sevdiğim Klasik Türk Müziği müzisyenleri var ama o adam tamburuyla bizim grupta ne yapabilir nasıl konuk edebiliriz şeklinde düşününce de bir yere oturtamıyorum. Takip etiğim kişilerle de bir şey yapmaya gelince bence istenince yapılabilir, zor olacağını zannetmiyorum. Artık insanların maillerini kolay bulabiliyorsun, telefonlarına kolay ulaşabiliyorsun. Geçenlerde denedik olmadı gerçi. 60 m2 konserinde biraz daha ünlü konuklarımız olacaktı.

Aybike: Kimlerdi?

Emir: Fırat Tanış ile Halil Sezai Paracıkoğlu olacaktı. Fırat Tanış, Yani şarkısını yapan, seslendiren oyuncu. Şarkıyı onun söylediği videodan öğrenmiştim. Onun vakti olmadı. Bir de insanlar çok yoğun, başka işleri güçleri de var herkesin. Halil Sezai’den de bir ses çıkmadı. Önce bir gelirim dedi ama sonra iptal oldu. İlerde bir kayıt yapılırsa mesela Jehan Barbur gibi biriyle söylemek çok isterim. Bir yandan da Nil İpek var zaten, kimseye gerek yok gibi o varken. Çok beğeniyorum Nil İpek’in sesini, müzik tarzını, şarkılarını.

Buse: Albümlerden ya da usta isimlerden etkilenerek şarkı yaptığın oluyor mu? Ya da kimlerden etkileniyorsun?

Emir: İyi soru diyerek vakit kazanmalı… Antalya’dayken çok olmasa da İstanbul’a geldiğimden beri farklı müzik dinliyorum. Ama müzik dinlemeye başladığım yaşlarda hep metal ve rock ağırlıklı müzik dinledim. O yüzden sevdiğim şarkılar aşağı yukarı o formlarda diyebilirim. Müzisyen olarak düşününce de açıkçası şuna benzeyeyim motivasyonuyla yapmadığım için öyle bir şey diyemiyorum. Bazen yapıp bitirdikten sonra şarkının şu kısmı buna benzemiş mesela diyebiliyorum. Muhakkak her dinlediğin fark etmeden bir şekilde beyninde yer edebiliyor. Bir şeyler üretmeye çalıştığın zaman farkında olmadan seni dinleyenler tarafından anlaşılabiliyor bu kısmı buraya benzemiş burasının söyleyiş tarzı aynı olmuş diyerek. Örnek aldığım çok müzisyen var ama bu müzisyenler benim müzik tarzımda işler yapmıyorlar zaten. Bu yüzden müziğime o kadar yansımıyor. MeselaMegadeth’in solisti, gitaristi Dave Mustain’i çok severim ama onun yaptıkları gibi bir şarkı yapamadım henüz. Heavy metal grubu kurarsak bir gün onu da yaparız umuyorum.


Aybike: Son zamanlarda çok beğendin bir albüm oldu mu?

Emir: En son Emir Yargın’ın albümü çıktı, sekiz şarkısı da mükemmel, lansmanı da mükemmeldi, ben de çaldım onunla sahnede, Nil İpek de, Umut da, Onor Bumbum da hep birlikteydik sahnede. Tokat klibi de çok keyifli. Daha öncesinde Onor Bumbum’un albümü çıktı. Eskiden beri tanıyordum, Emir Yargın’ın çocukluk arkadaşı. Türkiye’de elektronik müziği ilk yapan insanlardan biri diyebilirim, lise yıllarından beri daha elektronik müzik kavramı bile oturmamışken yapıyormuş mesela. Ben de bazı şarkılarını severek dinliyordum. Albümü çıkınca aldım hemen, lansman konserine gittik, Umut Onor’la da çalıyor aynı zamanda. Bir kısmı bildiğim şarkılar, bir kısmı ilk kez dinlediğim şarkılar. Üzerinde detaylı çalışıldığını hissetim albümün. Şarkılar bir anda yapılmış ve albüme konulmuş şarkılar da değil, altı yedi senelik emek var ve o zamanla hem adamın kendini geliştirmesiyle hem kazandığı müzik birikimiyle birlikte bir süzgeçten geçmiş. Hiçbir şarkıda ego patlaması görmüyorum, her şarkı hakikaten samimi geliyor. Onun tarzı da melankolik açıdan hemen hemen benim tarzıma yakın. O yüzden albümü alır almaz her şarkısını çalalım, cover’layalım diye düşündüm. Sakareller’in de keza öyleydi. Albüm çıkarken grupta olmadığım için daha rahat reklam yapabiliyorum şu an. Sakareller yedi senelik bir grup ve çoğu şarkısı da beş yıldan daha fazla bir geçmişe sahip. Birçok yerde çalışırken, çalarken bir form almış şarkılar ve hani dinlediğin zaman tamam bu şarkı olmuş daha da bir şey eklenemez diyorsun. Ben de biraz öyle bitmiş işleri seviyorum. Tabii ki konserlerde çıkıp farklı versiyonlarıyla çaldıklarında da keyif alırım ama albüm olarak dinlediğim zaman bana çok keyif veren Türkçe albümler olarak bu ikisine örnek verebilirim. Birsen Tezer’in Cihan albümü var 2009’da çıkan. Mükemmel bir albüm benim gözümde. Caz ağırlıklı diyebiliriz. Türk müziğine de çok hakim bir sesi var. Kendi besteleri ile Bülent Ortaçgil besteleri var albümde. Lemur’un EP’sini tekrar tekar dinledim ve çok beğendim. Düşünüyorum acaba kişisel bağ kurduğum insanların müziklerini daha mı çok severek dinliyorum diye. Hakikaten de öyle. Ancak Birsen Tezer hiç tanımadığım bir isim ve mükemmel bir albüm yapmış başka söze gerek yok, aldığımdan beri dinliyorum defalarca kez de dinleyebilirim. Son dinlediğim mükemmel iki albüm ise sanırım 2010’da çıkan Ceylan Ertem’in Soluk albümü ve 2011’de çıkan Nada’nın Oda albümü, bunları da tekrar tekrar hiç sıkılmadan dinliyorum.

Aybike: İlerleyen günlerde nerelerde görebiliriz seni?

Emir: Evde.

Aybike: Konserler olacak mı?

Emir: Yakın zamanda Sakareller ile olacak Peyote’de. Sakareller Peyote açıldığından beri orada çalan bir grup, o yüzden ahbaplık var aralarında. Albüm de oradan çıkınca artık daha bir ağabey kardeş gibi görüyorlar birbirlerini. Ben de yavaş yavaş içine giriyorum o ilişkinin. Sakareller ile EP yaptık bu arada dört tane şarkımız var. Bir tanesi Pixies şarkısı Alec Eiffel. Sözlerini Türkçeleştirdik onu söylüyoruz. Bir tane Radiohead şarkısıAnyone Can Play Guitar var ve onu Herkes Bağlama Çalamaz diye Türkçeleştirdik. Kraftwerk’in Radioactivityşarkısı var. Bir de sözlerini değiştirmedik, Galip Dede isimli 70’lerden Akvaryum diye bir grubun şarkısını çalıyoruz.

Aybike: Geniş bir skalada olmuş keza Kraftwerk, Radiohead…

Emir: Sakareller’deki insanlar da farklı müzikler dinleyen insanlar. Ben mesela hiç Pixies dinlememiştim hayatımda. Çalmam gerekmese de dinlemezdim açık konuşmak gerekirse. Çaldıkça insan bir şeyleri anlıyor. Kraftwerk’i de çok az dinlemiştim mesela. Adamlar seneler önce yapıp babalar gibi ortaya koymuşlar. Elektronik müziğin devi hatta tekeli adamlar. Geçen gün Radiohead’in bizim de çaldığımız “Anyone Can Play Guitar” şarkısının eski bir videosunu bulup yollamış arkadaşlar ve çoluk çocuklar resmen adamlar. Havuz partisindeler, bir ara da klip çekmişler böyle. Saçlar punk, tarzlar farklı. Yani herkes değişiyor ya zamanla. Bunu gördüm o videoda ve en çok ona eğlendim, sokakta görsen dönüp de bakmayacağın hareketler. O zaman öyle değilmiş tabii, 2011 gözüyle değerlendiriyoruz ve komik geldi.

- yazıdaki yıldızlı kısımlar ve Buradan sonrası benim eklemelerimdir -

BÜTMK var bir de müzik hayatımın en önemli deneyimi diyebileceğim. Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü. Sadece koro veya solo eserler söylediğimiz bir yer değil, bir damak tadı kazandığımız bir ayrı ortam. Dünyanın en sıra dışı insanlarından Gönül Paçacı hocamızın şefliğinde, birbirinden güzel insanlarla geçirilen 3-4 seneye değinmemek içime oturdu.

Bir de BÜMK (Müzik Kulübü) ve Avaz Avaz (Kulüp mecmuası) hakkında ufak tefek eleştirilerim vardı ama kayıt cihazının ömrü yetmedi ne yazık ki, bunlardan bir zaman ayrıca bahsetmek lazım. Bu röportaja vakit ayıran Aybike Hanım ve Buse Hanım'a teşekkürler, bir de röportaj esnasında yanımda gıkını çıkartmadan oturan Umut Bey'e.


1 yorum:

inesis. dedi ki...

"Mesela Megadeth’in solisti, gitaristi Dave Mustain’i çok severim ama onun yaptıkları gibi bir şarkı yapamadım henüz. Heavy metal grubu kurarsak bir gün onu da yaparız umuyorum."

:) gülümsetiyosun beni emir.