Çarşamba, Mart 06, 2013

Fikrim Derya Deniz


Bugün dün başladığım hafta sonu neler yaşandı yazımın 2. bölümünü yazacağım. Kutlamalar temalı bir bölüm olacak bu bölüm. Beklenmedik anlarda karşımıza çıkan pastaları konu alacak misal. Hemen başlayalım:


Bölüm 2

Balık Bayramları

İstanbul'daki balık lobimiz güçlü bir lobi olduğu için geçtiğimiz senelerde doğum günlerimizi bir aylık bir süreçte toplu olarak bol bol kutlama kararı almıştık. Yani şöyle ki balık burcunun başlangıcından sonuna kadar geçen bir aylık süreç bizim için balık bayramıydı. Neyse bu sene bu kritik dönemin ortasına benim çalıştığım sektörün fuarlarından biri darbe vurdu. En azından benim açımdan. Eşim dostum bilir öyle doğum günü organizasyonlarına meraklı bir insan değilim pek. Yine de doğum günümde 4 saati trafikte sıkışmış olmak üzere 8 saat araba sürmek, 8 saat ayakta dikilmek ve pek de tanımadığım insanların ağırlıklı olduğu bir grupla saat gece 01:00'e kadar Kumburgaz'da takılmak çok tercih edeceğim bir günlük plan değildi. Hayat işte, her sene değişik bir kutlama. Geçen sene de benim Antalyalılarla kola içip, çekirdek yeyip, televizyon izleyerek kutlamıştık Polatlı'da askerde. Yine de Kumburgaz'da yemeğin en beklenmedik anında önüme mumları yanan bir pasta gelmesi, o korkunç günün üzerine yüzümü güldürmedi değil. İçimden bir ses bu hareketin altında iş arkadaşım Nuri Bey'in parmağının olduğunu söylüyor. Bu ilk pastamdı. Tarihlerimiz 1 Mart Cuma'ydı. Eve geldiğimde annem masamın üzerine hayatımda gördüğüm en sevimli pastayı bıraktı! Bu da 2. pastam oldu. Yoğunluktan ötürü 2 gün sonra ancak yiyebildim.


Ardından cumartesi günü -ki fuarın 4.günüydü ve enerjimiz yerle yeksan olmuştu- metrobüsleri aşıp da gelen yârim sağolsun 3. ve 4. pastamla tanıştım. Bu pastaları da Merve Hanımcığım ve Başak Hanım'la beraber Tüyap'ın yanındaki bir McDonald's'ta yedik. Hayatımdaki ilk McDonald's doğum günü kutlamam için biraz yaşça büyük olabilirdim ama olsun. Her şey çok keyifliydi. Binilebilecek tüm metrobüslere binip de buralara kadar gelen sevdiğime ne desem az. Düşünsenize Söğütlüçeşme'den Zincirlikuyu'ya bir, Zincirlikuyu'dan Avcılar'a iki, Avcılar'dan Tüyap'a üç! Üç metrobüs yahu, hepsinin ilk durağında binilip son durağında inilen! Kendisine buradan koca bir kalp gönderiyoruz.


Ancak esas kutlamaları dün akşama bırakmıştık. Ağabeyimle ortak tarih olarak 5 Mart'ı belirlemiştik. Hem ortak hem tam orta tarih. Annem, Fatma Teyze, Merve Hanımcığım, Cansu Hanım, Bahattin Bey şeklinde güçlü bir kadromuz vardı ve annem elinden geleni ardına koymamıştı! Pişiyle ve kısırla başlayan mutluluk turumuz 5. doğrum günü pastamız ve mozaik pasta ile son buldu. Diyeceğim o ki üzerinize afiyet dün gece sert geçti. Yani doğum günü kutlamayla pek ilgisi olmayan bir insan olarak 5 pasta kesmiş bulundum! Bu noktada ailemin (Merve Hanımcığım da bu kategoride) müthişliğinden bahsetmiyorum bile! Geriye bir uygun fırsat bulup bizim balık lobisiyle de bir kutlama yapmak kaldı. Onu da yaparsak tüm yoğunluğuna rağmen bereketli bir bayram geçirmiş olacağız.


2. Bölümün Sonu


Gelelim dünyadaki diğer gelişmelere. Öncelikle bir kaç gün geriden gelen ama yazmadan geçemem diyeceğim bir konu var. Müslüm Gürses'i kaybettik. Binlerce şey yazıldı, söylendi bu konuda. Ben sadece çok üzgünüm diyeceğim. Levent Bey'le hep hayalimizdi onun yazdığı, benim bestelediğim bir şarkının Müslüm Gürses tarafından okunması. Ulaşılmaz bir hayal oldu artık. Bir de bizim Emir Bey olarak grupça ilk çaldığımız şarkılardandır Nilüfer. Başka yere başka zaman kaldı hayallerimiz.

Bir diğer vahim gelişme Chavez'in ölümü oldu. Denecek bir söz yok, dileğim Latin Amerika rüzgarının hiç dinmemesi, bayrağı devralacaklar var, umarım yere düşürmeden, kana bulamadan taşırlar o bayrağı. Kendisini bizim ülkemizdeki siyasetçilerle kıyaslayanlar icraat yönünden de bir karşılaştırma yapsınlar bir zahmet, popülizm yönünden değil sadece. Bir de bilgi kaynaklarına dikkat etmek lazım gerçekten bir konuda bilgi edinmeye çalışırken, "aptal Fox insanları"ndan olmamak lazım. Daha çok yazmayacağım, biraz da siz araştırın, okuyun, öğrenin. Tesadüfen dün bir video yükledim: Yas. Ocak ayında Nil İpek Hanım'la beraber çıktığımız 60 m2 konserinden. Sezen Aksu'nun Uzay Heparı için yazdığı, bizim de Levent Yüksel'den dinlediğim bir şarkı. Zamansız ölümü daha iyi anlatmak zor, yeri doldurulamayacak bir kaybı da. Chavez'le bu şarkıyı birbirine bağlamak biraz saçma da gelse kulağa şu satırlar bugün çok manidar değil mi?


"yarıda kaldı şarkılar aman, bu yaraya deva değil zaman,
ateş düştüğü yeri yakar, bu düzeni bozuk dünya yalan"

Hiç yorum yok: