Salı, Mart 05, 2013

3 Ciltlik Dev Eser: Şubat'ın Mart'tan Çektikleri


Evet değerli okurlarım. Püf moda girdim yine bir anda haydi eller havaya. Geçtiğimiz bir hafta öyle yoğun geçmiş ki yazı yazamamışım. Olacak iş mi? 2 günde 1 ortalamaya ulaşmışken, bir hafta yazmamak! Bu makalemde geçtiğimiz hafta yazı yazamayışımın detaylarını, bu yazamayış ortamını hazırlayan olay ve nedenleri detaylı şekilde inceleyeceğiz. Bu irdeleme esnasında hatıra defteri, gözlem, deneme-yanılma, tespit, abartma ve sallama metotlarından faydalanacağız. Varacağımız sonuçların zaman yönetimi konusunda akranlarıma ve gelecek nesillere örnek teşkil etmesi dileklerimle...

3 bölüm halinde yazmayı planladığım bu yazının ilk bölümünü ağırlıklı olarak geçtiğimiz Çarşamba gecesine ve Nil İpek Hanım'ın ilk solo konserine ayıracağım, devam bölümleri bir aksilik olmadığı takdirde yarın ve ertesi gün gelecekler. Beraber okuyalım:


Bölüm 1

Reçel Yapan Kız

Geçtiğimiz Çarşamba akşamı yani 27 Şubat tarihini "pek güzeller" klasörüme taşıdım hafızamda. En baştan başlayalım. Dikkatli okuyucular (okurken not alın, görüşünce sorarım) hatırlayacaklardır, Şubat ayı başladığında 3 konserimiz olacağını duyurmuştum Emir Bey olarak. İlk ikisini yaptık, sonuncusu yaklaşınca ben fark ettim ki konser tarihi ile çalıştığım sektörün önemli fuarlarından birinin ilk günü çakışıyor. Fuara gitmeme gibi bir şansım yok, işin çılgın yanı fuar bitince bizim işimiz bitmeyebiliyor. Bayilerimiz fuara geldiği için, onlarla beraber yemeğe çıkıp gece yarıları ancak eve dönebiliyoruz. Yani öyle oluyormuş. Neyse ben bunu öğrenir öğrenmez hemen kurmaylarımı topladım. Kurmaylarım Nil Hanım ve İpek Hanım zaten çok kalabalık değiller. Dedim ki: "Şartlar vahim, ay sonu konseri riskli, ancak bu riski bir güzelliğe çevirebiliriz. Artık tek başınıza savaşacak güce ve bilgeliğe ulaştınız. Neyi bekliyorsunuz? Düşman tam zayıf kaldığımızı düşündüğü anda onu bu sürpriz ve yepyeni saldırıyla şaşırtıp mağlup edebiliriz." Böylelikle Nil İpek Hanım'ın içindeki cesaret kıvılcımını bir ateşe dönüştürdüm ve kendisi de meşale elinde sağa sola koşturmaya başladı. Sanmayın ki bu olayda elzem bir rolüm var, sadece tetiklemede hızlandırıcı ufak bir rol oynadım. Yoksa er ya da geç bu silah patlayacak, içinde barut yerine barındırdığı güzellik, mutluluk ve huzur tohumları etrafa saçılacaktı. Neyse konserden önce yapılacak bazı hazırlıklar vardı ki Nil İpek Hanım bunları en güzel şekilde halletti. Bknz: Nilipek.


