Perşembe, Ocak 24, 2013

Kanlı Taraklar


Annemin iletisine yazdığını alıntılayarak başlayacağım yazıma, çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor, yakında kendisini de bir blogger yapacağız allahın izniyle. Hep bıyıklardan böyle oldu konuşmalarım, tam geçiş dönemindeyim şu an, neyse buyurun:

UĞURSUZ GÜNLER !!!

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi!
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz,
Ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, UNUTMA BİZİ...

Bugün 24 Ocak 2013... Duygu ve düşüncelerim beni aldı taaa 20 yıl öncesine 24 Ocak 1993'e götürdü... 1993 yılı bütün diğer yıllar gibi güzel başlamıştı, yeni bir yıl yeni umutlar demekti hepimiz için. Güzel günlerin bizi beklediğini zannediyorduk… Oysa 1993, yirminci yüzyılın ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uğursuz, en karanlık yılıydı. Bu yılın ilk kara haberini soğuk bir pazar günü sıcacık evlerimizde otururken aldık. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu evinin önünde arabasının altına konan bir bombanın patlamasıyla öldürülmüştü. O bomba aslında Uğur Mumcu'nun arabasına değil Türkiye Cumhuriyetinin temellerine konulmuştu ve aradan geçen 20 yıla rağmen cinayet hala çözülemedi. Bu acı olay bir uğursuzluklar zincirinin ilk halkasıydı. Uğur Mumcu'yu zamanın genelkurmay başkanı Eşref Bitlis'in, maliye bakanı Adnan Kahveci ile ailesinin ve cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümleri izledi. Ayrıca Madımak ve Başbağlar katliamı ile 33 askerimizin şehit edilmesi olayı ve faili meçhuller. Ölümler, ölümler, ölümler... Bütün bu olaylar ülkemizin geleceğini karanlıklara gömerken bir başka uğursuzluk da bizi yani beni, çocuklarımı ve ailemi bir başka karanlığa doğru sürüklüyordu... Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü gün, eşimiz dostumuz tarafından bir mesire yeri olarak kabul edilen TRT lojmanlarındaki evimize misafirlerimiz gelmişti. Birbirlerini tanımayan, fikren ve zikren birbirleriyle tamamen çelişen dostlarımız, öğretmen arkadaşlarımız… Eşimle birlikte o gün ortamın gerilmemesi için çektiğimiz sıkıntıyı, yaşadığımız tedirginliği her 24 Ocak'ta yeniden yaşarım Uğur Mumcu'yu özlem ve rahmetle anarken… 1993-2013 acıyla, özlemle geçen koskoca 20 yıl. Aslında 1993 en büyük darbesini bana saklıyordu. Sivas’ta Madımak Oteli'nde canlar yanarken benim de canım çok yanıyordu, sevgili eşim çıktığımız İstanbul tatilinde beyin kanaması geçirmiş ve hayatını kaybetmişti... İşte ben her 24 Ocak'ı, her 5 Temmuz'u bir başka yaşarım, kendi acımı o canların acısıyla yoğurarak yeniden yaşarım hep... Hepsinin ruhları şâd olsun ve tüm o uğursuzluklar bir daha hiç ama hiç yaşanmasın.

Bir başka yazıya daha yönlendireceğim sizi. Uğur Mumcu'nun kızı Özge Mumcu'ya ait, Belleğimde Mezar Taşları başlıklı. Bir de geçtiğimiz günlerde bahsi geçen bir enkaz mevzusu var, al kafasına at diyor şeytan o enkazı mahkemenin ya neyse. Nedense Türkiye'de adalet genelde mağdur olanının yanında sadece ona arada bir tokat atmak ve acısını yeniden hatırlatmak için bulunuyor.

Geçtik yeni paragrafa, biraz müzikten bahsedelim kafamız açılsın. Cuma akşamı Karga'da sevdiğimiz gruplardan Yora'nın konseri olacak. Akif Bey'in Türkiye çıkartması ile beraber Yora'nın yeniden konserlere çıkması eminim ki yalnız beni değil tüm müzik severleri sevindirmiştir, bir de böyle Kadıköy'de çıkmıyorlar mı, canımı yesinler! Bir diğer müzikal paylaşımımız ise Mert Bey'le ilgili. Evvelden beraber kayıtlar yapma şansımızın da olduğu ve bir kaç video'muza kritik desteğiyle can veren Mert Bey'in bir vesileyle soundcloud sayfasına denk geldim. İstedim ki sizler de dinleyin, pek hoş besteleri var keza. Yine müzikle biraz bağlantılı bir başka konu ise Melike Hanım'ın şu yazısı, kendisi eskiden beri blog yazıyor mu bilmem ama burada geçenlerde gittiğim ve çok beğendiğim konserlerinden bahsetmiş.


Gelelim denk geldiğimiz enteresan haberlere. Eğer yıllardır olmadığı gibi tekrar her güne 1 yazı hızına çıkacaksam, blog'un da kaçınılmaz kaderi çakma haber portallığından öteye geçmeyecektir. İlki şaşırtıcı ve üzücü bir haber, okurken insan kendini bir Ahmet Ümit romanında gibi hissediyor. Bundan sonrakiler ise haber girmemiz lazım şeklindeki haberler sanki, ikinci haberimizse kadınları ilgilendiriyor. Bir üçüncü haberimiz var ki evlere şenlik, vay arkadaş dedirtiyor. Dördüncü haberdeki araçtan herkese bir tane lazım. Beşinci ise selpak kadar kelimeleştiğini bugün öğrendiğim bir başka çok önemli markaya ait üzücü bir haber. Bir de subliminal olarak sürekli işliyorum ama gelecekte faydasını göreceksiniz Deryik Hanım'ın bir alt yazının altındaki yorumunu okuyun, adeta bir blog yazısı niteliğinde.

* Kanlı Taraklar adlı bu güzide san'at eserimi de tüm topluma armağan ediyorum bu vesileyle.

2 yorum:

deryik dedi ki...

1993 ne lanet yıldı sahi, hele yazı. Ben 9dum, ikinci kez kabakulak olmuştum, kardeşim 1di ve 39 derece ateşle yatıyordu. Bunlar önemsiz. Aynı anda annem, yanlış teşhis yüzünden ölümün eşiğine gelmişti. Doktor olan bi arkadaşı bi gece annemi kucaklayıp "sorumluluk benim" diyerek ameliyata sokmasa, kaybedecektik. Annem iyileştiği gün, 3. defa kalp krizi geçirmiş olan babasını ziyarete gitti ilk kez. 5 temmuz. Dedemi o gün kaybettik.

Böyle lanet, karantina bir seneydi benim için 1993. Toplumca yaşadıklarımız da ayrı hikaye. Büyüyünce tarihler oturdu yerine, o zaman anladım ki 93'te bile delirmediysek, sonra biraz zor.

bu arada, linkleri görüyorum, mahçup gülümsüyorum. Çenebazım, çok yer kaplamıyorumdur umarım :)

Emir Bey dedi ki...

93'te herkesin delirecek sebepleri olmuş gerçekten hem bireysel hem kitlesel. Burası sıkışmasın diye trafiği o yöne aktarıyorum, daha iyisini bulacaklarından şüphem olmadığı için oralarda.