Gözler yorulmasın paragrafı. Ozan Bey'le zaten bir süredir besteleri üzerinde çalışıyorlardı. Böyle bir bahane ortaya çıkınca biraz da sahne için hazırlanmaları gerekti ve neticede bize yaklaşık 15 şarkılık çok güzel bir repertuvar hazırlandı. Nil İpek Hanım'ın birbirinden güzel bestelerinin yanı sıra yanılmıyorsam bir Duman, bir Sakin bir iki de Ortaçgil şarkısı dinledik bu zarif ikiliden. Sakin özellikle beni çok etkiledi, önceden bilmediğim, bilmediğime de gerçekten üzüldüğüm bir parça çaldılar Sakin'den: Hamur İşleri. Nil İpek Hanım'ın üretim gücünden belki defalarca bahsetmişimdir ama bir kez daha yazıyorum tekrar. Kendisi çevremdeki en üretken insanlardan hatta sanırım en üretkeni, çünkü aynı anda farklı alanlarda yüksek kalitede üretim yapabiliyor. Gelelim Ozan Bey'e, kendisini tanıyanlar zaten bilir, hem müthiş bir müzik adamıdır, hem de çok değerli bir insandır. Onun eşlikleri şarkıları o kadar güzel doldurdu ki! Neyse kısacası iç güzelliklerini yaptıkları işe tamamen yansıtabilen insanlar bu iki insan. O yüzden görsel, işitsel bir şölen vardı o akşam 60 m2'de ve saf samimiyet. Yani kimi konserlerde böyle görsel ve işitsel şölenler büyük prodüksiyonların sonucunda oluşur ama bu konserdeki bu güzelliği sağlayan şey samimiyetti, onlar tamamen kendileri gibiydi ve zaten kendileri çok güzeldi, bize bu güzelliğe tanık olmak düştü sadece.


Yukarıda da belirttiğim üzere o gün fuarın ilk günüydü, fuar demek Tüyap demekti, Tüyap demek neredeyse Romanya demekti, onu da geçtim ilk fuarımdı ve günün gidişatını öngöremiyordum. Neyse yaklaşık 19:30 gibi oralardan çıkabildik, iş arkadaşımla beraber E5'ten tam gaz geldik. Kendisini de davet ettim bu güzide etkinliğe ancak dinlenmek istediğini söyledi, ben de dinlenme isteğimi tüm irademle bastırıp evimin yan sokağına kadar giden bu arabadan Çağlayan'da indim, metrobüs ve metro yaparak Taksim'e vardım. Nicedir görüşmediğim birbirinden güzel insanları da gördüm konser sayesinde, güzellikler birbirini çekiyor herhalde, onlar da bu güzel konseri izlemeye gelmişler bu çekimden etkilenip. Konser başladı ve su gibi akıp gitti. Kendilerine de ilettim son bir kaç senedir dinlediğim en güzel konserlerden biriydi. Ozan Bey bir kaç şarkıda gitar çaldı, ağırlıklı olarak klavye, Nil İpek Hanım da vurmalı ve telli çalgılarla kimi şarkıda Ozan Bey'e eşlik etti. Konser canlı olarak internetten yayınlandı ve şurada depolandı ki merak edenler dinleyebilsinler, 19. dakikadan başlamak üzere. Önceden binlerce kez dediğim gibi beni çok etkileyen bir müzik Nil İpek Hanım'ın müziği. Kendimi çok şanslı hissettiriyor bana böyle bir insanla beraber çalışmak, tanışmak, tıpkı beraber müzik yaptığımız diğer dostlarım gibi.


Neyse oradaki insanların da benimle aynı şeyleri düşündüğünden eminim. Müzik piyasalarının bundan haberi olmayabilir henüz ama bu konser hem İstanbul, hem Türkiye, hem dünya müziği için önemli bir adımdı. Ben buraya yazıyorum, sonra demiştim derim.

1. Bölümün Sonu


Bunun haricinde şöyle güzel haberlere denk geliyoruz bazen, bir de şöyle gözümüzü kapattığımız konulara... Geçtiğimiz haftadan bu gelişmeler hep. Bir de geçtiğimiz haftadan bir anmamız daha var. Vaktiyle kaydettiğimiz bir düet, yorumladığımız bir Vera şarkısı ile gerçekleştirelim anmamızı: Kürk Mantolu Madonna. Doğması zor, ölmesi kolay insanların anısına, iyi ki doğdunuz diyerek. Bir de servis hayatımız başladı dün, servisçi bizlere karanfil verdi. Ne kafalar yaşıyoruz belli değil. Neyse ki Başak Hanım'la aynı servisteyiz. Servis demişken bugün şunu yaşadım, üzüldüm. Yarın ve öbür gün vakit buldukça geçtiğimiz günleri anlatmaya devam edeceğim 2. ve 3. bölümleri de yazacağım. Pek çok olay yaşanıyor kaşla göz arasında tabi. Sevgiler!

Hiç yorum yok: